Hem güzel hem komik

19 Temmuz 2015

“Güzel kadın komik olmaz” klişesini ters yüz eden Demet Evgar yarın ENKA Açıkhava Buluşmaları’nda sahneye çıkıp şarkılar söyleyecek. On parmağında on marifet olan oyuncudan bir sürpriz daha...

Yıl 2008, Türkmax ekranlarında kısa skeçlerden oluşan bir sitcom başlıyor: “1 Kadın 1 Erkek”. Daha RTÜK nikah memurluğuna soyunmamış, o yüzden aynı evde kalabilen iki “nişanlının”; Zeynep (Demet Evgar) ile Ozan’ın (Emre Karayel) maceralarını izlemekteyiz. Üstelik şifreli kanal ve +18 ibaresi sayesinde bu maceralar bir hayli “cesur”. Ve “1 Kadın 1 Erkek” internet marifetiyle dalga dalga yayılan bir fenomene dönüşüyor. Zeynep bütün kadınlardan, Ozan bütün erkeklerden izler taşıyor çünkü ve çok da iyi oynanmaktalar.

Aynı anda hem güzel hem komik hem seksi hem sarsak olabilen “acayip” bir kadın oyuncu ile tanışmış oluyor böylelikle televizyon izleyicisi. Tamam, öncesinde “Yedi Numara” gibi, “Aslı ile Kerem” gibi, “Tatlı Hayat” gibi dizilerde yan rollerde boy göstermiş, Mustafa Altıoklar’ın “Banyo”suyla “Beyza’nın Kadınları”nda da oynamıştı ama hiç kimse ondaki bu bütün diziyi olduğu gibi alıp sürükleyecek cevheri fark etmemişti. Tiyatro izleyicileri hariç... Onlar için Demet Evgar

Yazının Devamı

GÜMÜŞLÜK’ÜN YENi VAHASI

14 Temmuz 2015

Deniz kıyısından içeri girdiniz, bütün kavurucu sıcağı, güneşi arkanızda bıraktınız, birden karşınıza bir vaha çıkıyor. Mandalina ağaçları altında serin rüzgarlar esiyor, kapıdan girdiğiniz yerde mangal yanmakta. Başında muhtemelen Esra birazdan masanıza gelecek pirzolaları pişirmekte.
Yeme - içme meraklılarının yabancısı değil, Esra Şener. Yıllardır Galata Açık Mutfak’ta hiçbir yerde bulamayacağımız lezetler sunuyor. Şimdi yeni adresi Bodrum, Gümüşlük. Galata’daki mutfağını olduğu gibi aldı, Gümüşlük’teki mandalina bahçesinin ortasına taşıdı.
Bu tabii böyle söylediğim kadar kolay olmadı; aylardır hummalı bir faaliyet sürmekte Gümüşlük’te.
Romantik bir atmosfer
Ve nihayet, bayram arefesinde, yeni Açık Mutfak ‘deneme sürüşlerine’ başladı. Bir akşam yemeğine, bir de pazar kahvaltısına denk geldik biz de. Bir kere gündüz size serin bir nefes alma imkanı sunan mekan, akşamları da hasır fenerler ışığında müthiş romantik bir atmosfere kavuşuyor. Dışarıdaki hengameyi, insanların tek sıra olarak zor kat ettiği sahil boyunu geride bırakıyor, tamamen kafanızı dinlemeye hazır hale geliyorsunuz daha bahçeye ilk adımınızı attığınızda.
Bizim gittiğimiz gece, enginarlı fava

Yazının Devamı

Gönlüne göre müzik yaptı

12 Temmuz 2015

Candan Erçetin müzikte 20’nci yılını kutluyor. Öncesinde uzun bir hazırlık dönemi olduğu için donanımlı başlanmış, başarılarla dolu bir 20 yıl... Müzik gönlüne göre yaptığı bir şeydi ve canı istediği için yaptığı işler samimiyetinden ötürü alıcısına ulaştı her zaman

Tarih: 3 Aralık 1995 Pazar. Saat: 14.30. Not: Çekimler sırasında özel koruma kullanılmamıştır. Teşekkürler Beyoğlu... Ekranda önce bu yazı, ardından Galatasaray Lisesi’nin kapısı açılıyor ve fıstık gibi bir Candan Erçetin stilettolarının üzerinde uçan adımlarla İstiklal Caddesi’nde yürümeye başlıyor. Ardında da koca bir erkek kalabalığı. Hiçbirini görmüyor gibi. Sadece dimdik karşıya bakıyor ve bastığı yerden ses getirerek yürüyor.

