Menajer ne işe yarar? Dilimize giren yabancı kelimelerden biri olmakla birlikte özellikle oyuncu ve sporcu camiasında sıkça kullandığımızdan artık yerlileşen menajer, anlam itibariyle hepimizin de bildiği gibi işleri yönetici, yürütücü kişi. Aslında işlevselliği çok olan bu unvan, gerekleri layıkıyla yerine getirildiğinde sanatçıya, sporcuya vb. kişilere, işlerini düzenlemelerinde büyük kolaylıklar sağlamanın dışında yeteneklerin ortaya çıkmasına da yardımcı olma özelliğinde.
Ne var ki, yerlileştikçe cılkı çıkartılıp yozlaştırılan tüm mefhumlar gibi ‘menajer’ kavramı da çizgisinden sapmış durumda. Özellikle de oyuncu menajerliğinde! Türlü yasadışı işlerle birlikte isimleri geçen menajerlere örnekler gani gani.
Bu ‘menajer’ denilen hazret bir bakıyorsunuz gerek iş, gerek sanat, gerekse de spor dünyasından isimleri fişleyen ve ne hikmetse şikâyette bulunmayan insanların özel bilgilerini kendileri lehine kullanmak için faaliyet gösteren çetenin bilgi kaynağı olarak çıkıyor karşımıza.
Bir bakıyorsunuz uyuşturucu operasyonunda boy gösterip, hapis cezası istemiyle hakkında yakalama kararı çıkartılan kaçak bir hatun oluveriyor.
Tabi bu arada fuhuş operasyonlarında adları
Üstünlüklerini kabul ettirmek isteyenlerin karşısında hayatta kalabilmek için yeni bir denge kurmak gerekir. Bu dengede adaletli davranmaya çalışanlar kötülüğün karşısına iyilikle çıkmanın gerektiğini düşünse de bazen özel durumlarda kötülükle baş edebilmek için bir başka kötülüğü devreye sokmak lazım gelir.
İnsani değerlerin teknolojinin acımasızlığına yenildiği, çoluk çocuk demeden iktidar hırsına kurban verildiği ortamlarda da işte bu nedenle tek sözü geçen olgu, 'kötülükle iyiliğe ulaşma' yoludur. Özellikle de acımasız yaşam şartlarında ‘arkadaş’ diye bir kelimeye yer olmadığının bilinciyle savaşını tek başına sürdüren ‘Riddick’in dünyasında!
‘Karanlık sizi korkutmuyor mu? Artık korkutacak’ diyerek kendine has ‘Derin Karanlık’ dokusunu kurup 2000 yılında yola çıkan, sonrasında 2004’teki ‘Riddick Günlükleri’nde Necromonger ordusunu durdurmak için sürgünden çağırılan kahramanın şeytani güçlere karşı şeytanca savaşını sergileyen ‘Riddick’ serisi dokuz yıl gibi uzun bir soluğun ardından üçüncü filmiyle sevenlerinin karşısında.
Hayranlarının taleplerine göre şekillenerek, seyircinin ve fanların gücünün sadece bizde değil, yabancı yapımlarda da ne denli etkili olduğunu
Gerek magazinde, gerekse televizyon ve sinemada hızla değişiyor görünmesine karşın aslında kendi içinde sirkülasyon yapan konularla karşımıza çıkartılanlarda ne kadar büyük bir boşluk ve kanıksanmışlık olduğunu hiç düşündünüz mü?
Feşmekân hanım, fişmekan beyle fi tarihinde çevirdiği dizide o kadar çok öpüşme tekrarı yaşamış ki dudakları morarmış… Vah, vah, vahhh…
Falanca dizinin filanca oyuncusu şunu demiş… Çok mu önemliydi?
Tümden gemi azıya alanlar, birlikte olacakları erkeğin her yerlerini tatmin etmesini istermiş. Zoraki kahkahaların bittiği yerde tatmin sendromu çıkmışsa bize ne?
Bilmem kaçıncı kez uyarlanarak huzura getirilen yapımların devamında nasıl gelişmeler yaşanacakmış? Sanki konuları bilmiyorduk da gelişmeleri çok merak ediyorduk.
