DERTLİ SAZ BOŞA ÇALMIYOR

20 Temmuz 2018

Bazı albümler oluyor, birkaç sebepten dinlemeyi geciktiriyorum. İlk nedeninin, hakkını verecek kadar uzun ve rahat zaman ayırmak istemek. Öyle kulaklığımı takayım, ben metroya yürürken o da bir taraftan arkada çalsın istemiyorum. İkinci sebepse, ‘Ya bu sefer hayal kırkılığına uğrarsam?’ korkusu.

O müzisyenin şu ana kadar yaptığı hemen her şeyi sevmişim ama ya artık sermayeden yemeye başlamışsa, kendini tekrarlıyorsa?

Mabel Matiz’in Zoom Music yapımcılığında hazırlanıp, DMC tarafından dağıtılan ‘Maya’sıyla da bu sebeplerden uzaktan bakışmaktaydık, nihayet buluşma hasıl oldu ve ben bir kez daha bir albümle uzun sürecek bir yolculuğa çıktım.

Nerelere? Bu dertli coğrafyanın dört bir köşesine. “Vurma sen onları, gencecik oğlanları/Bunlar hep o ihtiyar dünyanın yalanları” diyen ‘Fırtınadayım’ ile ‘Ortadoğu’nun kadim topraklarına’... “Bir yara bu sevilmezse/Kalbe yürür ovulmazsa” diyen ‘Babamı Beklerken’le çocukluğa... Aşkların en güçlü, en baş döndürücü olduğu doruk noktalarına... İki CD’lik albümdeki 20 (introyla birlikte 21) şarkı arasında değil ama dijitalde bulabileceğiniz ‘Canki’ ve ‘Comme un Animal’la erotizmin kuytularına... Sonra bitişlere, gidişlere ve ayrılığın yakıcı

Yazının Devamı

Bir de yüzleşmeyi deneyelim

19 Temmuz 2018

Bana birisi çocuk istismarlarını gizlemenin kimin işine yaradığını, sayılar örtbas edilerek ne elde edildiğini tane tane anlatabilir mi? Çıkıp da “Bu durumu normal buluyorum, çok da büyütülecek bir mesele değil çocukların tecavüze uğraması, siz de fazla deşmeyin” diyerek fikrini savunacak birileri var mı?

Eğer yoksa neden biz “kaççocukistismaredildi” diye bir etiketle çığlık atarak sormak zorunda kalıyoruz mesela? Neden bu soru bir protesto eylemine başlık oluyor? Kimi protesto etmiş oluyoruz, kimle mücadele ediyoruz?

Kadın Meclisleri “Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’nde 115 çocuğun, Bağcılar Hastanesi’nde 392 çocuğun hamile olduğu ortaya çıktı. Türkiye’de altı yılda 120 bin çocuğun doğum yaptığı söyleniyor. Daha kaç çocuk var?” diye soruyor kaç gündür. Neden bu sayılar karşısında yer yerinden oynamıyor da bu soruyu soranlar bu memleketin kötülüğünü isteyen düşmanlar olarak bu sayıları uyduruyorlarmış gibi davranılıyor? Hani aslında yok öyle bir şey de, birileri can sıkıntısından bu ülkede çocuk istismarcıları yaşıyormuş gibi bir izlenim yaratmaya çalışıyor. Büyük olasılıkla işleri güçleri de yok, alıp pankartları yollara düşüyorlar ki monoton hayatlarına bir renk gelsin.

Biliyoru

Yazının Devamı

Kendimiz kahraman olabiliriz

12 Temmuz 2018

Ne kadar ihtiyacımız varsa kahramanlara, bu hafta da hayatımıza “İyi bir şeyler de oluyor, güzel insanlar da var” kontenjanından bir düğün fotoğrafçısı damgasını vurdu: Malatyalı Onur Albayrak. Tek bir hareketiyle o kadar çok şey söylemişti ki anında bağrımıza bastık.

NTV’ye yaptığı açıklamalara göre, 2002 yılından beri profesyonel düğün fotoğrafçılığı yapıyor Albayrak. Günün birinde bir işe çağrıldığını, damatla önceden buluşup anlaştığını ve günü geldiğinde Orduzu Tabiat Parkı’ndaki çekime gittiğini anlatıyor. Olayın kalanını kendi beyanından aktarırsak; gelinin yaşı küçük görünüyor gözüne ve “Bana ne, üzerime vazife değil” diyeceğine, “Kaç yaşındasınız?” diye soruyor. Önce tereddütlü bir “15”, arkasından endişeli bir “16” oluyor aldığı cevap. Sanki 15 çocukmuş da 16 yetişkin sayılırmış gibi... Ve burada gene “İşimi yapar, alacağım paraya bakarım” diye çekime başlamak değil, “Prensip gereği ben çocuk gelin fotoğrafı çekmiyorum, başka fotoğrafçıyla anlaşın” demek oluyor Onur Albayrak’ın tavrı.

