Kerem Bürsin Pazarlık gücünü artırdı

24 Mayıs 2015

Sona eren “Şeref Meselesi” dizisiyle karizmasının doruğundayken ekrana şimdilik veda eden Kerem Bürsin yakında Amerika yolcusu. Yılgınlığa düşüp terk ettiği bu memlekete pazarlık gücü artmış bir oyuncu olarak dönüyor

Geçen yılın bahar ayları... Burcu Esmersoy’un programında sorulan her soruyla, edilen her cümleyle kızarıp bozaran bir delikanlı... Kerem Bürsin... Utanıyor mu, onu da tam ifade edemiyor, kırık dökük Türkçesiyle. Tek gördüğümüz utangaç utangaç güldüğü. Hele hele vücuduyla ilgili aldığı iltifatlar karşısında... Zaten Burcu Esmersoy ortak arkadaşları olan birinden almış tüyoyu; “Baklava konusunu açmayın” demişler. Açtığın zaman o iyice kapanıyor.

“Beyaz Show”da da bir benzeri gelmişti başına; karın kaslarını göstermesini isteyen, en son seyircilere “Aç aç” diye tezahürat yaptıran Beyazıt Öztürk’e “Doğru olmaz” gibi ciddi ve net bir cevap vererek konuyu noktalamıştı.

Çünkü kendisinin, sevdiği için yaptığı sporun doğal bir sonucu olarak elde ettiği karın kaslarından daha fazla bir şey olmak gibi bir derdi var; iyi bir oyuncu mesela... Bu yolda da ekranlarımızda şımarık zengin çocuğu olarak ilk kez arzı endam ettiği “Güneşi Beklerken” dizisinden bu yana az zamanda

Yazının Devamı

GERÇEKLER VE MASALLAR

22 Mayıs 2015

Ne çok ‘ilhama’ ihtiyacı var insanların... TEDx İstanbul konuşmalarını izlerken bunu düşünüyorum. Bir 19 Mayıs, tatil, dışarıda pırıl pırıl güneş, hasret kalınmış bir bahar günü ve insanlar bir anlam ihtiyacıyla, Volkswagen Arena’yı doldurmuş vaziyetteler... Belki ‘Doğa İçin Çal’ projesinin temsilcisi kurduğu bir cümleyle bir ışık yakacak kafalarda... Belki de ‘Modern Evliya Çelebi’ Saffet Emre Tonguç... Belki bir dinleyen, çarenin bir parçası olduğu doğayla barışmak olduğunu fark edecek... Bir diğeri yollara düşmenin vaktinin geldiğini...
Üçüncü oturumundayız, ‘Yeniden Keşfet’ temalı TEDx İstanbul’un. Bu oturumun alt başlığı ‘Harekete Geç!’. Belki bu konuşmacılardan biri muhtaç olduğumuz cümleyi kuracak ve biz üzerimizdeki ölü toprağını atacağız, belli mi olur... Küçümsüyor değilim, biliyorum ki bazen bir cümle yeter insanı harekete geçirmeye...

Sevil Atasoy’un hikayeleri
Örneğin Sevil Atasoy’un, belki kendisinden bir cinayetin nasıl çözüldüğünü anlatması beklenirken 18 dakikasını LGBTİ haklarına ayırması, dinleyen bir kişinin içindeki vicdan, adalet, sağduyuyu harekete geçirebilir. Çok etkili bir anısıyla başlıyor söze, Prof. Dr. Atasoy...
“İlk defa

Yazının Devamı

TORUN SEVGısı YETMEZ Mı?

19 Mayıs 2015

Genç bir erkek olsanız, anneniz abinizle sizi tek başına büyütse, şimdi 69 yaşında ve yalnız olsa ne düşünürsünüz?
Onun yalnızlığını dert edinir misiniz? Yoksa zaten normali bu mudur? Yani anne dediğin hayatını çocuklarına adamış varlıktır, hele hele 70’ine geldiyse artık bize düşen de onun ‘sonbaharında’ rahat etmesini sağlamak mıdır?
Aşk mı dediniz? Daha neler! Biliyorsunuz “40’ından sonra...” ile ilgili değerli atasözlerimiz var... Gerçi onlar da erkekler için değil mi? 70 yaşında bir kadın, hem de kutsal bir anne için ne aşkı? Hayır torun sevgisi neyine yetmiyor?
O şahane filmi izleyebildiniz mi bilmiyorum. İzleyemediyseniz hemen internetten bulun izleyin: ‘Looking for Adam’ adı; Alex ‘Adam’ı aramak’. Alex Lyngaas adında Norveçli bir sinemacı; sevmeyi, sevilmeyi hak eden bir kadın olduğuna inandığı annesinin yalnızlığına son vermek için bir film hazırlamış. Aslında önce sosyal medyada bir hesap açarak başlamış işe... Ama annesinin yaşadığı birkaç hayal kırıklığının ardından doğru yolun onun ne şahane bir kadın olduğunu, bildiği en iyi yolla anlatmak olduğuna karar vermiş. Ve bir yıl gizli gizli bu filmi hazırlamış, bir Anneler Günü hediyesi olarak.