Altınları dağıtırken, kendine yakın bulduğu üstünleri pohpohlayan ve kadrolaşarak suyu çıkartılan, ödülleriyle düşündüren organizasyonlar da bu rutinin birer parçası. Aman bir heyecan, bir heyecan… Kim için? Tabi ki, oralara katılma şerefine(!) nail olanlar için. Yoksa kendi yaşam organizasyonlarını layıkıyla gerçekleştiremeyenler için her yıl aynı yüzlerin boy gösterdiği işlerin pek de kıymeti harbiyesi yok. Onlar ‘Fatih
İnsanları üstüne biraz küçümseyen, biraz alaycı vurgulamalarıyla fıkralar türetilen bölge denince akla ilk gelen kuşkusuz Karadeniz olur. Dizilerde resmedilirken kaba saba tavırlarla bencilce çıkarlarını kollayan karakterlerle izleyici karşısına çıkartılan, gülmece malzemesi yapılırken mantığa sığmayacak işlerle cahil konumuna düşürülen tiplemelere kaynaklık eden bu yöre her geçen gün daha çok gündemde yer bulurken, farkını yaratan yemyeşil doğası ve hırçın denizi de artan oranda tehdit altına girmeye başladı.
Ekranlarımızda böylesi mantığa dayalı komedilerinin yanı sıra cefakâr kadınlarının öyküleriyle de karşımıza çıkan Karadeniz, turizme pek açılamayan kıyılarındaki zengin potansiyelinin fark edilmesiyle bir anlamda yıkım sürecine girmiş oldu.
***
Yazımızın konusu her ne kadar Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra yöreye gelen eğitimli ve donanımlı Rus kadınlarına âşık olan yöre erkekleri yüzünden ailesi dağılan Karadeniz kadınlarının gerçeğini işleyen ‘Öyle Sevdim Ki Seni’ olsa da, dış motivasyonla gelişip Karadeniz’in doğasına büyük zarar veren termik santrallerin gerçeğinden de söz etmeden geçemeyeceğim.
Zira iki konu arasında ilk bakışta pek bir bağ fark edilmese
Ekranda kaldığı sürece tepkilerin ateş hattında dans ederek bildiği yoldan şaşmayıp varlığını sürdüren ‘Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi’, vedasını da aynı özgür söylemle gerçekleştirmişti.
Neydi, ‘Behzat Ç.’yi farklı kılan? Başta, kimseye eyvallah etmeyen duruşu… Sonrasında, gerçekçi polis kimliği… Ve nihayetinde konularını yaşamın içinden yansımalarla işleyişi.
Aslında nasıl ki arife tarif gerekmiyorsa, ‘Behzat Ç.’nin polisiye farkını da ‘Behzat Ç.’ takipçilerine anlatmak gerekmez. Ancak ütopik polis karakterlerinin uyutmacılığının altını bir kez daha çizmek adına, onun bu farklarını sıralamak istedim.
İşte bu özet başlıklar altında geliştirdiği farklılığıyla takipçilerinin beğenisini toplayan, tuttuğu yoldan ödün vermemek için RTÜK cezalarına olabildiğince göğüs geren ve minnetsiz gidişinin şerefine içki şişelerini dizerek ekrandaki sözünü noktalayan ‘Behzat Ç.’, şimdilerde bir kez daha sevenleriyle buluşmaya hazırlanıyor.
***
Adam Film yapımcılığındaki ‘Behzat Ç. Ankara Yanıyor’ isimli yapımla beyazperdede gerçekleşecek olan bu buluşmada, kimilerine göre aykırı kimilerine göreyse gerçeğin ta kendisi olan Ankara polisimiz yine büyük işler peşinde olacak.
Arı
Erkeğin ve güçlünün egemenliğindeki yaşam düzeninde, ezilenlerin büyük çoğunlukla kadınlar ve çocuklar olması kaçınılmaz. Bu öylesine bildik bir tablo ki…
Yaşamımızın her anında bu gerçekle karşı karşıyayız. Ekranlardaki kanlı haberlerde, dizilerdeki ajitasyon düzeninin temelinde ve hakikatleri öyküleştirip beyazperdeye taşıyarak sinemaya katkıda bulunan filmlerde…
Kimsesizliğin yarattığı dezavantajla sömürülen, tutunacak başka dalları olmadığı için birbirlerinden medet uman çaresiz küçükler… Nasıl ve niçin evlendiklerini dahi bilemeden kendilerini bir erkeğin yanında bulup sonrasında dayatmalara boyun eğmeğe, benliklerini arka plana atıp erkek dünyasının kurallarına göre yaşamaya mahkûm edilen köleleştirilmiş kadınlar… İkisi de, bünyesinde çeşitli senaryo çıkartmaya elverişli temalar barındıran yaşam objeleri.
