Top döndü, dolaştı, taktik, teknik beklentiler derken... Diplomatik setlere taştı... Spor ile siyasetin, diplomasinin birbirine girdiği gecede en büyük darbeyi bence Suudi Arabistan kendi kalesine attığı golle indirdi.
On milyonlarca ikramiye, uçak yolculukları, konaklama giderleri... Hepsinden vazgeçer kendi giderlerimizi de öderiz.
Suudi Arabistan, yaşanan evrensel sorunlara rağmen hak ettiği saygıyı her zaman gördü. Hele 2012 Olimpiyat Oyunları’na kadın sporcuların katılması gibi tarihi bir karar ve uygulama hayata geçtiğinde o saygıya sempati de eklendi.
Peki, acaba saygı gördük mü? Kuşkuluyum.
Suudi yetkililer, ille de kendi anlayış ve kurallarını dayattılar. Süper Kupa gecesine anormal bir baskı ile yaklaşıp kendi güç ve otoritelerini öne çıkarmak isterken... Ne mutlu o başkanlara ki sahada ve tribünlerde müzik dahil her türlü etkinliğe karşı baskılara direnmeleri ve duruşlarıyla ev sahiplerini durdurdular.
Fakat o da ne? Tuhaf iddialar var. Soyunma odalarında polis gözetimi. Görevli nöbetçi polisler futbolcuların üzerini
Deneme yanılma yöntemi… Bir sorunu, ya da araştırmayı teoride kalmadan uygulama ile öğrenmek, sonuçları değerlendirmek. İnsanlık tarihinden önemli başlangıç ve devam noktaları. Bu işin öncüleri, merakları ve denemeleriyle çok kişiyi güldüren simyacılardı. Ama boya, ilaç, parfüm, cam gibi günümüzde yaygın olarak kullanılan maddeleri onlar buldular. Dahası ampirik yaklaşımlarıyla bilimin kapılarını araladılar.
Bunları niye yazıyorum? Beşiktaş da deneme yanılma yöntemiyle karar verme aşamasında. Şenol Güneş’in istifası, Burak Yılmaz ve Rıza Çalımbay’ın uğrayıp (!) gitmeleri, futbol simyacılarının yanılma aşamasına benziyor.
Buradan bazı sonuçlar çıkararak devam etmek zorundalar. Hasan Arat başkanlığındaki Beşiktaş yönetimi, futbolu Feyyaz Uçar ve Samet Aybaba gibi iki değerli “uzmanla” yürütmeyi planlıyor. Samet Aybaba, futbol direktörü olarak öz kaynak düzeninden transfere kadar çok geniş bir alanda söz sahibi olacak. Feyyaz Uçar, futboldan sorumlu yönetim kurulu üyesi
Yenilgiler, sakatlıklar, hastalıklar, huzursuzluklar, bölünmeler, dargınlıklar, kırgınlıklar, istifalar, kongreler, çözülmeler, ezilmeler. Nasıl, bir nefeste okuyamadığınız kadar uzun, değil mi? Beşiktaş son 2 aydan beri bunları soluk soluğa, iç-içe yaşıyor. Sadece kendileri yorulmadı. Taraftarları da yordular. Dahası, kamuoyunda hiç ilgilenmeyenlerin bile dikkatini çeken, onları da meşgul eden belirsizlikler dönemi başladı.
Tebdil-i mekanda ferahlık vardır, derler ya, aynen öyle! Hatayspor deplasmanı için Mersin’e gittiler.. Rüzgar gibi estiler, oynadılar, mücadele ettiler, derbide görülmeyen oyun kalitesini sergilediler. Kapıştılar ve kazandılar.
Bu kadar sıkıntılı bir süreçten böylesine doyurucu bir oyun ve enerjiyle çıkmak Şenol Güneş’e nasip olmadı. Burak Yılmaz yaralandı. Derken Kaptan Rıza’yı nöbete çağırdılar. Onda da kalp kıran bir ayrılık yaşandı.
Beşiktaş bambaşka bir sezon başı heyecanıyla başladı maça… Baştan sona çok sıkı bir oyun çıkardı. Acaba bu enerji Semih’le şekillenen bir
Beşiktaş’ta Rıza Çalımbay’ın pozisyonu konuşuluyor. Emektar Kaptan’ın şartsız, pazarlıksız “koşar adım” göreve gelmesi, elbette takdir ediliyor. Ancak “emanetçi” olup olmadığı tartışma konusu.
Ahmet Nur Çebi yönetimi ile imzalanan 18 Aralık pazartesi gününe kadar geçerli sözleşme hem Beşiktaş, hem de Rıza Hoca için “belirsizlik” sorunu yaratıyordu. Pazartesi günü 27 Aralık’a kadar geçerli “uzatılmış” bir sözleşmede anlaşıldı. Süper Lig’de ilk yarı bitene kadar Rıza Hoca devam ediyor.