Yüzünde alaycı bir gülüş -ki bu onun alametifarikasıdır- gözlerinden mavi ışıklar saçarak yürüyor... Ne korumaya ihtiyacı var ne insanlara dokunmaktan çekincesi... “Ben kaç bahar bilirim, izler benim tek şahidim” derken henüz 30’larının başında ama 20 yıl boyunca onu farklı kılacak o hayatı çözmüş bitirmiş, hiçbir rüzgarla kolay kolay yıkılamayacak güçlü kuvvetli kadın hali yerli yerinde. Biraz damarlarında dolaşan Balkan kanından, biraz da sahip olduğu birçok özelliği borçlu olduğuna

Yazının Devamı

LAHMACUN YERiNE KLASiK MÜZiK

10 Temmuz 2015

Gümüşlük ve Bodrum’un diğer koylarından bildiriyorum, esnaf kan ağlamakta. Bin türlü sebeple yüzü gülmeyen halkım tatile çıkmıyor - çıkamıyor. Restoranlar, ‘beach’ler boş. Peki bunda ‘para kazanamadığım bütün yılın acısını iki ayda bu insancıklardan çıkarayım’ zihniyetiyle hareket eden esnafın payı yok mu? Var. Ağlayıp, “Pahalı lahmacun haberleri turizmi baltalıyor” diye şikayet edeceklerine, “Biz hangi hakla 40 - 50 TL’ye lahmacun satıyoruz? Bu kadar da adam kazıklanır mı?” diye kendilerine sorsalar daha akıllıca olacak.
Millet evinden çıkamıyor korkusundan. Ve dolayısıyla, Gümüşlük’ün en nadide değerlerinden Gümüşlük Klasik Müzik Festivali de hak ettiği ilgiyi göremiyor.
Hak ettiği diyorum, laf değil. Orada muhtaç oldukları gücü nereden bulduklarına akıl sır erdiremediğim gönüllü bir ekip (Başta sanat yönetmeni piyanist Eren Levendoğlu olmak üzere) 11 senedir dünyanın en önemli müzisyenlerini Gümüşlük’e getiriyor, konserler verdiriyor.
2006’da bir de yaz okulu eklediler faaliyetlerine; gençlere müzik eğitimi olanağı sunuyorlar.
Bu yıl koskoca Kronos Quartet’ı getiriyorlar, şaka değil. Başka ülkede olsa kıyamet kopar, bizim ruhumuz duymuyor. Grammy ödüllü,

Yazının Devamı

AŞK, HER YAŞTA

7 Temmuz 2015

“Bu haber bana ne hissettirdi?” diye düşündüm önce: “Nobelli yazar Mario Vargas Llosa aşk uğruna 50 yıllık eşini terk etti.” (Hürriyet’ten Birce Bora’nın haberi)

Başlık ne hissetmemiz gerektiğini altan alta söylüyor aslında. Adam vefasızın teki. 50 yıllık eş vurgusu, parantez içinde 79 yaş, hepsi tamam. Aklınıza gelmesi gereken de ‘teneşir’ hatırlatması herhalde… Sosyal medya da aynı eğilimde. Çünkü 50 yıllık eş ‘terk edilmez’. Aldatılır, aptal yerine konur ama bırakılmaz. Gezip dolaşıp dönmemiz gereken ‘kürkçü dükkanı’dır o. Başkalarına gözün, gönlün kaysa da beraber ‘öleceğin’ insan sana 50 yılını vermiş olan karındır.

Bütün bu alt metinler bir yana, 79 yaşındaki yazarın gözleri öyle bir parlıyor ki fotoğrafta, hiçbirine değil, hayatın ve aşkın mucizesine inanmak istiyorsunuz sadece. Üstelik ‘uğruna’ evi barkı dağıttığı kadın da 25’lik bir manken değil, Enrique Iglessias’ın annesi Isabel Preysler.

Evet, güzel bir kadın ama sonuçta 64 yaşında. Ve o da bu yaşta aşkı bir kez daha yakalamış durumda.

Hiçbir zaman geç değil

Haberin içinde detaylar var. Llosa’nın “Mutluluğun ne olduğunu öğrendim ve yaşamak için az zamanım kaldı” dediğinin ‘iddia edildiği’ gibi. Kime demiş, nasıl demiş,

Yazının Devamı

JOAN BAEZ’LE BİR GECE...

3 Temmuz 2015

Müziğin sadece eğlenmek için yapılan bir şey olmadığını, insanı iyileştirici, güçlendirici, umudu besleyici bir yanı olduğunu bana ilk öğretenlerden biriydi; Joan Baez. Henüz küçücük yaşlarımda büyülemişti bu melek sesli kadın beni. Dünyanın dört bir yanındaki acılara sadece gitarı ve yumuşacık sesiyle, bağırmadan, çağırmadan, sakin ama dimdik durarak karşı çıkıyordu.

