Yaş farkını tersine çeviren filmler

19 Şubat 2025

Merve Dizdar’dan üniversite öğrencisi oldu mu olmadı mı yapay gündeminden yola çıkarak yazdığım yazıya gelen mesajlardan kadın oyuncuların bu yaş ayrımcılığından ne kadar dertli olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Ki sürpriz değil elbette, yıllardır Türkiye sinemasını geçtim, dünyada da kadın oyuncuların derdi bu. Bir yaş geliyor (çok da erken geliyor üstelik), seni birdenbire başrolden alıp aile büyüğü cast’ına ışınlıyor. Onların da hikâyeleri olmuyor, malum, orta yaşlı bireylerin bu hayattaki varoluş sebebi gençlerin aşklarını meşklerini izlemek, onları onaylamak ya da itiraz etmektir. Hele kadınlarsa…

Buna karşılık erkeklerin yaşları büyüdükçe sevgililerini oynayan kadın oyuncularınki küçülüyor. 1976 tarihli “Taxi Driver” filminden 48 yıl sonra 2024 Oscar’larında bir araya gelen Robert de Niro ile Jodie Foster için yapılan “48 yıl önce kızını oynayacak kadar küçüktü, şimdi sevgilisini oynamak için 20 yaş yaşlı” esprisi bayağı gerçeği yansıtıyor

Yazının Devamı

Sadece kadınlara işleyen yıllar

17 Şubat 2025

Takip edebildiğim kadarıyla bu haftanın en eğlenilen (hatta ortada başka dert yokmuş gibi eleştirilen) konusu “Kral Kaybederse” dizisinde Merve Dizdar’ın üniversite öğrencisi Fadi’yi oynaması oldu. Kendisi 38 yaşındaymış, Fadi de işte olsa olsa 20’lerinin başında olmalı. “Nasıl olur, olmuş mu, yakışmış mı? Flaş flaş flaş, Fadi kaç yaşındaymış meğer… Genç oyuncu mu bulamadılar? Nebahat Çehre verseydik bari” vs.

Olacak iş değil, ben de şaşırdım gerçekten. Kadın oyuncu dediğin kişi 18-25 yaş aralığında aktif olan bir canlıdır. 25’i geçince anne olur, 40’a geldi mi evinde oturup anneanne rollerini beklemeye başlar. Erkek meslektaşlarının jönlük yaşınınsa üst sınırı yoktur. Kendileri 50’lerinde kariyerlerinin zirvesinde gezinirken partnerleri 20’den gün almamış olmalıdır.

Bütün bu kurallar çerçevesinde başrollerden birinin hayatının ve kariyerinin en parlak noktasına ulaşmış yetenekli, deneyimli (ve kabul etmekte zorlansak da ödüllü) bir oyuncuya emanet edilmesi insanı şaşırtıyor.

Söz konusu kadın olduğunda

Yazının Devamı

Diyabet arkadaşın olsa…

12 Şubat 2025

Geçtiğimiz hafta, hastane koridorlarında bir zaman geçirmem gerekti. Kimsenin şart değilse gezmek isteyeceği yerler değil, içiniz yaşam sevinciyle dolmaz genelde hastanelerde. Fakat bu sefer farklı oldu, bir noktada karşıma rengârenk bir koridor çıktı. Vitray tekniğiyle yapılmış cıvıl cıvıl resimler asılı, camın önünde boydan boya… Renk renk kediler köpekler var, mavi bir köpek balığı, güler yüzlü bir araba, tek boynuzlu bir at, şirinlik muskası bir Harry Potter, neler neler… Sanki bir masal âlemine ulaştım.

Yanlarında da birbirinden mutlu çocuk fotoğrafları asılı, ellerinde ya camda gördüğümüz resmin orijinal çizimi ya da oyuncak hâli. Birer de QR kod, dilersen hikâyeyi YouTube videolarından izleyebilirsin. Onların gözünden bakabilirsin. Serginin adı “Benim Gözümden Bak!”. Alt başlığı “Arkadaşım Diyabet”.

Koç Üniversitesi Hastanesi’nin ziyaretçileri Tip 1 diyabetle yaşayan çocukların deneyimleriyle tanıştırma (Türkiye’de 27-30 bin arası diyabetli çocuk

Yazının Devamı

“Bize bunu neden yapıyorsunuz?”

10 Şubat 2025

Yıl 2007 imiş, “Barda” filmi gösterime girdiğinde, ‘90’lar gibi kalmış aklımda, bıraktığı etkiyle ilgili olsa gerek. Bir de esinlendiği olayın 1997 tarihli olmasıyla. Silahlı yedi kişi Ankara Gaziosmanpaşa’da bir evin kapısını kırmış, beş gence sabaha kadar tecavüz ve işkence etmişti. Gençlerin çığlıklarına kimse gelmediği gibi saldırganların kan revan içinde içki almaya yolladığı çocuk başını belaya sokmaktan korkan tekelciyi bile polisi aramaya ikna edememişti. 17 saatin sonunda içlerinden birinin kaçıp emniyete sığınmasıyla sona eren kâbusa dair, faillerden birinin çocuk tacizinden sabıkalı olduğunu söyleyelim, bir de üç sene sonra ‘Rahşan affı’yla serbest kaldıklarını.

Olaydan 10 yıl sonra Serdar Akar, barda geçen bir vahşet gecesi çekti ve ‘Türk sinemasının en sert filmlerinden biri’ yaftasını gururla taşıyan “Barda” filmi 2007 senesinde İstanbul Film Festivali’nde seyirciyle buluştu. Gece vakti bara gelip arıza çıkaran işkenceci çete Nejat İşler, Erdal Beşikçioğlu, Serdar

Yazının Devamı

Kader bir aile mirası mıdır?

