Tam bir haftadır internetsiz bir hayat sürüyorum. Teknoloji detoksu falan yapmıyorum. Bir şey deniyor da değilim, tamamen mecburi bir yoksunluk. Her şeyin büyük oranda çevrimiçi aktığı bir dönemde hayat damarlarımızdan en güçlüsü tam bir toplantının ortasında gitti ve bir daha geri gelmedi. Önce gelip geçici bir şeydir dedim, bekledim, geçmedi. Ardından müşteri hizmetleriyle görüşmelerim başladı. Bir haftadır gerek telefondan gerek Twitter’dan en çok haberleştiğim kişiler kendileri. Sabahları bir günaydınlaşmazsak günüm iyi başlamıyor. Allah için çok kibarlar ama dert bir türlü çözülmüyor. Anlayabildiğimiz tek şey, bir sebepten sinyal modeme ulaşmıyor, üç uzun inceleme sonucu konunun bina altyapısıyla ilgili olduğuna karar verildi ama bir ekip zahmet edip binaya gelmedi. Net bir bilgi vermek de yok. Bana arada bir sorunun en fazla 48 saat içinde çözüleceğine dair otomatik mesajlar, arada da en etkili yol olan Twitter isyanlarıma karşılık çiçek ve kalp emojileri geliyor.
O 48 saatlerden çarpı üç oldu, hâlâ “Kısa bir süre daha beklememiz, anlayışımız için teşekkürler…” Hatta “O eşsiz anlayışınızdan kısa bir süre daha rica ediyoruz” gibi eşsiz bir mesaj bile aldım ama yedinci günün sabahında benim için olayın anlaşılacak bir yanı kalmadı. “O zaman neden yeni sulara yelken açmıyoruz?” dedim, kolları sıvadım. Fakat nereye, öyle kolay mı bir yere yelken açmak? Sizi kendilerine davet ederken bütün dünyayı ayaklarınızın altına seren, iki saat içinde kapınızda beliren şirketler ayrılmak istediğinizde despot bir sevgiliye (hatta ellerinde bir de sözleşme olduğu için kocaya karıya) dönüşüp her adımda işi daha da yokuşa sürüyorlar. Karşısında sinirimden gözyaşlarına boğulduğum müşteri temsilcisi (ki kendisi de çok nazikti Allah için, konu bu değil, size hissettirilen çaresizlik hissi) iptal işlemleri için beş gün içinde beni arayacaklarını, bazı evraklar talep edeceklerini ve tabii ki bir cayma bedeli ödemem gerekeceğini anlattı tane tane. Dedim, “Ben caymadım ki, siz caydınız belli ki, hizmet alamıyorum, internete ihtiyacım var.”
Yok, gerçekten ne ben anlatabiliyorum ne onlar anlamak istiyor. “Ne kadar zaman daha beklemekten söz ediyorsunuz, bir ay mı?” diye kendimce şaka yaptığımda “Kesin bir zaman veremiyoruz ama elimizden geleni yaptığımızdan emin olun” diyen, “Ben neden kullanamadığım şeye para ödeyeceğim peki?” diye sorduğumda “Öyle düşünmeyin lütfen” diye üzüntülü surat emojisi yollayan bir firma. Nasıl düşüneyim? Sitem ediyor, gitmeni engellemeye çalışıyor. Ama çözüm var mı? Yok. İnsan kendini kötü hissediyor, “Tehdit ediyor gibi oldum, hay Allah” diye. Bu nasıl tek taraflı bir ilişkidir? Hizmet alamıyorum, işim gücüm sekteye uğruyor, ya çözülsün ya gideyim istiyorum, ikisi de olmuyor.
Şaşıracak bir şey yok biliyorum, bu konularda herkesin birbirinden beter tecrübeleri olduğunun da farkındayım, şu üç beş günlük tecrübemde de pek çok şikâyete denk geldim, bir dokun bin ah işit dedirten bir konu bu. Ama buradan kendimi sağ salim kurtarmayı başarırsam, seçeceğim yer, gelirken iyi karşılamayı değil, giderken iyi uğurlamayı bilen, benden eşsiz anlayış beklemeyen bir firma olacak. Umarım vardır.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024