Ne kadar şaşırtıcı, nasıl beklenmedik ve alışılmadık değil mi? “Prensip” diyor adam. “Beni ilgilendirmez” demek yok, “Benim ekmek param neticede” bahanesine sığınmak yok, ortada kabul

Yazının Devamı

Özgürlüğün başladığı yer, bittiği yer

9 Temmuz 2018

Okul sıralarında duyduğumda en çok kafamı kurcalayan cümlelerden biri "Başkasının özgürlüğünün başladığı yerde seninki biter" olmuştu. Örnekler sıralayıp "Peki burada şimdi karşımdakinin özgürlüğü başlamış oluyor mu öğretmenim?" diye konuyu ve de hocanın sabrını zorladığımı hatırlıyorum. "Özgürlüğün de bir sınırı var efendim" duvarına hayat boyu çarpacağımı o an hissetmişim belli ki. Ve "O sınırı kim belirliyor?" sorusuna. Ne bileyim ben, istediğim saate kadar sokakta kalma özgürlüğümü kullanırsam annemle babamın meraklanmadan rahat bir uyku uyuma özgürlüğünü kısıtlamış oluyordum ve bunun sonu yoktu. Kuralları da onlar koyuyordu.

Nitekim giderek gördüm ki sadece bizim evde değil hayatta da özgürlük denen şeyi insanlar çoğunlukla kendi paşa gönül kriterlerine göre yorumluyor ve sadece kendi özgürlüklerinin havarisi oluyorlar. Yetkili bir koltuğa oturunca da sıra geliyor başkalarına karışmaya

Misal başörtüsü takan bir insansa, temel hak ve özgürlüklerin başında giyim kuşam özgürlüğünün gelmesi, kimsenin kimsenin giydiğine çıkardığına karışmaması gerektiğini savunuyor. Muhtemelen Sakarya Kredi Yurtlar Kurumu'nun müdürü de öyle idi. Kim bilir, belki öğrenciyken bu yüzden sorun yaşadı ya

Yazının Devamı

KAFEDEKİ ASLANIN SIRRI...

6 Temmuz 2018

Geçtiğimiz haftalarda Facebook’ta en çok paylaşılan hayvan videoları arasında bir tanesi içimi parçalamıştı. ABC haber sitesinin ‘Bütün gün görüp göreceğimiz en sevimli şey’ olarak lanse ettiği videoda, Nashville Hayvanat Bahçesi’ne giden beş yaşında bir oğlan çocuğu camekanın arkasındaki ayının karşısında zıplıyor, o zıpladıkça ayı da zıplıyor, karşılıklı hoplayıp zıplıyorlar. Sevimli gerçekten. O hayvanın asıl yerinin orası olup olmadığını düşünmediğiniz sürece...

Öyle ya, ne işi var ayının hayvanat bahçesinde? Ne kadar şahane koşullara, ‘doğala’ en yakın su, hava, ve bitki örtüsüne sahip, yediği önünde yemediği ardında olsun, bu hayvanın doğal ortamı orası değil. Ve tabii her şeyden önce hayvanlar bizim oyuncağımız, eğlencemiz değil. Çok iyi bakıyor olmak vahşi bir hayvanı kapatmanın gerekçesi olabilir mi?

Biz de sık sık Afrika’dan gelen bilmem ne hayvanının adeta altın kafesler içinde dört gözle ziyaretçilerini beklediğini bildiren sosyal medya duyurularıyla karşılaşıyoruz. Şu ara Polonezköy’deki Mevzoo adlı kafe ve ortasında camekan boyunca volta atan aslan var gündemde mesela. Nargile salonu olarak da tanıtılan ama yeme içme-servisi de bulunan bir yer burası. Adından

Yazının Devamı

Kayıp çocuklar ülkesi

5 Temmuz 2018

Benim artık bir kere daha “İdam çözüm değil” yazmaya takatim kalmadı. Süreç hep aynı şekilde işliyor. Çocuklar kaçırılıyor, çocuklar tacize tecavüze uğruyor, çocuklar öldürülüyor ve biz idamı konuşuyoruz.

Bugün Eylül’ün, Leyla’nın fotoğraflarına bakıyoruz, içimiz dağlanıyor ve “Bu aşağılık herifler idam edilsin” diyoruz, içimizin o yangınına su serpiliyor bu fikirle.