***
59. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde gösterilen iki Türk filminden biri olan ve annesiz iki çocuğun gerçek yaşam öyküsünden uyarlanan ‘Kız Kardeşim Mommo’ ile sosyolojik saptamalarda bulunan ödüllü yönetmen Atalay Taşdiken bu kez ‘Meryem’ ile aynı sularda yüzüyor.
Masalsı bir görsellikle gerçeklere dokunan ‘Meryem’, çocuk ezilmişliğiyle kadın
Yeni sezonda yepyeni bir Ana Haber anlayışını ekrana taşıyarak, diğer kanallarda dizi oynadığı bir saatte ‘Fatih Portakal ile Ana Haber’ denemesine girişen FOX TV’nin bu uygulaması kanalın bazı dizileri açısından olumsuzluğa yol açmış görünüyor. En başta da geç saatinden dolayı hayli tepki çeken ‘Görüş Günü Kadınları’ için.
Nasıl yol açmasın ki!
Haberleri ileri atan kanal, Pazartesi’den Perşembe’ye her gece, diğer kanalların birinci kuşak yayınıyla denk düşen 20.15’teki süreci, ‘Çocuklar Duymasın’ın yeni bölümlerine tahsis etmiş durumda.
Etmesine etsin ama bu en verimli saatin haftanın dört gecesi aynı yapım tarafından işgali, doğal olarak diğer dizilerin ötelenmesine ve sıkışıklığa sebep olmakta.
Haber öncesinin haricinde gecenin ilerleyen saatlerinde de ekranda yer bularak dört koldan izleyiciye ulaştırılan ve ‘İzlemeyen kalmasın’ durumuna getirilen ‘Çocuklar Duymasın’ın dışında FOX TV’nin akşam kuşağında hangi yapımları mevcut?
‘Görüş Günü Kadınları’, ‘Bir Aşk Hikâyesi’, ‘Umutsuz Ev Kadınları’, ‘Sana Bir Sır Vereceğim’, ‘Babam Sınıfta Kaldı’, ‘Karagül’ ve ‘Lale Devri’…
Peki, dört gece boyunca en ballı saatler ‘Çocuklar Duymasın’a tahsis edilmişken bunca dizi
Hiç duydunuz mu ‘Möbius şeridi’ diye bir tanım? Matematikle ilgili olanlar mutlak bilir. Bilmeyenler içinse kısaca açıklayalım. Möbius şeridi, uzun bir şeridin bir ucunun 180 derece bükülerek diğer ucuna birleştirilmesiyle elde edilen ve isim babası August Ferdinand Möbius olan bir şekil.
Normal bir şeridin iki yüzü varken Möbius şeridinin sadece bir yüzü bulunmakta. Yani Möbius şeridinin üzerindeki bir noktadan hareket etmeye başlandığında bütün alandan geçilip aynı noktaya geri dönülmekte. Kısacası farklı yöne gidermiş gibi görünen şerit üstünde yol alırken aslında hep aynı yüzde ilerlenip başlangıca ulaşılmakta. Daha net söylemek gerekirse, ‘dön baba dönelim’ durumu!
Herkesin kolayca deneyip algılayabileceği ‘Möbius’un tanımıyla yaptığımız girişin nedenine gelince… Yönetmenliği ve senaryosu Éric Rochant’a ait olan ve sonu gelmeyen bir döngüyü resmeden ‘Möbius’ filminin vizyona girmesi.
2006 yılından sonra beyazperde için bir çalışmada bulunmayıp televizyona yönelen ve ‘Mafiosta, Le Clan’ isimli mafya içerikli dizide görev alan Rochant’ın yılların ardından gelen bu işi, 1996 yapımı Arjantin filmi olan ‘Moebius’ ile aynı ismi taşısa da içerik bakımından farklı bir