İş kazası ve özür...

27 Eylül 2016

İnsanın ne kadar özenirse özensin önüne geçemediği iş kazaları oluyor maalesef. Benim dünkü yazımda olduğu gibi. Ülke ve dünyada kadınların hallerine değinen “Nedir bu kadınların çektiği?” başlıklı bir yazı yazmış, İran’da bisiklet, Polonya’da kürtaj yasağına karşı düzenlenen protesto eylemlerinden söz etmiştim.

Ülkemizdeki örneklerden de örnek beğenemeyip Burdur İl Milli Eğitim Müdürü Mahmut Bayram’ın bir süre önce sosyal medyadan paylaştığı ancak CHP Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in hazırladığı soru önergesiyle yeniden gündeme gelen “Bir kadın evinden süslenip çıkıp evine dönene kadar kaç erkeğin şehvetini tahrik etmişse o kadar erkekle zina yapmış gibidir” cümlesine değinmek istemiştim. Göker, önergesinde bu sözlerin halkı kin ve düşmanlığa tahrik edip etmediğini, Mahmut Bayram’ın ne zaman görevden alınacağını soruyordu.

Ancak nasıl bir akıl tutulması yaşadıysam; - bunu sayın Bayram’ın akıllara durgunluk veren paylaşımına bağlama kolaycılığına kaçmayacağım, kendi dikkatsizliğim - İl Milli Eğitim Müdürü yerine Emniyet Müdürü yazmışım.

Düzeltir, Sayın Burdur Emniyet Müdürü Eyüp Özdoğru’dan özür dilerim.

Yazının Devamı

ARANIZDA KALIVERSİN

27 Eylül 2016

Geçen gün taksideyim, şoför arkadaşın da canı sıkılıyor belli, “Ben” dedi, “Anlamıyorum abla. Bu kızlar saçlarının böyle yarısını kesiyorlar, mavi yapıyorlar.” Tam o sırada söylediği saç modeliyle bir genç kız karşıdan karşıya geçmekte. Şoför bey devam ediyor: “Hayır, bayan dediğin kendine yakıştırmalı.” Ben “Demek o kendine yakıştırıyor” diye cevap veriyorum; diyalog asla bitmiyor, aynı sıralamayla devam ediyor. O tarif ediyor, nasıl da anlamadığını, ne saçma bulduğunu tekrar ediyor ve “Bayan yakıştırmalı” diyor, ben “Yakıştırmış ki yapmış” diyorum. Ama tabii esas niyet “Benim yakıştırdığım gibi görünmeli” olduğu için bir yere bağlanamıyoruz bir türlü.

‘Üstü örtülü’ espriler silsilesi

Nereden geldi aklıma bu diyalog? Bir benzerini TV8’in sabah kuşağı programı ‘Aramızda Kalmasın’da izlediğim için.

Sunuculardan Jess Molho, açmış ekrana bir magazin haberi, yorumlamakta. Sosyal medya fenomeni Kerimcan Durmaz, Rihanna ile karşılaşmış, ‘dili tutulmuş’, haber bu. Molho’nun konusu
ise başka.

Kerimcan’ın tektaşı ve bileklikleriyle eğlenesi var. Derken partneri Funda Özkalyoncu’dan ihtiyaç duyduğu ‘pas’ geliyor: “Kadın çantası değil mi elindeki? Niye bir erkeğin üzerinde kadın çantası var,

Yazının Devamı

Nedir bu kadınların çektiği?

26 Eylül 2016

En son söyleyeceğimi başta söyleyerek lafa girmek istiyorum: Nedir bu kadınların çektiği? Zaman zaman benim de “Kadın erkek diye ayırmayalım, insan diye bakalım” diyesim geliyor ama maalesef gündem izin vermiyor buna.
Yalnızca tacizden, tecavüzden, ülkemizin ‘normal’lerinden sayılmaktan çıkması için daha kırk fırın ekmek yememiz gerektiği görülen kadın cinayetlerinden söz etmiyorum.
Dünyanın dört bir yanında erkekler tarafından gasp edilmiş temel hakları için mücadele eden kadınlar var.
Bakınız İran. İranlı kadınlar sosyal medyadan bisikletli fotoğraflarını paylaşıyorlar bu ara. Neden? Dini lider Ayetullah Hamaney fetva vermiş; kadınlar bisiklete binmesinmiş. ‘Yozlaşmaya’ yol açıyormuş ülkede. Nasıl oluyormuş bu? Tabii ki erkeklerin dikkatini çekmek suretiyle. Bu hayattaki birinci vazifemiz erkeklerin gözüne çarpmadan yaşayıp gitmek. Aksi halde onlar tahrik oluyor, biz günahkâr.
“Erkekler gözlerine ve meşhur ‘nefs’lerine hakim olsa daha iyi olmaz mı?” Hayır, seçenekler arasında o yer almıyor. Bakınız, ülkemizde Burdur İl Milli Eğitim Müdürü'nün sosyal medya paylaşımında durum soru işaretine mahal vermeyecek şekilde özetlenmiş: “Bir kadın evinden süslenip çıkıp evine dönene

Yazının Devamı

YAPAN NASIL YAPIYOR?

