Bir efsane nasıl oluştu?

14 Nisan 2025

Okulda Fransızca öğrenmeye başladığımda en büyük yardımcım şarkı sözleri olmuştu. Bir şarkıyı eğer evinizde plağı, kaseti yoksa istediğiniz an dinleyemediğiniz, radyoda karşınıza çıkmasının sürpriz gibi sevindirdiği ve tabii ki şarkı sözlerinin parmağımızın ucunda olmadığı yıllar. Dinozor dinozor konuşmak istemiyorum ama kendi içinde bir güzelliği olduğu kesin bu çabanın.

Özellikle de “La Boheme” gibi, “Emmenez-Moi” gibi, “Hier Encore” gibi, “La Mamma” gibi bazılarını döne döne dinlediğimi, sözlerini sökmeye çalıştığımı hatırlıyorum. Neden özellikle onlar diye düşünmemişim, onu da yeni düşündüm, 44. İstanbul Film Festivali’nde gösterilen “Monsieur Aznavour” filmini izlerken. Çünkü bunlar hikâye anlatan şarkılar. Dünya çapında 180 milyondan fazla albüm satan Fransız şarkıcı ve şarkı yazarı Charles Aznavour, kariyerinin epey başlarında keşfetmiş bunun faydasını, birinci tekil şahıs kullanırsa, birinci ağızdan anlatırsa hikâyeyi, dinleyiciye daha yakın

Yazının Devamı

Bir ihtimal daha var, o da Umut

9 Nisan 2025

Gitmek, buralardan gitmek, başka bir ülkeye göçmek, göçüp her şeyden uzaklaşmak, uzaklarda yeni bir hayat kurmak… Şikâyet ettiğimiz ne varsa onların olmadığı bir hayat… (Kavafis’e inanmayıp) Yeni bir şehir, yeni bir ülke, yeni insanlar… Başka koşullar. Başka... Başka dertler. Ya da aynı dertlerin başka suretleri.

Hayatımızın son döneminin temel bir meselesi bu; gitmek. Giderken götürdüklerin, yanına alamadıkların, orada aradıkların, buldukların, bulamadıkların. Şu ihtimal de var değil mi üstelik, hadi bir yolunu bulduk da gittik, “ya işler istediğimiz gibi gitmezse?”

Bu soru etrafında şekillenen, seyirciyi de bu soruyla ve bir daha bir daha tekrar eden döngülerimizle meşgul eden bir oyun, adı üstünde “Loop”. Tiyatromuzun çarpıcı kalemlerinden Ebru Nihan Celkan’ın yazdığı, Nagihan Gürkan’ın rejisiyle H6 Act yapımı olarak İstanbul Tiyatro Festivali’nde seyirciyle buluşan oyunun serüveni farklı salonlarda devam ediyor. (14 Nisan Pazartesi Alan Kadıköy’de olacak).

Oyunumuzun kahramanı Umut (Berfu

Yazının Devamı

Hayatınızın listesi var mıydı?

7 Nisan 2025

Bazen bir film insana hayata dair onlarca soru sordurabiliyor. Bu filmin iyi mi kötü mü, çok derin mi yoksa sabun köpüğü mü olduğundan bağımsız bir durum. Denk geliveriyor bir şeyler. Mesela dönüp çocukluğunun, ilk gençlik yıllarının geçtiği evde zaman geçiriyorsan o sıralar, o çekmeceler, o dolaplar hala senin bir zamanlar olduğun kişiden izler taşıyorsa, sakladığın sinema biletleri, arkadaşlarına ya da kendine yazdığın notlar, anket defterleri çıkıyorsa kutulardan, adeta yeniden tanışıyorsan kendinle; daha doğrusu bir zamanlar olduğun kişiyle, o sırada bir platformda önüne çıkan “The Life List” (Hayat Listesi) gibi bir film, beklenmedik bir yolculuk yaptırabiliyor sana.

Filmin Türkçe adı “Aşk Peşinde Bir Yıl” oluvermiş. Eskiden vardı böyle bir içinde ‘aşk’ geçen isimlerin daha çok ilgi çektiği iddiası, demek hala geçerli. İnsan neden yoksunsa onun peşine daha çok düşüyor diye açıklayabiliriz bunu galiba ama bence ‘hayat’ da o kadar ihtiyaç

Yazının Devamı

Mekânın hafızası her şeyden güçlü

2 Nisan 2025

Bazı sokakların, bazı mekânların ‘ruhu’ olduğunu söyleriz ya. Nedir sözünü ettiğimiz aslında? O sokakları belki biz bu dünyaya gelmeden yüzlerce yıl önce adımlamış olan insanların bıraktığı ayak izleridir. O binalarda yaşamış olanların duvarlara sinmiş kahkahalarıdır, geride bıraktıkları özlemleridir, yarım kalmış hikâyeleridir. Hani yalnız değilmiş gibi hissedersiniz bazen, ondandır. Yalnız değilsinizdir.

Beyoğlu’nu onca kabuk değişimine rağmen gerçekten ‘değiştiremeyen’ de budur bence. O kadar çok hikâye kazınmış ki o kaldırım taşlarına, ne zaman silebiliyor ne insanın hoyratlığı. Mekânın hafızası diye bir şey var, her şeyden güçlü. Bu çok güçlü hafıza merkezlerinden birine, İstiklal Caddesi Pembe Çıkmazı’ndaki Büyük Zarifi Apartmanı’na davet edeceğim sizi bugün. Önce Hrant Dink Vakfı tarafından İstanbul’un çok kültürlü mirasını keşfetmek isteyenler için hazırlanan KarDes uygulamasını indirin telefonunuza, kulaklığınızı takıp Pera turunu dinleyerek adımlayın

Yazının Devamı

“Festivalin içeriğinden ödün vermeden”

31 Mart 2025

Sanat, ülkemizde her dönem zor koşullarda yapılan bir şey oldu. Maddi zorluklarla; tiyatro ise sahne, sinema ise salon, müzikse yapımcı / dağıtımcı sıkıntılarıyla, her daim yasaklarla dolu bir mücadele alanı sanat. Ne zaman bir kriz olsa ilk gözden çıkarılan, ilk bütçeden düşülen kalem.