Ama işte her toplumsal infial yaratan olayda idam ve hadıma sığınmak soruna çare bulmaktan biraz daha uzaklaştırıyor bizi. Kolay çünkü “İdam cezası olsaydı bunlar olmayacaktı” demek. Halbuki rakamlar ortada, idamın olduğu ülkelerde durumun nasıl olduğu belli. Azalmıyor idam cezasıyla tecavüzler, cinayetler. Caydırıcı bir ceza değil bu. Bunu dile getiren bir tweet attı diye Berna Laçin’i bile linç etmeye kalkışmak gerçeği değiştirmiyor.

Zor olan, üzerinde asıl düşünülmesi gereken, çocukların rahatça kapı önüne salınamadığı bir toplum haline nasıl geldik bir, bu tehlikeli ortamda çocuklarımızı korumak için nasıl önlemler alabiliriz iki ve tabii bu ortamı nasıl değiştirebiliriz üç.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verileri ortada; 2008-2016 yılları arasında kayıp çocuk vakaları 100 bini aşmış ülkemizde. Buna son iki yılı

Yazının Devamı

Nefretin rengi var mı?

2 Temmuz 2018

Siyah bir tişört, üzerinde küçük bir gökkuşağı resmi var. Şu yağmurdan sonra açan güneşle belirdiğinde hepimizin bayıla bayıla birbirine gösterdiği, hemen fotoğrafını çekip instagram’da paylaştığı, çoluk çocuk, genç yaşlı herkesin yüzünü güldüren doğa mucizesi var ya, işte o. “Giyer misiniz bu tişörtü?” diyor videodaki ses, “Giymem” diyor adam, “Üzerindeki gökkuşağının anlamı var”.

“Kahve içer misiniz?” Bu sefer yaşlıca bir kadın var karşımızda. “İçerim” diyor ama gelen kahveyi itiyor elinin tersiyle. Üzerinde gökkuşağı var fincanın. “Bilerek mi yapıyorsunuz?” diye soruyor kibar ama katı ve soğuk bir sesle.

“Gökkuşağını sever misiniz?” diyor ses. “Tabii, gökyüzünde olunca çok severim” diyor genç kadın, “Ama bunun için aynı şeyi düşünmüyorum.” Rengarenk bir bayrak, “bu” dediği. Gökkuşağı bayrağı.

Sonra sırasıyla bir erkek bir de kız çocuğu giriyor odaya. Bayılıyorlar gökkuşağı bayrağının olduğu nesnelere. Tişört onun olsun istiyor küçük kız. Bardağı alıp kafasına dikiyor oğlan.

Ve bir fotoğraf çıkıyor ortaya sonra. Bir sürü insan, gökkuşağı bayrağının altında toplanmış. “Bayram gibi bir şey kutluyorlar, çok mutlular” diyor kız çocuğu, “Ben de orada olmak isterdim.”

Tekrar gökkuşağını

Yazının Devamı

AKSİ’DE AYDINLIK GECELER

29 Haziran 2018

İstanbul’un eğlence hayatı Kadıköy’e kaydı büyük ölçüde, evet, hele yaz gelip de sıcaklar bastı mı, sokakları dolup dolup taşıyor. Her gün yeni bir bar, meyhane, canlı müzik mekanı açılıyor ve takip etmek pek zor. Nitekim benim de şaşırarak keşfettiğim Aksi Pub da onlardan biri.

Dr. Esat Işık Caddesi’nde, iki katlı bir mekan. Dışarıda masası olmadığı için çok da bir yaz mekanı kabul edilmemesi lazım. Fakat ediliyor, hem de sanat etkinlikleri, film izlemek ve sohbet için...Beni şaşırtan kısım da tam bu zaten. Aksi’nin ikinci katında olsa olsa 30-40 kişinin oturabileceği bir bölüm var. Buraya bir perde koyup film gösterimi yapıyorlar, insanlar bar taburelerinde ya da minderlerde oturup filmi izliyor, sonra da yönetmenle, ekiple söyleşi yapıyor.

Ben, vizyonda şaşırtıcı olmayan bir salon şanssızlığı yaşayan ‘Taksim Hold’em’in gösterimi için oradaydım ve açıkçası aklımda da “Bu şahane yaz gecesinde kim küçücük salona tıkılıp film izleyecek yani?” sorusu vardı giderken. Hatta hadi filmi izlediler diyelim, çıkışta söyleşi ne kadar sürebilir ki? Herhalde birkaç selfie çekinilir, mevzu biter diyordum.

Ve fakat gördüm ki, rezervasyonlar günler öncesinden dolmuş ve insanlar gayet hevesli bir

Yazının Devamı