23 Eylül 2016

Handan’ın canı sıkılıyor. Ölesiye... Hani vardır ya “Nesi eksik canım, rahat batıyor” denen hayatlar, onlardan onunki de. İyi kazanan makul bir koca, Bağdat Caddesi’nde güzel bir ev, proje olarak tasarlamaya çalıştığı bir kız çocuğu var.

Çalışması, para kazanması gerekmiyor, aklına eseni kocasının ek kartıyla düşünmeden satın alabiliyor, ondan evde yemek yapmasını bile bekleyen yok, daha ne? Uçsuz bucaksız bir boş zaman. Bir de onunla ne yapacağını buldu mu, tamam.

Kafe mi açsa acaba? Neden olmasın? İşletmecilikten anlar mı? Denemedi, bilmiyoruz. Ama, “Yapan nasıl yapıyor?”

Ya da tamam, kitap yazabilir. Anlatacak hikayesi var mı? Var kafasında bir şeyler. Daha önce iki cümleyi alt alta yazdı mı? Hatta hiçbir kitabı okuyup bitirdi mi? Yoo. Ama olur canım, “Yapan nasıl yapıyor?”

Bir dakika, en iyisi ikisini birleştirip bir
kitap - kafe açmak aslında! İnsanlar hem kahve içer, hem okur. Hem İstanbul’da hiç yok böyle bir şey. “Yapan nasıl yapıyor?”

Tanıdık yüzler

İlk filmi ‘Çoğunluk’la üst - orta sınıfı paralayan Seren Yüce, bir kez daha aynı sulara çevirmiş kamerasını. Bugün gösterime giren ikinci filmi ‘Rüzgarda Salınan Nilüfer’in kahramanı, Handan. Milliyet Sanat dergisi için Nil Kural’a

Yazının Devamı

Ali Ayşe’ye tekme atma!

22 Eylül 2016

Konu Türkiye’de kadınların durumuyla ilgiliyse sevindirici haberlere hasretiz ya, insan, görünce coşkuya kapılmakla endişelenmek arasında bir noktada kararsız kalıyor. Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse edilen ve Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Genel Müdürlüğü koordinasyonunda yürütülen Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi (ETCEP) iki yıllık sürecini başarıyla tamamlayıp denendiği okullarda kalıcı izler bıraktığında örneğin.
Erzurum, Batman, Samsun, İzmir, Malatya, Şanlıurfa, Karaman, Mardin, Trabzon ve Sivas’tan 40 okulda uygulanmış proje. Anaokulu da var, ortaokul da, lisede de. Öğrencilerle görüşmeler yapılıp sorunlar saptanmış, eğitimcilere sertifika programları düzenlenmiş, ders kitapları taranıp cinsiyetçi kalıp yargılarını güçlendiren ifadeler tespit edilerek sınıfta tartışılmış. En çok da o okumayı ilk öğrendiğimiz, pek masum görünümlü, basit cümlecikler üzerinde durulmuş: Ali topu at, Ayşe topu tut, Ali ekmek al, Ayşe sofrayı kur. Bizim zamanımızda baba odun keser, anne turşu kurardı bir de. Gazete okuyan baba, örgü ören anneydi hep.
ETCEP’in videolarında görülüyor ki öğretmenler de şaşkın, daha önce üzerine

Yazının Devamı

KİMSİNİZ SİZ?

20 Eylül 2016

Bu ülkenin çocukları, ‘Neşeli Günler’le, ‘Bizim Aile’lerle, ‘Sev Kardeşim’lerle, ‘Mavi Boncuk’larla büyüdü. Orada namuslu olanın gücünü haklılığından aldığı, eninde sonunda kazandığı, sevenlerin kavuştuğu, düşmanların barıştığı bir dünya görerek.

