TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi, Hırvatistan galibiyetinden sonra Milli Takımlardan Sorumlu YK üyesi Hamit Altıntop’u çağırıp konuştu:
“-Hamitçiğim, yolun sonu görünüyor. Çocuklar düzlüğe çıktı… Anlaşıldı, Euro 2024 finalleri için Almanya’ya gidiyoruz. Bu büyük bir başarıdır… Çok şükür sadece bize ait değil, tüm milletimizle, gurbetçilerimizle paylaşacağımız bir başarı ve mutluluktur. Böylesine kaygısız ve tasasız gruptan çıkacakları için oyuncularımızın ve hocalarımızın emeklerini zaman kaybetmeden değerlendirmek istiyoruz.”
“-Evet, başkanım?”
“-Senden ricam… Çocukları topla, başarılarını değerlendirirken adil bir paylaşım arzumuzu anlat. İki önerimiz var. Bu önerilerin hangisini uygulayalım? Ya da onların önereceği üçüncü alternatif var mı?”
Hamit Altıntop’un yüzü aydınlandı, “Merak etmeyin Sayın Başkan” dedi, ”Ben kaptanlarımız ve oyuncu kardeşlerimizle konuşup eğilimlerini size arz ederim.”
Evet,
Beşiktaş, kredisini tüketmiş takım. Kim söylüyor bunu? Teknik Direktör Rıza Çalımbay… Taraftarın, medyanın söylediği ve gördüğü gerçek de böyle. Rıza Hoca’nın sözlerindeki derinlik, kadronun iç gerçeklerine dayanıyor. Samsun yolculuğuna çıkarken, hem sakatlıklardan, hem de formsuzluklardan rahatsız olduğunu biliyoruz. Bir de şu: Beşiktaş maçı alırsa, sıralamada her şeye rağmen kendine yakışan bir yerde konumlanmış olacak.
Samsunpor da kredisiz ekip. Süper Lig’in futbola en çok yatırım yapan, “akademia” çalışmalarıyla hem futbolcu hem de iyi öğrenci yetiştiren kırmızı-beyazlılar, aradıkları düzeni bir türlü kuramadılar.
Maç, çaresizlerin arayışlarıyla başladı. Milli aranın da katkısıyla oyuncuların ve takımların performansında yükseliş bekleyenler umduklarını bulamadı. Beşiktaş’ta sakatlıktan uzak duranlar, Cenk ve Aboubakar gibi kurtulanlar, evet, topa yüzde 62 sahip oldular ama, o topu kullanma konusunda hiç de iyi görünmediler. Oyun temposuz ve yavaştı. Pas sayılarına
Vincenzo Montella, Almanya karşısında futbol oynayarak hem maçı hem de Cardiff için gerekli morali kazanan başarılı on biri değiştirerek başladı müsabakaya... 7 değişiklik saydım. Sonra oyuna baktım, şaşırdım.
Destra yok, sinistra yok… Bu savunmada beklerin sağı solu yok.. Ferdi sağda, adeta maçın dışında kalmış gibi. Almanya maçının sol bekteki o kahraman golcüsü, sanki silinmişti. Sol bekte Cenk de fazlasıyla falso yapıyor… Üzülüyoruz. Savunma çok tedirgin oynuyor. Samet mesela, hamlesiz haliyle Williams’ın yolunu açıyor adeta. İsmail de yavaş geliyor, müdahalede geç kalıyor. Olacak şey değil. Oynayamıyor çocuklar.
Bir de Abdülkerim var. Almanya maçının bence en iyisi. Berlin’deki ezberle Cardiff’te devam ediyor. Uzun mesafeli toplar atıyor Yusuf Sarı’ya… Barış Alper’e, Kerem’e… Ya auta, ya taca ya da rakip oyunculara gidiyor toplar. Merkezde Salih ve İsmail, ne savunmaya yaklaşıyorlar, ne de oyun kurmada kanatlara ya da doğrudan rakip kaleye yönelen hamlelere yöneliyorlar.
Evet, Almanya maçının
Süper Ligimizin on ikinci haftası, her nedense 10 bin metre uzun mesafe koşularını anımsattı bana. Namı yürümüş, adlarını rekorlara ve madalyalara yazdırmış Etiyopyalı Bekele ve Gebreselassie ile Büyük Britanyalı Mohammed Farah ve uzak geçmişten yine Etiyopyalı Yifter’in koşuları da bizdeki şampiyonluk yarışlarına benziyordu. Aradaki rekabet ne kadar kızışırsa kızışsın, eninde sonunda onlar kazandı. Yarışın bazı turlarında öne geçmesine izin verdikleri olurdu… Bazen de - serbest dönemlerde tavşanlar, takım arkadaşları öne geçerler, tempoya ayar çekerlerdi. Ama son turlarda her şey çözülürdü. Fırtına finişlere tanık olurduk.
Süper Lig’e dönersek… 12. Hafta bence çok dikkate değer bir gelişmeyle sona erdi. Lider Galatasaray Hatay’a yenildi. Fenerbahçe zor Adana deplasmanında Demirspor’la golsüz berabere kaldı. Adana Demirspor üçüncü sırada devam ederken Trabzonspor, Beşiktaş, Kayserispor ve Antalyaspor üçer puanlık sonuçlarla “başaltı” grubunu oluşturdular.
