Attila İlhan abimi saygıyla anarken Fenerbahçe ile ilgili düşüncelerimi de onun şiirinden esinlenerek anlatmak istedim:
Ne Fenerbahçeler seyrettim zaten yoktular...
Evet çok, pek çok Fenerbahçe var sporumuzda… Hepsi de saygı duyulacak, sevgiyle taçlandırılacak, heyecanla kucaklaşılacak Fenerbahçeler bunlar. Zaten yokluklarına gelince… Ne yazık ki bu sevgi ikliminde en küçük bir tebessüm, gözlerinde birazcık ışık, zihinlerinde ve dillerinde parlayacak ilkeli paylaşılabilir iletişim de yok benim bildiğim Fenerbahçeler’in.
Süper Ligimizde sezonun kapanış maçı oynanıyor. Şampiyon Galatasaray kendi sahasındaki son maçı ezeli rakibi Fenerbahçe ile karşılaşıyor.
Futbolun muhteşem düeti diyebileceğimiz bir oyun izlemeye hazırlanırken, baktık gördük ki ortadaki gösteri bir düet, iki taraflı bir mücadele, ortaklaşa bir futbol gösterisi değil… Sadece Galatasaray var sahada ve ekranda… Onların oyununa, hareketlerine, kendi karşı hamleleriyle yanıt veren Fenerbahçe takımı yok. İrfan Can yok.. Szalai yok, Peres yok… Hatta Ferdi bile yok. Arda oynayamıyor, Valencia ve Batshuayi, takım arkadaşlarıyla birlikte ilaç için tek isabetli şut üretemiyor. İkili mücadeleleri kazanmak şöyle dursun, topu kazanma istekleri falan da yok.
Milyonlarca Fenerbahçeli takımını arıyor sahada göremiyor. Yazık değil mi o insanlara!
Şampiyonluğu kaybedebilirsiniz… Son maçta da yenilmeniz gayet normaldir olabilir. Ama el insaf o son geceye böyle mi gelmeliydi Fenerbahçe… Senad Ok’un da dediği gibi “Jesus’un o takımı biraz daha yerlileştirerek aidiyet duygusuyla zenginleştirerek, İrfan Can Kahveci ve Mert Hakan Yandaş gibi lider karakterli savaşçılarla güçlendirerek çıkması” gerekirdi. Hayır, hiç birini yapmadı. Baştan sona pasif ve kayıtsız bir duruşla “dikilerek” oyunu tamamladı.
Asıl skandal da maç sonunda “kaçar gibi” stattan ayrılma aceleciliğinde yaşandı. Tamam, Galatasaray’ın kutlama şenliklerinde orada koridordan otoparka ve çıkış kapılarına kadar bir çok coşkulu taraftarın hoş olmayan davranışlarına karşı bir önlem olarak düşünülebilir. Ama Fenerbahçe’nin varlığı da önemli. Jorge Jesus, ev sahibi kulübün Fenerbahçeli yöneticilerin ve güvenlik görevlilerinin alacağı önlemlerle maç sonu değerlendirmesi için kamera karşısına geçmeliydi. O maçtan sonra söyleyecek sözü kalmamış bir çaresizlik hali yaratarak ortadan kaybolması hiç yakışmadı. Çok ayıp oldu, çok.
Eğri oturalım doğru konuşalım… Kendi adıma Jesus’un gelecek sezon da takımın başında kalmasının daha doğru olacağını düşünüyordum. Ama o maçtan çekip gitmesi kafamı karıştırdı. Daha sakin düşünüp karar vermeli Fenerbahçeliler… Hatırlatmakta yarar var: Yıllardır aynı hocayla iki sezon geçiremiyor Fenerbahçe. Yerli-yabancı ayrımı yapmadan sıralayalım: Şampiyonluk kazanan Zico’yu da gönderdiler, Ersun Yanal’ı da. Şampiyonluk kazanmış Aykut Kocaman’ı iki ay kapıda bekletip oyaladılar. Emre Belözoğlu ve İsmail Kartal da adanmışlıkla hizmet ederken hak ettikleri ilgiyi ve saygıyı görmeden ayrılmak zorunda kaldılar.
Büyük kulüpleri yönetmek gerçekten çok zor iş… Yine de şampiyonun öncelik kazandığı bir durumu tesbit edelim: Galatasaray’da bir Erden Timur var. Endüstriyel futbolun aradığı ideal bir spor yöneticisi. Böyle biri var mı Fenerbahçe’de?
Üzücü bir sezon finali: Fenerbahçe’nin varı az, yoku çok!
İl Güvenlik Kurulları
TFF önümüzdeki yıl deplasman seyircileri için ev sahibi kulüplere bir hak tanıdı. Buna göre yüzde 5 olan rakip taraftar oranı yüzde 30’a kadar yükseltilebilecek. Bunun Türkçesi şu: O ilin esnafı da kazanacak, konuk taraftara maç bileti satan ev sahibi kulüp de. Dahası karşılıklı tatlı atışmalar başlayacak. Olmayan rakibe saydırmak gibi çirkinlikler azalacak. Ancak bu iyi niyetin hayata geçmesi o kadar kolay değil… İl Güvenlik Kurulu toplantılarında yetkililer ve uzmanlar “olay çıkma riski nedeniyle misafir seyirci alınmamasını” öneriyorlar ve toplantı beş dakikada bitiyor. İtiraz eden tartışan çok az yönetici var. TFF kararına şu dip notu da eklesem olur mu? Türkiye Cumhuriyeti’nde devletin güvenlik zaafı olamaz.. Devlet her türlü riski göze alır olay çıkarsa bastırır!
Büyükekşi ve Şenol Hoca
TFF Başkanı Büyükekşi’ye Şenol Güneş’e verilen “konuşma” cezasını da sordum. Beşiktaş Teknik Direktörü TFF’nin depremden sonra Süper Lig’le ilgili kararını eleştiriyordu. Büyükekşi, “Evet konuştu” dedi, “Biz de hocayı o konuşmayla ilgili olarak PFDK’ya sevk ettik. 104 bin lira ceza verildi. Herkes kendi işine baksın” dedi.
Hiç katılmadığımı anlattım… Aynen Nihat Özdemir gibi Sayın Büyükekşi de futbol antrenörlerini muhatap kabul etmiyordu. Süper Lig antrenörlerini Milli Takım hocası ile birlikte davet ederek görüşlerini ve eleştirilerini almasını önerdim. Hocaların kucaklanması gerektiğini söyledim: “Sayın Başkan ayrıca, 22 Haziran’da TFF delegesi olarak kongreye katılacak Güneş’i de iyi dinleyiniz. Çünkü genel kurullarda en önemli konuşmaları o yapar!”