Durgun ve dağınık
Bu maçı sessize ayarlayıp izletseniz iki takımı da tanımayan yabancılar bir yarı final müsabakası oynandığına asla inanmazlardı. Temposu düşük, istek ve etkinliği az, teknik ve taktik hazırlığı da pek zayıf olan iki takımın karşı karşıya geldiği sıkıntılı oyun her türlü heyecandan uzak bir beceriksizlik gösterisiydi.
Ankaragücü yine ev sahibi olmanın yarattığı motivasyonla kendi sahasında daha canlı göründü. Bir kaç pozisyona girdi, en azından kendi taraftarlarını şenlendirdi.
Beşiktaş’a bakarsak... Serdar Topraktepe kenarda herhalde sinirden kopacak kadar gerilmiştir. Beşiktaş takımı ne geçiş oynuyor, ne önde baskı yapıyor, ne de bir pas iletişimiyle pozisyon kovalıyordu. Yazık kere yazık. Beşiktaşlı oyuncular, kaleci Mert, kaptan Necip ve diğerleri topu sürekli savurarak kaleden uzaklaştırma gayretinden başka hiç bir şey göstermediler.
Beşiktaşlı futbolcular da bireysel çözülme var. Kaptan Necip ve kaleci Mert hariç, her biri abuk subuk işler peşinde. Konsantrasyonu dağılmış oyuncular o kadar dalgın ki, bir kaç kez topu rakibe atanını gördüm; doğru dürüst şut atanını görmedim. Zaten şut atmayı bırakın, kendi yarı sahalarından çıkıp rakip ceza alanında gol arayanı da pek azdı.
Muleka, Gedson, Musrati, Muçi, Rashica, Umut... Galiba takımın yarısından fazlasını saydık. Sonradan girip çıkanlarla birlikte tablo hiç de değişmedi. Asıl hayalkırıklığı şutsuz Cenk Tosun ile Aboubakar oldular. Bu bireysel gerileme takımı dağılma ya da çökme noktasına taşımış. Şimdilik ancak Serdar Topraktepe ve taraftar enerjisi ile ayakta kalabilirler. Onların baba ocağı Dolmabahçe Stadı.
Böyle bakınca golsüz biten bir yarı final maçının ilki, konuk takımın kendi evine bir rövanş umudu taşıdı. Neyse ki, can sıkan, seyredeni uyuma noktasına getiren maç bitince herkes kurtuldu. Futbolun bazen işkenceye dönüştüğü anlar da oluyormuş demek ki.
Haydi rövanşı bekleyelim. Ama sadece Beşiktaş’ı değil; netameli Ankaragücü’nü de hesaba katalım. Ne de olsa bir kupa eşleşmesi bu.