“Belki de aşınmamak mümkündür”

13 Aralık 2021

Yüzümüzde Zorlu PSM görevlilerinin kapıda dağıttığı, içeri girmek için takmak zorunda olduğumuz (ve aslında yüze pek oturmayan) turuncu maskeler, HES kodlarımızı cihaza okutup giriyoruz salona. Kuralları var katılacağımız oyunun. Salonun ışığı sönüyor, sahneninki yanıyor, oyun başlıyor. Bir sandalyede oturan oyuncu, ışıkla beraber anlatmaya başlıyor. Son derece enerjik, halinde tavrında belki bir minik tereddüt, “Nasıl başlayalım? Ama biraz soğuk burası!“ ve ardından gelen uyum. O anlatıyor, biz dinliyoruz, arada sönen ışıkla kesiliyor konuşması, biraz huysuzlanıyor, derken görünmez bir kumandadan komutlar gelmeye başlıyor. Kurallar ekleniyor oyuna. İşte kolunu kavuştur, sağa dön, bacak bacak üstüne at… Biz seyirci olarak görüyoruz, ışıklı tabelalardan gelen emirleri, oyuncu seslerini duyuyor sadece, zamanla tek tek ayak uyduruyor ve zorluk derecesi giderek artan bir performans başlıyor sahnede.

Şahika Tekand’ın geliştirdiği “performatif sahneleme ve oyunculuk yöntemine” aşina olanlar, onun 33 yıllık Studio Oyuncuları’nın birbirinden

Yazının Devamı

Gerçekten ‘tarihi’ maç

9 Aralık 2021

Futbol ile “Kadına şiddete hayır” mesajı vermek, bunun için stadyumda “ezeli rakip” olarak bilinen iki kulübün kadın takımlarını karşılaştırmak, adına da “dostluk maçı” demek kulağa hoş bir formül gibi gelmişti oysa. Hani işte bu tür bir etkinlikle ne kadar farkındalık oluşturulabilirse o kadar kadına şiddete dikkat çekilebilirdi, “toplumsal cinsiyet eşitliği” zaten ne kadar sık cümle içinde kullanılsa kârdı. Hele hele stadyum ve tribünlerde. Ama adına “dostluk maçı” dedin diye oradan dostluk çıkamayabiliyor maalesef. Önceki gün de bir kez daha yaşayarak gördük bunu.

Dostluk rüzgârları estirmesi umulan özel maç, NEF Park’ta gerçekleşti. Galatasaray ve Fenerbahçe’nin çiçeği burnunda kadın futbol takımları ilk kez karşı karşıya geliyordu ve esasen bu maçtan tek beklentimiz de “Kadına şiddete hayır” mesajının, en cinsiyetçi söylemlerin bol keseden uçuştuğu bir alanda, hâlâ birçoklarınca “erkek işi”

Yazının Devamı

“Doktora şiddet” ne demektir?

6 Aralık 2021

Bir dile yerleşen kalıplar o topluma dair ne çok şey söylüyor aslında. Ne bileyim, başka bir dilde “doktora şiddet” diye bir tamlama var mıdır mesela? “Doktor”la “şiddet” böyle sürekli yan yana kullanılan, bir araya geldiğinde herkese bir şey ifade eden sözcükler midir? Haber başlıklarında sürekli karşımıza çıkar mı? Bizde inanılmaz yaygın çünkü. Yazın arama motoruna ve görün, “doktora şiddet” konulu kaç ayrı haberle karşılaşacaksınız.

Mesela en son Nevşehir Devlet Hastanesi’nde olanı göreceksiniz. DHA’nın haberine göre, dermatoloji uzmanı Dr. Rıdvan Güneş, randevu sırası dolduğu için numara vermediği hastanın babasının saldırısına uğramış. “Randevum da sıra numaram da yok ama bana bakmak zorundasın” diyerek, yumruk atarak, üstünü başını yırtarak saldırmış doktora adam. Doktorun da “Bakmayacağım oğluna” diye bir ısrarı yok üstüne üstlük. Öğlene kadar bakacağı 100 hastalık sıra dolmuş, “Öğle arasından sonra bakacağım” diyor. Evet, bir doktor

Yazının Devamı

İnternetsiz hayat ve eşsiz anlayış

2 Aralık 2021

Tam bir haftadır internetsiz bir hayat sürüyorum. Teknoloji detoksu falan yapmıyorum. Bir şey deniyor da değilim, tamamen mecburi bir yoksunluk. Her şeyin büyük oranda çevrimiçi aktığı bir dönemde hayat damarlarımızdan en güçlüsü tam bir toplantının ortasında gitti ve bir daha geri gelmedi. Önce gelip geçici bir şeydir dedim, bekledim, geçmedi. Ardından müşteri hizmetleriyle görüşmelerim başladı. Bir haftadır gerek telefondan gerek Twitter’dan en çok haberleştiğim kişiler kendileri. Sabahları bir günaydınlaşmazsak günüm iyi başlamıyor. Allah için çok kibarlar ama dert bir türlü çözülmüyor. Anlayabildiğimiz tek şey, bir sebepten sinyal modeme ulaşmıyor, üç uzun inceleme sonucu konunun bina altyapısıyla ilgili olduğuna karar verildi ama bir ekip zahmet edip binaya gelmedi. Net bir bilgi vermek de yok. Bana arada bir sorunun en fazla 48 saat içinde çözüleceğine dair otomatik mesajlar, arada da en etkili yol olan Twitter isyanlarıma karşılık çiçek ve kalp emojileri

Yazının Devamı

Kara Cuma’larda kimi azarlıyoruz?