Sen

Yazının Devamı

Belki artık düşünmenin zamanıdır

17 Mayıs 2015

Zor iş bir ülkenin gözü önünde büyümek, değişmek, dönüşmek... Kendinizi “başka biri” olarak kabul ettirmeniz, bir kariyeri sıfırdan inşa etmekten daha meşakkatli olur. Eskiyi sevenler “Özcan, sen de burjuva oldun” der burun bükerler, sizi dinleyecek “yeni” kitlenin aklından da “Hadi hadi meleğim; uç da göreyim” çıkmaz bir türlü...

Özcan Deniz bu ikisi arasında bir denge tutturabilmiş olanlardandı aslında. Durup durup yeni “icat çıkarmasa”, iyi albümler yapan, sesinin güzelliği tartışılmayan bir müzisyen olarak kabul görür olmuştu. Mercan Dede’yle proje yapıyor, Leman Sam’la konser veriyor, karizmasının kaynağını araştıran bir belgesel bile çekiliyordu.

Okulu bırakıp limon sattı, kaportacılık yaptı

Memlekette oyunculuk yapmayan şarkıcıya şarkıcı denmediğinden,
o konuda da sorun yoktu. Özellikle “Asmalı Konak”la bir fenomen yaratmış, her kesimden kadının bir Seymen Ağa hayal etmesine neden olmuştu.

Ama Mahsun Kırmızıgül’den bir eksiği olmadığı için senaristlik ve yönetmenliğe de el attı. Bugüne bugün, dört film çekmiş bir yönetmen ve
o 2004’te alkışlarla geldiği noktayı asıl şimdi kaybetme aşamasında. Onun sesini takdir edenlerin filmlerine bayılmadığı bir sır değil.

Yazının Devamı

Yine ‘rızalı’ tecavüz

15 Mayıs 2015

İşte bizim samimiyetimiz bu kadar. Kadına şiddete son verme sözlerimiz, bol keseden dağıttığımız umutlarımız, vaatlerimiz... Hepsi 15 yaşındaki bir kız çocuğunun ‘rızası’na kadar. Rıza... Çok seviyor mahkemelerimiz bu sözcüğü. Tecavüzcüleri aklamaktaki bir numaralı dayanakları; ‘mağdurenin rızası’.
İlk değil bu, hatırlarsınız. 2002 yılında 24 kişinin tecavüzüne uğrayan N. Ç.’nin 10 yıl süren davasında da görmüştük aynı utanç verici sözcüğü. Şimdi Bingöl’de sekiz uzman çavuşun cinsel istismarına uğrayan 15 yaşındaki kız çocuğunun davasından da aynı karar çıktı. Dün Milliyet’te Burcu Karakaş’ın haberindeki ifadeler, bu ülkede, bu kafalarla neden hiçbir şeyin değişemeyeceğini net bir şekilde ortaya koyuyor.
Ortada 15 yaşında bir çocuk ve sekiz tane koca adam var; mahkeme diyor ki, “Mağdurenin anlatımları ve genel hayat tecrübesi birlikte ele alındığında sanıklar M. T., S. K., H. Y. ve M. K.’nın mağdureyle rızayla ilişkiye girdikleri sabit görülmüştür.”
Bu yaştaki çocuğa ‘hayat tecrübesi’ biçen, ‘başına gelecekleri öngörebilecek durumda’ olduğuna karar veren, tecavüzcüleri ‘iyi hal’le aklamaya çalışan bir erkekler güruhu.

