Futbolun kuralları belli: İtip kakarak, tekme-tokat kazanamazsınız. Böyle olursa, ya kurallar çiğneniyor, ya da başka bir oyun oynanıyor demektir.
Kuralların uygulanmasını belirleyen protokol çiğnendi dün. VAR sistemi yok sayıldı.. Penaltı kararı veren hakemin rolü, Beşiktaş’ın beraberlik şansı çalındı. VAR odasındaki Serkan Tokat, maçı yöneten Ali Şansalan’a müdahale etti. Pozisyonu izleyip yeniden değerlendirmesini önerdi. Oysa ikili mücadelede oyuncular arasında karışık bir temas varsa, hakemin o andaki gri pozisyonu değerlendirip karar verme hakkı, VAR’ın müdahale hakkının üstündeydi.
Kimseye kural öğretecek halimiz yok. Biz de kural kitabına ve protokole bakıyoruz. O önermeden sonra Ali Şansalan’ın monitöre gitmesi gereksizdi. Hadi monitöre gittin, penaltıda ısrar edebilirdin. Olmadı. Böyle durumlarda acaba, yerli ya da yersiz, VAR uyarılarına uymamanın, kendi vicdani kararında ısrar etmenin görünür ya da görünmez cezası mı var? Bunu bilmiyoruz. Her ne ise… 6. dakikada Manaj’ın vuruşunda hatalı bir gol yedi Ersin.
Pendik’ten dört gollü yenilgiyle dönen Beşiktaş, kendi stadı ve seyircisi önünde travmayı unutturacak bir maç çıkarabilir miydi? Evet, ama o kadar kolay değildi bu. Ligin ilk yarısında dört gol yedikleri ilk maç Adana Demirspor maçıydı.
Portekizli teknik direktör Fernando Santos, belli ki siyah-beyazlı kadroya henüz dokunmuyor. O nedenle renksiz, eski tv’lerde izlediğimiz maçlar gibi siyah-beyaz bir oyun izledik.Adana Demirspor da ligin kadro kaybına uğrayan takımlarından.
Beşiktaş’ın kayıpları, onların yarısı kadar değil. Yine de takım kültürü denen bir şey var. Hakçası, topa daha çok sahip olarak (51/49) oyuna ağırlık koyan Beşiktaş’tı.. Ev sahibi takım ilk yarıda 8 şut atarken, onlar 2’de kaldı. Yine de oyunun ortağı idiler. Ancak 48’de Barasi’nin kırmızı kart görmesiyle “baskınlık” Beşiktaş’a geçti.
Ancak etkisiz ve heyecansız bir baskınlıktı bu. Maçın yaklaşık yarısını 10 kişiyle oynayan Demirspor, Beşiktaş’ın hemen bütün ataklarında şut fırsatı vermeden topa el koyan taraftı.
Güler yüzlü, sakin ve sabırlı Fernando Santos dün adeta kimlik değiştirdi. Çatık kaşlı, telaşlı ve sabırsız haliyle dikkat çekti. Hayır karakter değişikliği demek istemiyorum. Yenik başlayan bir maçın bir türlü dengeye gelmemesi, tecrübeli Santos’u bile farklı bir yapıya dönüştürmüştü. 4-0’lık ağır yenilgi üzerine Santos ve yardımcıları elbette “yoğun bakım” uygulayacaktır ama… Hastayı kurtarabilirler mi? Bilmiyoruz.
Pendik’teki maç, santra sonrası alışıldık karşılıklı yoklamalarla akıp geçerken, bir anda ortaya çıkan Umut Nayir, ceza alanına girmeden, çizginin dibinden vurup Mert Günok’u kapattığı köşeden avlayıverdi. Futbolda “dalgınlık” kazası sayılabilecek bir durum…
Beşiktaş, ligin ilk yarısında “dışarıdan gelen top” nedeniyle yaşanan tartışmaların mağduruydu, biliyorsunuz. Pendikspor, o gün koskoca stadda ev sahibini adeta uyutarak bir de hakem kararı sayesinde beraberliği alıp gitmişti. Dünkü sonuç daha gerçek, daha kötü ve elbette daha da
Şimdi birileri çıkıp “ Sen de amma acele etmişsin birader… Bu maraton daha çok su kaldırır.” diyebilirler. Peki, öyle olsun. İstediği kadar su kaldırsın. Hiç itirazım olmaz.
Ancak bir öngörü iddiasıyla değil… Akademisyenlerin henüz bilimsel sonuçlara ulaşamadıkları sorunlarda yaptığı açıklamalara sığınarak “bana öyle geliyor ki” diyerek ampirik bir tezi ortaya atmış olabilirim.
Peki neymiş o tez?
Trendyol Süper Lig’in ikili şampiyonluk yarışında, geçtiğimiz haftaya “sıkıştırılmış maçlarla” önemli gelişmeler oldu.
Fenerbahçe “bir ayak” öne geçti. Dikkat ediniz, bir adım değil, bir ayak!