Martin Luther King’ler, Steven Biko’lar, Sacco ve Vanzetti’ler geçiyordu şarkılarından, haksızlıklara kahramanca direnişleriyle... Sonra bütün adaletsizliklere karşı hayatı kutsayan ‘Gracias a la Vida’yla sarıyordu yaralarımızı... Bob Dylan ‘Blowing in the Wind’iyle sorularını rüzgara havale ederken, John Lennon’ın ‘Imagine’i ile daha iyi bir dünya hayali sunuyordu kırık kalplere... İyileştirici bir ayin gibiydi, onun konserleri...

Şatafat yok, tantana yok

Bizleri daha önce de onunla buluşturan ‘İstanbul Caz Festivali’ sayesinde 1 Temmuz akşamı Açıkhava Tiyatrosu’nda bir kez daha kucaklaştı, İstanbullu kadim dostlarıyla, Joan Baez. İki kişilik ‘orkestrası’, bir de kendisi... Şatafat yok, tantana yok, sapsade. Bir gitarı, bir sesi, bir de yüreği...

Üstüne bir de dolunay çıktı mı, sahnenin arkasından, büyü tamamlandı.

Tatlı

Yazının Devamı

YILLAR SONRA ‘MERHABA ARKADAŞ!’

30 Haziran 2015

Çocukluğumda döndüre döndüre dinlediğim bir kaset vardı evde. Ablama ait.. Kapağı var mıydı hatırlamıyorum, çünkü benim için o, çok tatlı bir genç kız sesiydi, yüzü yoktu. Çocuk olduğum için tabii, özellikle iki şarkısına bayılıyordum: ‘Masal’ ve ‘Ninni’. ‘Masal’da önce anne eşek ve inek yavrularını toplayıp öğüt veriyordu, “Bizleri örnek alın, ineklikten / eşeklikten şaşmayın” diye ve sonuçtan memnun, yavrularından razı göçüp gidiyordu. Aynı yolu izleyen insan ise hiç memnun kalmıyordu sonuçtan, haram ediyordu hakkını.
‘Ninni’ desen, ‘Uyu yavrum ninni’ diyerekten davul dümbelek eşliğinde ‘aranjmanla maranjmanla / kuponlarla muponlarla / renkli menkli sinemaskop’ avutulanlara seslenen ‘uyku kaçırıcı’ bir şeydi.
Bildiğim masallara ve ninnilere benzemiyordu, bu yüzden de çok merak uyandırıcıydı. Bir kere bu ‘abla’ niye hiç radyoya, televizyona çıkmıyordu? Gazetelerde resmi niye yoktu?
Adının Melike Demirağ, kendisinin yasaklı olduğunu, bu şarkıları yazan kocası Şanar Yurdatapan’la birlikte Almanya’da yaşadığını sonra öğrendim.
Ve kasetteki diğer şarkıların peşine takıldım... ‘Ağlamak ayıp değil’ diyordu, ‘Saklama göz yaşını / Yeter ki ağlarken de eğme bir an başını.’ Tüm

Yazının Devamı

BU ERKEKLER NEREDE YAŞIYOR?

26 Haziran 2015

Ekrandaki dizilerde öyle enteresan erkek karakterler var ki, insan izlerken hayrete düşüyor. Aşkı hayatlarının merkezine koyan, hayatlarını sevdikleri kadının gözünün içine bakarak geçiren, onu sürekli sürprizlere boğan, her zaman tutarlı, ne istediğini bilen, fedakarlıkta sınır tanımayan adamlar bunlar...

Bağlanma bunalımları geçirmiyor, “İlişkiye hazır değilim” diye mırın kırın etmiyor, özgürlüklerinin kısıtlanmasından korkmuyor, kelle koltukta atıyorlar kendilerini sevdiklerinin kollarına.

Aşık adam, nankör kadınlar

Bakınız, ‘Kara Para Aşk’ın ‘Ömer’i... “Elif’im” diyor, başka bir şey demiyor. Hapishane duvarından uçurtma uçurmalar mı istersin, eve devasa Elif fotoğrafları asmak mı, gizli gizli tarifler alıp yemekler pişirmeler mi... Bir an bile vazgeçmiyor ‘Elif’in yüzünü güldürme sevdasından...

Sonra ‘Paramparça’nın ‘Cihan’ı... O dizinin hiç faça vermeyen tek karakteri... Sevdiği kadına inancını bir an bile kaybetmiyor, onunla ilgili hiçbir söylenene değil sadece onun ağzından çıkana ve kendi kalbine inanıyor... ‘Gülseren’ sürekli onu itelerken de, onu bırakıp başka bir şehre giderken de, sonsuza kadar bekleme kararından vazgeçmiyor.

“Bu yüzük sende durdukça benim için umut var

Yazının Devamı