Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

59.Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Ulusal Yarışma’nın üçüncü günü, nadir rastlanır bir fikir-duygu ortaklığıyla sona erdi. Emin Alper’in prömiyerini Cannes’da yapan “Kurak Günler”i gösterildi ve çıkanlarda bir “Dünya varmış” hissi bıraktı. Benim gördüklerim, konuştuklarım, yorumlarını okuduklarımda, en azından -ki hiç de her konuda aynı fikirde olan insanlar değiller- ilk tepki farklı derecelerde “Sevdim”, sonrasında varsa “Şöyle sorunlar olsa da…” Fazla ipucu vermeden filmin konusundan söz edersek; Yanıklar kasabasına tam yerel seçim öncesi Emre adlı bir savcı atanıyor; görev aşkıyla dolu ve doğru davranmanın, adil olmanın, ahlaklı olmanın önemine inanacak kadar genç. Kendisinden önceki savcı tam da belediyeyle ilgili bir soruşturmanın ortasındayken ‘sebepsizce’ gidivermiş. Emre de en büyük derdi kuraklık gibi görünen kasabada görevini taraf olmadan, hakkıyla yapmaya çalışırken kendisini hızla belediye başkanı Selim, oğlu avukat Şahin, kasaba eşrafı ve kasabanın ‘cadısı’ muamelesi gören muhalif gazeteci Murat arasındaki gerilimin ortasında buluyor.

Haberin Devamı

Başta sözünü ettiğim duygu ortaklığının sebebi şu olsa gerek; Emin Alper bir kasabaya koca bir ülkeyi sığdırmış ve bunu hiçbir anında “Şimdi size bir mesajım olacak” demeden yapmış. Hani kötülükler yumak olmuştur, bir ucundan bir iplik çekersin, hepsi çözülüp dökülüverir önüne. Fatura da o kötülüklere değil o ipliği çekene kesilir… Bütün o siyasi oyunlar, yeni geleni önce kendi yanına çekme, olmadı yıldırma, en son karalama ve linç etme denemeleri, işlerine gelmediği anda ortaya atılan ve sorgulanmadan benimsenen “Kasabaya düşmanmış, su gelmesini istemiyormuş buraya” söylentileri, ‘norm’lara uymazsan (bir kız bulup evlenmezsen, ‘erkeklik’in gereklerini yerine getirmezsen mesela) küçük yerde zorluk çekersin temalı aba altından gösterilen sopalar, etrafı sarılan evler, “Sabrımızı taşırma” sloganları, tehditler, yakmalar, yıkmalar o kadar tanıdık ki. Zaman zaman nefesim kesilerek, bir boğulma hissiyle ama ardından da derin bir nefes alarak izledim. Ve büyük bir “sinema” keyfiyle.

Haberin Devamı

 

Nefes aldıran  ‘Kurak Günler’

Parlak oyunculuklar

Film baştan beri oyunculuklarıyla çok konuşuldu, konuşulacak da. Selahattin Paşalı Savcı Emre’de gerçekten yürek titreten bir performans sergiliyor. Ne kadar parlak bir oyuncuya merhaba demekte olduğumuzu bir kez daha görüyoruz. Ekin Koç yine kuşağının en yetenekli oyuncularından bir olarak gazeteci Murat’ı oynuyor. Ancak Murat, filmin en çok tartışılan karakterlerinden biri oldu, zira saçı başı, duruşu, giyimi kuşamıyla Yanıklar’da büyüdüğüne inanmak zor. Savcı Emre ile aralarında ilk andan oluşan adı yarı konmuş ‘yakınlığın’ bir açıklaması olarak belki böyle tercih edildi, bilemiyorum. O da sonuç olarak o kasabanın ‘öteki’si, ikiyüzlü ahlak sisteminin simgelerinden biri. O sistemi yürütenlerin başında ise Avukat Şahin geliyor. Erol Babaoğlu o biraz abartılsa karikatüre dönüşmesi an meselesi olan karakterde müthiş başarılı. Yardakçısı Dişçi Kemal’de Erdem Şenocak da öyle. Savcıyla üçlü bağ evi yemekleri filmin en güçlü sahnelerinden. Bir de Hâkime Hanım var, Selin Yeninci onu son derece inandırıcı bir karakter olarak ete kemiğe büründürmüş. Ancak filmde zaten tek bir kadın karakter var, o da neredeyse bütün kötülüklerin anası, bu da benim filme itirazım olsun. Hatta Savcı Emre gibi sorayım: “Bu kasabada kadın mı var?” Pardon, bir tane daha var, o da göz alıcı cazibesiyle kötülüklerin hedefi olan ‘yarım akıllı Çingene kızı’ Pekmez.

Haberin Devamı

Son olarak müjdeyi verelim; “Kurak Günler” Altın Portakal’dan sonra fazla bekletmeden, 25 Kasım’da gösterime giriyor. Umarım salonlarda hak ettiği ilgiyi görür. Kasabayı saran her anlamda kuraklık hissini, insanları yutan karanlığı her anında hissettiren (Görüntü yönetmeni: Christos Karamanis), küçük ekranda değil perdede izlenmesi gereken bir film.