Utanç verici yaş hesabı

Yazının Devamı

iNSAN RUHU OTOPSiSi

12 Mayıs 2015

Bobby, o fırtınalı gecede orman içindeki kulübesini boşaltmak zorunda olan ablasına yardım etmeye gittiğini düşünüyor. Her şey son derece sıradan; evet çok iyi geçinen iki kardeş olmamışlar hiçbir zaman, hatta adeta aynı ailede büyümemiş kadar zıt iki karakterler ama sonuçta güçlü kuvvetli bir erkek kardeş olarak ablasının kolilerini taşımayıp ne yapacak?
Evin içinde de sıradan her şey; Betty, üniversite hocası, entelektüel, güzel, kendine güven fazlasından neredeyse ayakları yere basmayan Betty bir kadeh şarap eşliğinde sakin sakin kitaplarını ayırıp kutulara dolduruyor. Birazdan kardeşi gelecek, birbirlerine uzun süre katlanamadıkları için hızla işlerini bitirip bu orman kulübesini terk edecekler.
Bu, tablonun görünen yüzü. Bir orman kulübesinde arada atışıp arada gülüşerek eşyaları toplayan iki kardeş... Atışmalar daha baskın... Ablanın işi kitaplardan ibaret ve üstelik gayet de iyi para kazandığı bir hayatı var, marangoz olan kardeş ise ‘gerçekten çalışan’ insanlara saygı duyuyor, ‘oyuncu, yazar gibi düdük makarnalarına’ değil. Ablasının gözünde de o ailenin ‘kaybedeni’. Yine de sonuçta gördüğümüz; sıradan sayılabilecek iki kardeş.

Görünenden sert bir hikaye

Yazının Devamı

BİR DE ONDAN DİNLEYİN...

8 Mayıs 2015

Her ne kadar pop müzikteki şarkı yazarı eksikliğini açık etse de, önemli solistlerin ‘cover’ albümlerini seviyorum. Çünkü söz konusu Nükhet Duru kadar iyi bir yorumcu olunca, her şarkının onun sesinden bürüneceği hali merak ediyor insan. Kendi sevdiği şarkıları söylediği ‘Aşkın N Hali’ de bu merakımızı epey gideriyor.
Bir Şebnem Ferah şarkısının mesela, ‘Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler’ gibi çok dillere düşmemiş dünya güzeli bir parçanın bu pırıltılı sesle bir kez daha sevilebileceğini gösteriyor. Bu albümün en hoş yanı bu zaten; ‘hit’ parçalar art arda dizilmemiş, bir ‘artık duymaktan yıldığımız şarkılar geçidi’ olmamış.
Hem eski şarkılar var içinde, hem yeni kuşaktan müzisyenlerin besteleri...
Selda Bağcan’dan ‘O Günler’... Nilüfer’den ‘Söyleyemedim’... Yüksek Sadakat’ten ‘Döneceksin Diye Söz Ver’, Halil Sezai’den ‘Sonbahar’, Redd’den ‘Beni Sevdi Benden Çok’... Hele hele Cem Adrian’ın ‘Ben Seni Çok Sevdim’ini bir söylemiş, şarkı sesini bulmuş. Hümeyra’nın ‘Sessiz Gemi’si, Zuhal Olcay’ın ‘Yalnızlığım’ı, Tanju Okan’ın ‘Sarhoşum’uysa ilk söyleyenleriyle çok özdeşleştiği ve yıllardır duyulmadığı tek bir konser, canlı müzik çalınan tek bir gece olmadığı için pek

Yazının Devamı

iNATLA TiYATRO NEREYE KADAR?

5 Mayıs 2015

Bu uzun zamandır kendi içimde tartıştığım bir konuydu. Ayıp çünkü, meslek hayatının önemli bir bölümünü tiyatro izleyerek ve bu konuda kalem oynatarak geçirmiş biri “Ayaklarım geri geri gidiyor, çok iyi olduğuna dair güvenilir kaynaklardan referans almamışsam tiyatroya gidesim gelmiyor” dememeli.
Tiyatronun yaşaması gerek... Bunun için bizim de elimizden gelen desteği esirgemememiz gerek. Hele hele ‘inadına tiyatro’ yapan gençlerden, ‘alternatif sahnelerden’... Onlar bizim “Tiyatro sanatı öldü” diyenlere karşı panzehirimiz...
Oralarda yüreklerini koyarak tiyatro yapan insanlar var, söyleyecek sözleri var... ‘Dayanışma ruhu’ var. Alternatif Tiyatro Mekanları Ortak Girişimi iyice umutlandırdı bizi. Ortak program kitapçığı bastıracak, tanıtacaklardı oyunlarını. Rakip değil ‘silah arkadaşı’ydı onlar.

Arkadaşlık yeterli değil
Ama bir şeyi unuttuk galiba; arkadaşlık yeterli değildi, ‘silah’ ve ‘cephane’ de lazımdı bu mekanların ayakta kalması için. Hem maddi olanaklardan söz ediyorum, hem de izlenebilir oyunlar ve bunun için gereken yaratıcı insan malzemesinden...
Sizi sıkıntıdan sıkıntıya sürükleyen bir oyunun bir kurum tiyatrosunda değil ‘alternatif sahne’de karşınıza

Yazının Devamı