Katar’daki 2022 Dünya Kupası’nda gördüğümüz en parlak yıldızlar. Kylian Mbappe ve Lionel Messi oldu. Brezilyalı Neymar ve Portekizli Ronaldo bugüne kadar aynı heyecanı yaratamadılar.
Mbappe, genç enerjisi, topla buluştuğunda ortaya koyduğu sürati ve golleriyle büyük hayranlık kazandı. Savunmacılar, onu durduramıyor, hızına yetişemiyorlar. Kaleciler şut mu atacak, pas mı verecek kestiremiyor. Vurursa nereye nasıl atacak topu, çözemiyorlar.
Kylian Mbappe, Zinedine Zidane’ın bıraktığı tahta oturdu bence. 2018 Dünya Kupası’ndaki zaferinden sonra Qatar’ı da fethetti.
Premier Lig’in verimliliğine kalitesine ve Gareth Southgate’in hocalığına saygı duyan futbolsever olarak bu Kupa’daki favorim elbette İngiltere. Ne var ki Mbappe’li Fransa ile çeyrek finalde (erken) buluşmaları bence kötü bir tesadüf oldu. Yine de kazanan kim olursa olsun alkışlayacağım.
Bu Kupa’nın en talihsiz yanı, hayallerdeki İngiltere-Fransa ya da Arjantin-Brezilya finallerine en baştan yolu kapamasıdır. Böyle bakınca sormadan edemiyorum: Her aşamadan sonra çeyrek final ve yarı finaller için yeniden kur’a çekimi yapılsa daha heyecanlı olmaz mı?
Her neyse… Gelelim Messi’ye.. Maradona’nın rekorlarını kırdı ama onun gönlünde yatan aslan, ülkesi Arjantin’e bırakacağı üçüncü Dünya Kupası… Zor ama niye olmasın! Hele arkasında duran bir takım varsa… Ne demiş kaleci Emiliano Martinez? “Messi Arjantin Milli Takımı’nın yüzde 99.9’udur. Geri kalan bizler (yüzde 0,1) takımca ona yardımcı olmaya onu desteklemeye çalışıyoruz!” Ne kadar sıcak bir sevgi ve güven örneği… Messi’ye de bravo. Bu turnuvada sakin ve olgun bir ustalıkla hem gollerini atıyor hem de saha içinde akıllı turlarla arkadaşlarına yol gösteriyor.
Evet, futbol takım oyunu ama… Kralları da var!
Üç devreli Süper Lig
Kasım’ın ilk yarısından Aralık’ın son haftasına kadar Dünya Kupası nedeniyle verilen ara Süper Lig’i üç devreli organizasyona çevirdi. Takımlar, aradaki boşluğu değerlendirerek bir ara kamp sürecine girdiler.
Antalya’da yoğunlaşan hazırlık kamplarının kanımca en yararlı yanı teknik direktörlerin ellerindeki oyuncuların sunacağı seçenekleri görme olasılığıdır. Örnek olarak ara transferde stoper almayı düşünen kulüpler, kendi kadrolarında yeni keşifler yapabilir.
Bir de şu: Bazı takımlar hem fizik hem de taktik olarak seviyelerini yükseltirken bazıları uzun aradan sonra soğumuş form çizgisini kaybetmiş olabilir mi? Olabilir. Sürprizlere hazır olalım.
Livakoviç’e saygı
Maçlara, oyunlara ve taktiklere baktığımızda Japonya ve Kore son 16’dan çıkıp çeyrek final hakkı elde edemediler ama, yine de oyuna değer kattıklarını söyleyebiliriz. Japonya’nın 1-1 biten Hırvatistan maçından sonra seri penaltı trajedisiyle (3-1) Kupa’ya veda etmesi, tecrübe etkenine bağlanıyor. Japonya’da da atıcıların (Minamino, Mitoma, Yoshida) beceriksizliğinden söz edilirken Hırvatistan kalecisi Livakoviç hak ettiği saygıyı ve takdiri göremedi. Oysa o atışlar kaçırılmadı, kurtarıldı! Penaltı kaçırma örneği mi? Play off’ta Burak Yılmaz’ın o talihsiz vuruşunu anımsayalım yeter. (Sonrasında Burak’a hiç sahip çıkılmadığını da üzülerek belirteyim).
Japonya ve Kore takım oyununa derinlik ve güzellik kattılar. Koreliler’in Brezilya’ya farklı yenilmelerine (4-1) rağmen grupta Portekiz’i yenerek (2-1) Uruguay’ı averajla dışarıda bırakmaları da unutulmamalı.
Çebi akrabam olsa
Beşiktaş Divan Kurulu toplantısında voltaj yeniden yükselmiş. Oradaki eleştirileri bir yana bırakıp Divan Kurulu Başkanı Tevfik Yamantürk’ün sözlerine bakalım:
“-Çebi Bey ile bu çatı altında olmasak arkadaşlık yapmayız. Komşuluk yapmak da istemeyiz. Allah korusun akraba olmak da istemeyiz.”
Divan Başkanları ile kulüp başkanlarının sık sık sürtüştüğüne, anlaşmazlık yaşadıklarına defalarca tanık oldum. Sadece Beşiktaş’ta değil, bir çok kulüpte. Bu nezaketsiz tutuma çok üzüldüm.
Yamantürk’e şunu söylerim: “Sayın Başkan ayıp etmişsiniz. Beşiktaş Kulübü Başkanı Ahmet Nur Çebi ile zaten arkadaşız, dostuz. Komşuluk yapmayı çok isterim. Akrabam olsa gurur duyardım. Bilginize.”