Doğal olarak festivallerin durumu da öyle. Bir yerel yönetime bağlıysa başka dertleri oluyor, bağımsızsa başka, bir vakfa bağlıysa başka. Süreklilikleri zor ve önemli o nedenle. Sektör için, seyirci için, film yapanlar, izleyenler, bir perdede, bir salonda birleşenler için. Antalya Altın Portakal ise söz konusu olan, bu ülkede bir festivalin 60 yaşına gelmesi çok önemli bir şeydi mesela. 60. yılında onun sarsıntısından payını alan Ankara Film Festivali 34 yaşına kolay gelmemişti. Ya da bu ay 44. kez kapılarını seyirciye açmaya hazırlanan İstanbul Film Festivali için konuşacaksak, bir film festivalinin 40 yılı devirmesi az şey değil. Hani en keskin eleştiri oklarıyla festivalleri lanetlerken, seyirciyi filmlere gitmemeye, sinemacıları filmlerini geri çekmeye,

Yazının Devamı

Dünya Tiyatro Günü’nü maratonla kutlayalım

26 Mart 2025

Kimi tutkulu insanlar olmasa çok arşivci bir millet olduğumuz söylenemez. Bir sanatçıyı izlediniz, hayatını merak ettiniz, doğru bilgiyi nereden bulacaksınız? İnternet bir derya evet ama birbiriyle çelişen bilgilerle dolu bir derya. Ve bu kadar yıllık gazetecilik deneyimimden pek çok sanatçının kendisinin bile yaptığı işlerin doğru düzgün bir arşivine sahip olmadığını söyleyebilirim. Hele suya yazı yazmak diye de anılan tiyatro sanatından bir sanatçıysa söz konusu olan, efsane olarak anılan oyunlarını – şanslıysanız - izleyenlerden dinlersiniz. 

Bu arada bütün bunlar için de önce konuya meraklı olup o sanatçının varlığından haberdar olmanız ve araştırmanız gerekir tabii. Yoksa durup dururken karşınıza çıkması zordur, sahnelere derin izler bırakmış isimlerin. Eğer konuyu kendine iş edinmiş birileri ve o alana yatırım yapmak isteyen kurumlar yoksa. 

27 Mart Dünya Tiyatro Günü için önereceğim, ENKA Sanat Oditoryumu’nda gerçekleşecek Belgesel Maratonu’nda var mesela. Belgesel yönetmeni Selçuk Metin’in

Yazının Devamı

O ışıkla ne yapacağın sana kalır

24 Mart 2025

Bir film izleyip hayatınızla ilgili radikal bir yol ayrımına gittiniz mi hiç? Sinemadan çıkıp ani bir kararla istifayı bastığınız oldu mu mesela, izlediğiniz hikâyenin büyüsüne kapılarak. Ya da tek yöne bir bilet alıp (tek yöne bilet kendi başına bile ne kadar heyecan verici bir ifade) ucu belirsiz bir yolculuğa çıktığınız? Kangren olmuş ilişkinizi bir hamlede nihayete erdirdiğiniz? Sizi üzenlere (moda deyişle enerjinizi düşürenlere) posta koyduğunuz, “Yeter artık, ben de varım” dediğiniz?

Evet, akla hep ‘özgürleştiren’ eylemler geliyor. Koparılan bağlar, çekilip çıkılan kapılar, yeni başlangıçlar… Ürkütücü mü geldi? Ya da daha küçük adımlar belki. Hayatınıza katacağınız, belki bir gün büyüyüp sizi baştan ayağa aydınlatacak, hayatınızı değiştirecek küçük ışıklar. Yeni bir şehre / ülkeye gitmek (tamam, siz dönüş bileti de alın gene), yeni bir şey öğrenmek, sizi eğlendirecek bir uğraş edinmek gibi.

Yakın zamanda karşınıza çıkmıştır ya da

Yazının Devamı

Görev mi esas, aile mi?

17 Mart 2025

Kendine has belli kuralları olan ve içindeyken – hatta içinde kalabilmek için - mümkün mertebe bunları fazla da sorgulamadığın, kabul edip yoluna devam ettiğin iki kurum; aile ve askerlik. İkisinin de temelinde koşulsuz sadakat var, itaat var, görev duygusu var. Tamam, ailedeki sevgi bağını göz ardı ederek konuşuyoruz tabii şu anda.

Hal böyle iken iki subay kardeş karşı saflara düşerse, birine (üstüne itaatsizlik eden ve askeriyeden kaçan) abisini kelepçeleyip askeri mahkemeye teslim etme görevi verilirse o görev nasıl yerine getirilir, o zorunlu yolculuk nasıl geçer?

Yönetmen Türker Süer’in dünya prömiyerini Venedik Orizzonti Extra’da yapan ilk uzun metraj filmi “Gecenin Kıyısı”, general olan babalarının yargılanma sürecinde ters düşüp onun hapishanedeki trajik ölümünden sonra da uzun süre birbiriyle görüşmemiş iki kardeşin; Kenan ve Sinan’ın bu zor gecede verdikleri – ya da veremedikleri – sınavı anlatıyor.

Aynı anne babanın yetiştirdiği, zıt yapılardaki iki genç adam;

Yazının Devamı