Düşman dediğin de en fazla bir şeyleri daha fazla kendine yontan, küçük dalaverelerle yolunu bulmaya çalışan, kızdığımız ama sevdiğimiz bir dayı, turşuyu limonla mı kurmalı, sirkeyle mi tartışmasından seneler boyu küs kaldığımız ama hiç unutmadığımız bir eski eş; en olmadı fabrika yapmak için mahallenin evlerini tek tek satın alıp yıkmaya kalkışan kalantor fabrikatördür ki, onun da ağzının payını Münir Özkul verir zaten. Üstelik Hulusi Kentmen suretindeki biri ne derece kötü adam olabilir?

‘Hababam Sınıf’larında dersi asmayı, okulu kırmayı, tuvalette sigara içmeyi gördü belki ama arkadaşının dinini, mezhebini etnik kökenini sormayı, bundan ötürü onu ayırmayı öğrenmedi. Bir sebepten ters düşebileceklerini ama sonunda sarılıp öpüşüp yola devam edeceklerini, bu hayatın ancak dostlarla yan yana yürürsen güzel olacağını gördü.

Altın kalpli delikanlı

Bunlarla büyüdük biz. Kötülük bilgimiz sınırlı kaldı. Nefreti öğrenemedik. Büyüdük, artık Yeşilçam

Yazının Devamı

Sizlerden cesaret alarak!

19 Eylül 2016

Gittikçe sıradanlaşıyor, farkında mısınız? Mini eteğin, kırmızı rujun, dekoltenin tacize davetiye sayıldığı ülkemizde her güne en az bir adet ‘saldırıyı hak etmiş kadın’ haberi düşer oldu. Artık tacizle de bitmiyor, yanında dayak, yumruk, uçan tekme de mevcut.
Bayramın ilk günü İstanbul’da belediye otobüsünde çekilen görüntüler bence artık bu ülkede insanlık adına umudun tükenmekte olduğunu gösteriyor. Mesela ben, kendimi bildim bileli eğer akşam saati yolda yürürken rahatsız edici bir durumla karşılaşırsam, birisi beni takip edecek olursa - ki bunu savuşturmak maalesef bütün kadınların çocukluktan itibaren ustalaştığı bir ata sporudur insanların olduğu sokaklara sapmaya çalışırım. Orada güvende olduğumu, nasıl olsa birilerinin bana yardım edeceğini düşünürüm.
Öyle olmuyormuş. Kuytu köşeye, gece karanlığına falan ne hacet, güpegündüz insanların ortasında bir kadına tekme tokat saldırabiliyormuşsunuz, kimse dönüp bakmıyormuş bile.
Ayşegül Terzi bir hemşire. İstanbul’da bayram sabahı nöbetten çıkıp evine giderken, otobüste adamın biri “Şeytansın sen” diyerek çenesine tekme atıyor. Tekme! Neden? Şort varmış üzerinde. Ve gerçekten kimse, şoför bile, “Dur ne yapıyorsun?” demiyor.

Yazının Devamı

Zoru seçmiş bir sanatçının vedası

17 Eylül 2016

Galiba Tarık Akan’ı en çok bu yüzden sevdik. Memleket kan ağlarken elinde viski bardağıyla kız peşinde koşan zengin çocuğunu oynamayı içine sindiremediği, toplumun dertlerini anlatan filmlerde oynayabilmek için koskoca Yeşilçam’ı karşısına aldığı için...

26 yaşında, kanının en deli aktığı çağda, bir elin yağda bir elin balda yaşıyor olacaksın. Altında Mercedes’in, cebinde o güne kadar bir arada görmediğin kadar para. Az kişiye nasip olacak bir şan şöhret de cabası. Üstelik bunlara kavuşalı daha iki üç yıl olmuş olmamış. Kaç kişinin aklına gelir tıkır tıkır işleyen bu çarkı tersine çevirmek? Galiba Tarık Akan’ı en çok bu yüzden sevdik. Memleket kan ağlarken elinde viski bardağıyla kız peşinde koşan zengin çocuğunu oynamayı içine sindiremediği için, ki biz o filmleri de çok sevdik hep, o istemedi.

Kendisi öyle bir hayattan gelmiyordu çünkü. Subay çocuğuydu. Üregül ailesine bir abla ve ağabeyden sonra 1949 yılında katılan üçüncü çocuk. Nüfusa göre 13 Aralık 1949, gayrı resmi olarak 14 Ekim doğumlu. Tam adı Tahsin Tarık Üregül. İstanbul’da dünyaya gelmiş ama her subay çocuğu gibi Anadolu’da şehir kasaba gezerek büyümüştü. 15 yaşındaydı, İstanbul’a gelip ilk kez denizi

Yazının Devamı