5 Şubat 2025

Çok yıldızlı bir restoranın, lüks bir otelin, bir köşkün, özetle havalı bir yerin havasız mutfağındayız. Yerin altında, penceresiz bir mutfak. ‘Yukarıdakiler’ yemeklerinin tadını çıkarabilsinler diye ‘aşağıdakiler’ nefes alamadan, kan ter içinde çalışıyor. Sahiden nefes alamadan çünkü havalandırma da arızalı. Sene sonunda falan bir ara tamir edilir nasıl olsa, acelesi mi var? Şu an acelesi olan tek şey yukarıdaki beyefendinin poşe yumurtası. Beğenmiyor bir türlü, ‘her zamanki gibi değil’ diyor. Nesini beğenmediğini, nasıl istediğini söylemiyor. Söylemesine gerek var mı, Bekir Şef denesin tekrar tekrar, işi ne?

Fakat Bekir Şef aşağıda yumurtayla beraber ‘fokurdamakta’. Rüyasında 30 metrelik dev bir yumurta kovalamış onu, kovalamış, kovalamış yerin atındaki mutfağa sıkıştırmış. Küçülmek istiyor, geldiği yere dönmek istiyor, yok olmak istiyor. Ömrünü bu mutfakta tüketmiş, bir gün bile tarifin dışına çıkmamış, kaşığı bir kere de sağdan değil de soldan çevirmemiş babasından miras kalan

Yazının Devamı

Yılmayan kadın üreticilerin hikâyeleri

3 Şubat 2025

“Çok zorlandığım zamanlar oluyor. Ağlıyorum, sonra diyorum ki; ‘Türkan sen yaparsın, başarırsın, sabret bunlar da geçecek!’’’ Türken Şeb, yevmiyeli çalışırken 20 yıl önce kendi yolunu çizmeye, ürettiği yöresel ürünleri satmaya karar vermiş Hataylı bir kadın. Pul biber, salça, nar ekşisi, kabak tatlısı… Önce eşe dosta, sonra instagram yoluyla daha geniş bir çevreye. Zamanla işini büyüttü, üretim alanları, depolarıyla dört başı mamur bir işletmesi vardı artık. 6 Şubat 2023’e kadar. Depremde evini, üretim alanını ve deposunu kaybetti.

“Çok duraksadım, çok tökezledim ama pes etmedim”. Nihal Keleş, iş yerlerinde çay – kahve yaparak, evlerde çocuk bakarak başladığı çalışma hayatını evde mantı yaparak sürdürüyordu. Çocukluğunda izlediği “7 Numara” dizisiydi ilham kaynağı. Hayali de küçük bir mantıcı dükkânı. 2019 yılında başladığı mantı işinde kısa sürede adını duyurdu, evine misafir çağırmak isteyenlerin

Yazının Devamı

İnsan kelimelerine gerek yok

29 Ocak 2025

Suda kendi aksine meraklı meraklı bakan bir kara kedinin gözleriyle karşılaşıyoruz önce. Kendi kendine yeten, başına buyruk, yalnız bir kedi. Her kedi gibi. Ağaçlar arasında koşturduğu, akşam olunca evine gidip sıcak yatağında uyuduğu güvenli bir hayatı var. Evi dediğimiz, etraftaki kedi heykellerinden, yarım kalmış kedi çiziminden anlaşıldığı kadarıyla çok da uzun olmayan bir süre öncesine kadar bir insanın yaşadığı anlaşılan bir orman evi. Başına ne gelmiş, nereye gitmiş bilmiyoruz. İlginçtir, çok da merak etmiyoruz. Bir şey olmuş, insan türü bölgeyi toptan terk etmiş ya da ortadan kalkmış gibi görünüyor. Distopik bir dünya diyebilir miyiz, tartışılır.

Karnını doyurmak için köpeklerden balık çalan kara kedimizin yaşadığı ilk ölüm – kalım mücadelesi, onu kovalayan öfkeli köpek sürüsünden kaçmak oluyor. Gelgelelim felaketin büyüğü kapıda: Bir sel geliyor ve önüne gelen her şeyi sürükleyerek bölgeyi yerle bir ediyor. Ne ev kalıyor geriye ne sığınacak bir ağaç. Artık

Yazının Devamı

Kardeşlik denen karmaşık ilişki

27 Ocak 2025

Kardeşlik ilginç bir müessese. Ortak bir geçmişin, ortak bir çocukluğun var, benzer kurallarla / değerlerle büyütülmüşsün, hayatının temellerinin atıldığı evdeki ilk müttefikin o. Bir gün gelecek o yıllarını bilen, o ‘seni’ tanıyan tek kişi olacak. Tek teyit mercii, çocukluğunun.

Bu tabii aynı zamanda hassas noktasını bilip yaralamayı en iyi bildiğin kişi olduğu anlamına da geliyor. Bir arkadaşım “hoyrat davranabildiğin en yakının” gibi bir tanım kullanmıştı, hoş olmamakla birlikte gerçeklik payı yüksek. Çünkü biliyorsun ki ne olursa olsun, o senin için orada olacak. Ayrıca yine aynı sebeplerden yaralanırsan neyin iyi geleceğini de o bilecek.

Son günlerde peş peşe kardeşlik ilişkisini odağına alan bir film bir de oyun izledim, sırlarını yavaş yavaş açmak, insanı tam güldürürken tutup sarsmak ve çıktıktan sonra da uzun süre meşgul etmek gibi bir ortak özellikleri vardı. Bir de ilginç şekilde, her ikisinde de kız kardeşi Hazal Türesan oynuyordu. İlki, Vuslat Saraçoğlu’nun İstanbul Film

Yazının Devamı