Fenerbahçe averaj hesabıyla liderliği elinde tutuyordu… Süper Lig’in en golcü (57) ekibiydiler. Buna karşılık Galatasaray da savunmasına güveniyordu. Az atıyorlar (38), ama az (11) yiyorlardı. Kendi evlerindeki maçları da kazanıyorlardı. Takımın efsane golcüsü İcardi’ye güveniyorlardı. Ne var ki İcardi Latin Amerika ülkelerinde eşiyle birlikte tatil yapıp
Ağır travmalardan, kırık dökük umutlardan, güvensizlik ve ümitsizlik yaratan sarsıntılı tablolardan sonra çaresizliğin isyanına, aklın ipine tutunuyor Beşiktaş… Portekiz’in kurt hocası Fernando Santos’u getiriyor İstanbul’a…
Siyah-beyazlılarda her şey terse dönüyor. Pozitif enerji yayılıyor stada. Beşiktaş koşar adım, canla başla çalışarak, savaşarak Fatih Karagümrük’ü ağırlıyor evinde… Fernando Santos, sahaya çıkan tüm oyuncularının omuzuna vurdu, ”Ben buradayım, sizinle beraberim” dedi. Bu omuza vurup, fiziksel sevgi darbelerini indirmenin yönetim dilindeki karşılığı şu: “Çocuk, benim için değerlisin. Sana ihtiyacım var!”
İşte futbol takımının sezon içindeki tüm hocalarından beklediği belki de alamadığı mesaj bu…
O mesaj çok iş yaptı dün. Semih Kılıçsoy, Beşiktaş’ın “gol prensi” dün de becerisini ve golünü gösterdi cümle aleme. O gol genel olarak kaçırılacak noktadan, dar açıdan harika bir vuruşla geldi, ayağına sağlık.
Hava değişimi ya da moral izni… Hangisini derseniz, aynen öyleydi. Haftalardır süren kararsızlık, iç sahadaki peş peşe yenilgiler. Kadronun yok olan motivasyonu, derken Afrika Uluslar Kupası’nın yarattığı kadro noksanı Beşiktaş’ı çok hırpalamıştı. Bir de çiçeği burnunda Başkan Hasan Arat yönetimi… Teknik direktör arayışlarında önce yerli olasılıkları ve adayları tükettiler. Sonra pek de ciddiye almadıkları alternatif adaylarla medyayı oyaladılar. Derken anlaşıldı ki baştan beri Fernando Santos ile muhabbet ederlermiş. Portekiz’i Avrupa Şampiyonu (2016) yapan, Dünya Kupası macerasında çeyrek finallerle idare eden, arada dünya starı Cristiano Ronaldo’yu da yedek kulübesinde ağırlayan Portekizli hoca, anlaşıldığı kadarıyla Beşiktaş’ın teklifine, hayatında yeni bir yolculuğa başlama kararıyla “kabul” demiş.
O yeni yolculuk, yıllardan beri kulüp antrenörlüğünü adeta unutmuş olduğu yürüyüşe yeniden başlama anlamına geliyor. Dünkü imza törenini de izledim. Oyuna ve oyuncuya bakışıyla ilgili
Hayır, bu takım Beşiktaş değil. Savunmada darmadağın, orta alanda kurgusuz, hücumda etkisiz… Ne oynadıklarını anlayamıyorsunuz. Kasımpaşa zaman zaman tempoyu yükselterek çok adamlı hücum varyasyonlarıyla kaleci Mert ve savunmayı tehdit ederken, bir de solo yaptırıyor Da Costa’ya..
Beşiktaş’ın Hatay deplasmanında maçı kazanırken ortaya koyduğu kaliteye de dikkat çekmiştik.. Yepyeni bir enerjiyle oynamışlardı. Amir Hadziahmetoviç iki asistiyle parlarken dün bir de baktık ki savunmanın önünde tek başına etkisiz eleman olmuş. Gedson ve Salih’i toplasanız 1 oyuncu çıkmıyor. Takımın en çok top kullanan adamları da etkisiz. Gençlere de yazık oldu bu maçta Semih’in güzel golü arada kaynadı. Emrecan’ın çabaları görülmedi. Arada bizim sorguladığımız şeyleri de hatırladık. Hayır, Beşiktaş uzun süredir antrenman yapmıyordu… Antrenman metotları ve programları değiştiği halde, Beşiktaş’ın haberi yoktu. Yazık, Serdar Topraktepe’nin gayretleri de işe yaramadı. Beşiktaş yandı. Ortalık kapkara is, duman ve kurumla doldu.
Bir
İletişim kanalları kapalı.. Yıllardan beri konuşup sohbet ettiğimiz, görüş paylaştığımız Başkan Hasan Arat, belli ki yeni görevinde açık mesafede durarak, sorulara kısa yanıtlar vererek ‘seyreltilmiş’ bir iletişim stratejisi uyguluyor. Beşiktaş’ın kongre sürecinde hayallerini, projelerini, tasarılarını dosya haline getirip üyelere sunan Arat, beklediğinin üzerinde oy alarak ilk hayalini gerçekleştirdi. Ancak günler geçip haftalar ilerledikçe anlaşıldı ki kongrede sunulanlar üzerinde çalışılmadan söz verilen hayaller olmuş.
Şimdi masada gerçekler var. Hepimizi oyalayacak bir adamı nihayet buldular.. Önce Fransız Bruno Genesio’nun İstanbul’a geleceği tartışılıyordu. Sonra her şey değişti. Hollandalı Giovanni Van Bronckhorst servise kondu. Glasgow Rangers’da 2021’de UEFA finalini penaltılarla kaybetmiş, Hollandalıları çözmek zor. Hiddink’in Fenerbahçe ve Milli Takım’da, Rijkaard’ın Galatasaray’daki mesaileri çelişkiler ve iniş çıkışlarla geçti. Adana Demirspor’daki Kluivert