Off.. Ne kadar da sıkıntılı bir süreç. Beşiktaş’ta takımdan sonra teknik kadro da dağılmış. Burak Yılmaz, Bodo maçından sonra görevi bırakırken iki Hırvat yardımcı da daha ne olduğunu anlamadan geri dönüşe geçmişler. Doğal olarak Rıza Hoca gelmiş. O gelince “Yuvaya hoş geldin” demek adettendir.
Başakşehir’e bakarsak.. Onlar da son üç maçta galibiyet görememişler… Çağdaş Hoca da hep “içini doldurarak” kurguladığı oyunları neredeyse unutacak.
Her neyse, sıkıntılı süreç, sıkıntılı bir maç sunuyor bize. En azından ilk yarısı öyle… Düşünün koskoca Başakşehir’in isabetli şutu yok. Beşiktaş ilk yarıda 4 kez yokluyor kaleyi… O şutlar da Volkan’a teslim koli gibi. Ama bol bol faul var. Maaşallah (!) kollar, dirsekler, kramponlar peş peşe geliyor. Yerde kalan zor kalkıyor. Zaynutdinov mesela gözüne, şakak kemiğine gelen dirsekle hastaneye gidiyor. Yazarken baktım, faullerde 16-16 eşitlik var. Bu arada 39’da oyuna giren Ghezzal devre arasında yerini Onur’a bırakıyor. Galiba kronik bir
Önce teknik direktörün istifası.. Ardından kongre kararı. Başkan Çebi’nin adaylıktan vazgeçmesi… Aaa… Arada bir de Bailly’nin Tayfur’a saha içinde yaptığı “hareket” var. Antalya maçının ikinci yarısında Bailly yok… Ama sonrasında af çıkıyor. Özür diliyor Fildişi Sahilli…
Dün akşam Bodo Glimt maçında kadroda Bailly. Fena da oynamıyor hani. Ama 4. dakikada kafasına gelen top darbesiyle sarsılıyor. 25’e kadar dayanıyor. Hayır baş dönmeleri bitmiyor.
Başı dönen sadece Bailly olsa, yerine görev verdiğiniz Amartey’le durumu idare edebilirdiniz. Ama hayır. Ne demişti bizim Bilal Meşe? Beşiktaş’ın kimyası bozulmuş.. Aynen öyle.
Biraz maç pozisyonlarına baktıktan sonra düşüncelere daldım. Bu ülkenin en başarılı yerli golcülerinden biri, Cenk Tosun… Dün akşam en az 5 pozisyona girdi. Onların ikisini, üçünü gole çevirebilirdi. Rosier, Rashica, Muleka, Gedson, eh iyi oynamasa da gayretiyle Chamberlain Cenk’e gollük bir hizmet sundular. Üst
Beklenen ne ise o. Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi, bir “helalleşme” mesajı ile 3 Aralık kongresinde aday olmadığını açıkladı.
Ahmet Nur Çebi, mütevazı görünüşünün içinde kartal gibi onur ve kudretli duruşlar sergiledi. Gücünün yettiği yere kadar kulübüne, takımlarına, sporcularına, taraftarlarına sahip çıktı. Hedef mücadelesinde girerken “yüzde doksan dokuz” şampiyonluk inancıyla doluydu. Bu inancını naif ve temiz kişiliğiyle iddiaya dönüştürdü. O iddialar içinde bulundukları gerçekler karşısında çabucak eriyiverdi. Hayaller ve kalpler kırıldı. Futbol takımının yarışta geri kalması ve arızalar çıkarmasıyla güven duygusu da kayboldu. Profesyonel görevliler (Ceyhun Kazancı, Şenol Güneş) istifalarıyla adeta bir çözülme süreci başlattılar. O çözülmenin dağılmaya evrileceği de belliydi.
Ahmet Nur Çebi’nin başkanlığa aday olmama kararı, dağılmanın somut göstergesidir.
Ne yazık ki Sevgili Başkan’ın kulübü yönetirken sergilediği
Baştan sona “muammalı” bir maç izledik. Yüksek kalitede ikili mücadeleler, yardımlaşmalar, fırsat arayan kurnazlıklar peş peşe geldi. Daha da dikkati çeken olay, tarafların birbirini durduramadıkları anlarda başvurulan fauller ve beklenmeyen zamanlarda atılan goller oldu.
Sıkı ve köklü bir rekabete yakışmayacak sayıda çok az şut atıldı. Fenerbahçe’nin ilk isabetli şutunu ikinci yarıda gördük. Trabzonspor’da ise sadece 3 şut vardı başlangıçta… Üçü de isabetliydi. Üçü de gol oldu..
Onuncu dakikada Visca’nın ortasına dokunan Onuachu ile gelen gol… Ardından 46. ve 48. dakikalarda sadece oynayan ev sahibini değil, tribündeki taraftarlarını da şoke eden Berat ve Pepe golleri… İşte “muammalı” maç dememiz bundan. Kimsenin tahmin etmediği bir oyun. Hiç kimsenin beklemeyeceği bir skor. Garip ve tuhaf bir maç.
Maçın bir saati doldurduğu dakikalarda Fenerbahçe’nin öfkesi ve isyanı, rakip ceza alanında Tadic’in Mehmet Can tarafından