29 Kasım 2021

Emin değilim, sanırım efsane ve kara cumaların sonuna geldik, indirimler silsilesi şimdilik bitti. Emin olmamam şundan; ben ilk “yüzde şu kadar - yüzde bu kadar” işaretlerinin ortalığı sardığı  “cuma”da “Hah malum indirim dönemi geldi” sanmıştım, meğer o öncüymüş, daha alışveriş cumalarının en “kara”sı yoldaymış, katlandı indirimler.

Neyse, dediğim gibi muhtemelen artık hepsi sona erdi. Her açtığımız siteden bir “patlangaç” fırlamayacak önümüze. “Gerçekten bu son şansım mıdır acaba? Ve gerçekten o son indirim yüzde 50’ye ‘varmış’ mıdır?” diye korka korka basmayacağız “tıkla” linkine. Ama daha önemlisi birileri birilerini azarlamayacak. En azından bu sebeple. Yoksa biriken tüm öfke ve gerginliğimizi asıl sebepler ve müsebbipler yerine sosyal medyada tanımadığımız insanlara yönlendirme alışkanlığımızda değişen bir şey olmayacağı açık.

Şimdi bir tahmin yürütelim, kim kolluyor olabilir bu indirim günlerini? Kim bekliyordur bir tane kazak, bir tane

Yazının Devamı

Kadın cinayetlerine mülteci gerekçesi

25 Kasım 2021

Ayşegül Aydın öldü. Kimdi Ayşegül Aydın? 16 yaşında bir lise öğrencisiydi.

12 Temmuz tarihinde Kocaeli’de dershaneden çıkıp evine dönerken bir erkeğin saldırısına uğramıştı. Aydın’a tecavüz etmeye kalkışan adam, direndiği için genç kızın başına taşla vurmuştu. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan Ayşegül Aydın dört buçuk aydır yoğun bakımdaydı ve maalesef önceki gün kötü haber geldi.

Peki, bu korkunç haber sosyal medyaya nasıl yansıdı? “Afgan mültecinin saldırısına uğrayan Ayşegül Aydın hayatını kaybetti. Bunlar başımıza bela.” “Sapık Afgan dehşeti”, “Kaçak Afgan vahşeti”, vesaire vesaire. Şiddet ve nefret dozu değişse de içinde Afgan geçmeyen tek bir cümle yok. Gencecik bir kızın hayattan vahşice koparılması bir mülteci sorunu olarak anlam taşıyor. Yoksa bizim ülkede kadınlar öldürülmez, tecavüz desen hiç yoktur. Hiç “Türk erkek bir kadını varile koyup yaktı, çocuklarının önünde kurşunladı, samuray kılıcıyla

Yazının Devamı

Hayali kasaba, gerçek ülke

22 Kasım 2021

Filmle ilgili bilgi vermek için kurulabilecek ilk cümle, bunun üzerine inşa edilebilecek bütün kurmacalardan daha absürt aslında:

1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması sürecinde denize atılan ahşap bir Lenin heykeli, 1993 yılında Akçakoca’da kıyıya vurur. Kasaba belediyesi turizmin canlanmasıyla ilgili umut bağladığı heykeli meydana dikmeye niyetlenirken, Ankara’nın konuya el atmasıyla Lenin bugün hâlâ durmakta olduğu depoya kaldırılır.

Peki, böyle olmasaydı da o heykel kasabanın meydanına dikilseydi ne olurdu? Yönetmen Tufan Taştan, ilk uzun metrajlı filmi “Sen Ben Lenin”i bu sorudan yola çıkarak çekmeye karar vermiş. Bütün kurtuluş umudunu turizme bağlamış hayali bir kasabanın “aradığı kan” olarak denizden bir Lenin heykeli çıkarsa, bu heykel meydanda arzı endam eyleyip dikkatleri kasabanın üzerine çekerse ve bir gece, tam da Başbakan ve Rus heyetinin katılacağı bir törenle ikinci kez açılış yapacakken kaidesinden çalınırsa, ne olur?

Taştan’ın filminde Ankara’dan özel olarak

Yazının Devamı

Su yolunda kırılanlar ve “Yargı”

18 Kasım 2021

Epey zamandır birbirimize dizi önerirken kastettiğimiz sadece dijital platformlardaki diziler. “Bana bir dizi söyleyin, bir gecede başından kalkmadan hepsini izleyeyim” diyen kişi asla 200 dakika tek bölüme bakayım demek istemiyor. Aldığı cevaplar arasında da “Otur falanca kanalın karşısına, saat 20.00’de özetlerle başlar, 23.30’da da gider yerine yatarsın mis gibi” yer almıyor. Ama bu sezon, bir dizi var, pek çok kişi üzerinde uzlaşmış vaziyette. Kime ana akımdan dizi sorsam onu izliyor, Pazar akşamları Twitter’da bir “Yargı” dalgasıdır esiyor. Sonuç olarak ben de oturup bütün bölümleri izledim. Tabii ki bir gecede değil, zamana yayarak.

Öncelikle, keşke şu sektördeki neredeyse herkesin şikâyet ettiği ama kimsenin değişmesi için bir şey yapmadığı süre meselesi çözülseydi de dizileri başka kriterlerle değerlendirebilir olsaydık. Şimdi zaten ne deseniz cevap “Zaten bu süreler” oluyor. İyi bir şey diyeceksek “Süreye rağmen” diyoruz, kötü şeylerin ise sebebi o. Özetle, Kanal

Yazının Devamı