Asıl sorun, Lig’in ikinci yarısında ne yapılacağı. Rıza Çalımbay, bildiğim kadarıyla devam etmek için en az 1,5 yıllık sözleşme istiyor. Kongreden sonra Arat başkanlığında oluşan yönetim futbolu ustalar ve kaptanlardan oluşan “triyomvira”ya (Üçlü Komite) teslim etmiş. Yönetim Kurulu’nun futboldan sorumlu üyesi Feyyaz Uçar, Futbol Genel Koordinatörü Samet Aybaba ve Teknik Direktör Rıza Çalımbay’dan oluşan “Üçlü
Hiç de sürpriz değil… Hakem camiasını her atamadan sonra bilgisizlik, yetersizlik, otoritesizlik ve kötü niyetlilikle eleştiren; eleştiri ötesinde aşağılayan, hakaret eden futbol camiası, nihayet başarılı (!) bir hamle yaptı. Bizzat kulüp başkanı, tribünden korumalarıyla inip sahaya girdi, hakemin yanına kadar gitti, sonra da toka için uzatması gereken sağ elini yumruk biçimiyle sıkıp, Hakem Halil Umut Meler’in gözünü hedefleyerek elmacık kemiğini tutturdu ve şiddetle vurup çatlattı.
Özet: Ektiğimizi biçtik.
FIFA kokartlı hakemimiz Ankara’da tedavi ve gözetim altında şimdi.
Kulüp Başkanı ile Meler’in düşmesinden sonra kafa, omuz, böbrek üstü demeden tekmeleri indiren iki yardımcısı tutuklandı. Başkan’ın polise ve savcılığa verdiği ifade özetinde, kalp hastası olduğunu, sadece tokat vurduğunu, sonrasını hatırlayamadığını (!) öğrendik. Yine de tutuklandı. Yakında tahliye edildiğini duyarsak şaşırmayalım.
Polisin ve özel güvenliğin sahaya girişi denetlemediğini biliyoruz. İki sezon önce de Josef de
Merak ve heyecanla beklenen derbi, renkli tablolarla başladı. Maçın başından itibaren oyunun dikkat çeken yanı, Beşiktaş’ın rakibinden baskı yaparak aldığı topu, geçiş oyununa yakışır biçimde kullanamadan yeniden kaybetmesiydi. İki takımın da olmadık yerlerde top kaybetmesi zaman zaman fauller ve tartışmalarla maça anlaşılabilir ölçüde gerginlik de getirdi. Yine de şunu söylemekte yarar var: Fenerbahçe kendi oyununu oynayarak, alışılmış gol pozisyonlarını sabır ve ısrarla deneyerek üstünlük sağlamayı amaçlıyordu. Beşiktaş ise baskıyla elde ettiği topları ileri uçta bekleyen Cenk ve sonradan giren Aboubakar’la kaleye sokmanın peşindeydi.
VAR müdahalelerinin ne kadar gerekli olduğunu sistem adına gösteren bir maç izledik. Bu arada Beşiktaş’ta yediğinin en az iki misli gol kurtaran Mert’i de takdir etmek gerekiyor. Soru şu: Ya Mert de olmasaydı? Yanıt sizin.
Beşiktaş’ta Rebiç ve Muleka gayretli oldukları kadar etkili değillerdi. Fenerbahçe kanatları daha iyi kullandı. Tadiç’in Dzeko’nun golündeki asisti,
Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün 31 Mayıs 2023 itibariyle toplam borcu 6 milyar 780 milyon 665 bin 917 lira…
Peki alacağı?
Siyah-beyazlı kulübün alacaklı olduğu çok şey var. Bunlar sayılabilir, ölçülebilir değerlerle de tanımlanabiliyor. Sayılarla ifade edilemeyen değerlerden de oluşuyor.
Şu sözleri bir kenara not edelim:
“- Ben 17 yaşında harçlığımı çıkarmak, Adana’daki aileme yardımcı olabilmek için kaldırımda atlet ve don satarken, oynadığım basketbolu beğenip beni transfer eden, İstanbul’a getiren Beşiktaş sayesinde hayatımı yeniden düzenledim. Sahip olduğum her şeyde Beşiktaş’ın büyük payı var. İşim, eşim, ailem, sosyal statüm, eğitimim, iş dünyasındaki pozisyonum. Uluslararası spor ilişkilerindeki unvanlarım… Sanayi sektöründeki yerim ve servetim. Bunların hepsini, ama hepsini Beşiktaş kulübüne borçluyum. O yüzden Beşiktaş’a borcumun hiç değilse birazını ödeyebilmek için aday oldum.”
Hasan Arat, bu açıklamayı 23 yıl önce yaptı. Süleyman Seba’nın başkanlığa
Kongre değil de, keşke milli ara olsaydı... Takımca eldeki sağlamlarla çalışır, mahcubiyet maçlarını unutup normale dönebilirlerdi.. Ama kendi evinde kolay açıklanamayacak tarihi bir farkla Konferans çöküşü yaşadıktan sonra, anladık ki Beşiktaş başkente hiç toparlanmadan gelmiş. O nedenle Ankaragücü karşısında itiş-kakış oyununda etkinlik sağlayamadılar. Ali Sowe’un Necip ve Colley’le göğüs göğüse çarpışarak topu kaptırmadan attığı gol, kimseyi şaşırtmadı.
Bu maçı Rıza Hoca’nın doktorluğuna bağlayıp iyi bir sonuç beklemek de haksızlık olurdu... Beşiktaş kadrosunda dün itibariyle saydığım 7 sakatla, hastaneye dönmüş takıma tek doktorun yetmeyeceğini biliyoruz.. Yine de canla başla maça ve takımına sahip çıktı Rıza Hoca.
Ankaragücü, Emre Belözoğlu’nun elinde koşan, ısıran, ikili mücadeleden kaçmayan, öndeki Ali Sowe’la da tehdit eden bir takım. Beşiktaş kendi normallerine ve gerçek on birine dönebilse rakibiyle baş edebilir, kazanabilirdi. Ama oyunun başından itibaren tüm