Sezonun başında olamasa da sonrasında devreye soktuğu yapımlarla izleyiciyi kendine bağlamayı beceren Kanal D ağırlığı komediye vermiş durumda.
‘Arkadaşım Hoş Geldin’ ile başlayan komedi tutkunu izleyiciyi sahiplenme atağı, ‘Küçük Ağa’nın ardından ‘Ankara’nın Dikmeni’yle gelişti ve ‘Paşa Gönlüm’e erişti. Ancak Kanal D’nin reyting yükselten bu hamlesi ekran başındakilerde görüş ayrılıklarının çoğalmasını da beraberinde getirdi.
Bu doğrultuda, Tükenmez Kalem’in çevremizde bolca görülen çarpıklıkları ve tezatları otantik bir mantıkla komediye dönüştürme becerisinin son örneği olan ‘Ankara’nın Dikmeni’ de, birbirine taban tabana zıt karakterleri buluşturduğu senaryosuyla paralel gelişen zıt yorumlarla değerlendirilmekte.
Diziyi, eksiğiyle gediğiyle beğenenlere ‘Angaralılık tam da böyle bir şeydir’ diyene sözümüz yok. Buna karşılık dillendirmemiz isteğiyle yollanan eleştirileri aktarmak da ‘yansız eleştirmenlik böyle bir şeydir' mantığıyla boynumuzun borcu.
Dolayısıyla ‘Ankara’nın Dikmeni’ hakkında kendi görüşlerimizi paylaşmadan önce içerikteki abartıları beğenmeyen izleyicilerden gelen tepki satırlarından birkaçına hep birlikte bakalım…
ANGARALILIK BÖYLE BİR ŞEY Mİ?
Dizideki Dikmen karakterine ve Ankaralı yorumuna dikkat çeken İskender Bey ‘‘Yazılarınızı okuyan biri olarak Ankara’nın Dikmeni ile ilgili eleştirimi yollamak istedim. Dikmen, geri zekalı karakter yazılmış ama özgüven paçasından akan biri. Sonra bu ülkenin başkenti Ankara sanki küçük ücra bir köy adam Ankaralı ya, hiç bir görgü kuralını toplum kuralını bilmiyor. Nasıl bir mantık bu? Cahilliği hep Ankaralı olmaya bağlamak garip’’ diyerek çelişkileri ve mantıksızlığı eleştirmekte.
Dikmen karakterinin tavırlarını küstahça bulan Selim Bey de ‘‘Adamda hiç utanma sıkılma yok. Ankaralılık böyle saygısızlık, başkalarını yok sayma küstahlığı mı demek? Komiklik yapacağız diye niye her şeyi böyle ucuzlatıyorlar? Farklı yaşamları kıyaslamak fikri iyi ama tutulan yol bozuk’’ eleştirisini getirmekte.
Seval Hanım, özellikle Dikmen karakterinin konuşma tarzına ve hareketlerine takılanlardan… ‘‘Dikmen ve arkadaşı nasıl bir yaratık ki en basit şeyleri daha saçmalayarak karşılıyor? Her yeri kendine göre düzenlemek istiyor? Tilbe’nin arabasını boyamak, onun kremini ayaklara sürmek… Bunları küçük çocuk bile yapmaz. Hele o gözlerini pörtletip böğürür gibi konuşması ne öyle? Ayıptır millete bu eziyeti komedi diye izletmek. Doğru dürüst şeyler seyretmek isteyen bizlerin sesimizi duyurun lütfen’’ diyen Seval Hanım satırlarını ‘Ankaralılar böyle mi’ sorusuyla noktalamakta.
18 yaşında olduğunu belirten Kübra ise oldukça sahte ve itici bulduğu Dikmen’in ‘Zeytin Tepesi’nin yerine getirilmesine kızgın… ‘‘Vicdan, ne güzel gerçekçi bir konuydu. Onu kaldırmak yetmedi. Zeytin Tepesi gibi çok güzel bir dizi de gitti. Reyting alıyor diye kötü esprileri havada uçuşturmak mı lazım? Her karakteri gerçek dışı. Hele Dikmen olacak şey değil. Bir de akılda yer etsin diye faceden dürttü gibi müzikle kötü espriler pompalıyorlar. Sonat’ı da küçük Dikmen yaptılar. Bu kötü örnek olmuyor mu? İyi dizileri kaldıran Kanal D ne yapmak istiyor’’ şeklinde ekrandaki dizi mantığını sorgulamakta…
DİKMEN’İN ANGARALILIK ABARTISI
Bunlar izleyici cephesinden gelen eleştirilerdi. Şimdi hepsini yorumlayarak değerlendirelim. Dikmen nasıl bir tip olarak yaratılmış? Anadolu’nun bağrından gelen saf ve iyi kalpli bir düğün türkücüsü!
Bu profil çerçevesinde komedi yaratmak için üretilen espriler ne kadar abartılabilir? Amaç komediyle iğneleyicilik olunca sınır kalıyor mu ki?
Espri üretmekte sınırlar yıkılınca, tahin-pekmez yeme dürtüsünü face’ten değil de doğrudan ekrandan yapmayı vazife edinenler arasında yerini alan Dikmen de, alır başını gider.
İstanbul’da taksicilik yaptığı halde cehaleti tavana zıplatan Zirek ile birlikte müşteri olduğu koca koca residence’ların üç otuz paraya satıldığını düşünecek kadar ülke gerçeklerinden kopuk olabilir.
Tıpkı diploma alma mantıksızlığında olduğu gibi söylemini, mimiklerini ve pervasızlığını gönlünce ölçüsüzleştirebilir… Veya gittiği yerde verilen para zarfını almayacak kadar tok gözlülük sergileyerek komikten ziyade ütopik bir karaktere dönüşebilir.
Hatta marifetmiş gibi küçücük çocuğa kağıt oyununu öğretmeyi iş edinerek buradan da komedi yaratabilecek kadar Angaralılaşabilir.
Ama sonuçta İstanbul’un ve modern yaşamın enciğine büncüğüne kusur bulmak ya da bilgisizlikle ortaya çıkartılan zıtlıkları eleştirmek için sürekli Ankaralı olmanın ardına saklanamaz.
Çünkü Ankara, Anadolu’nun bir şehri olmakla birlikte aynı zamanda Türkiye’nin başkenti… Ve burada da her türlü modernlik, gelişmişlik ya da uyanıklık halleri İstanbul’la eşdeğer oranda mevcut!
Dolayısıyla kültürel farklılıklar dışında, Dikmen’in hayatın içinden durumlarda, küçücük bebelerin dahi rahatlıkla bilebileceği konularda apışıp kalması ve mazeret olarak da Angaralılık ayrıcalığını ortaya koyması, oyuncuları ve içeriğiyle gayet başarılı olabilecek bir komediyi, mantıksızlığın iticileştirdiği bir abartıya dönüştürmekte.
Peki, eleştirilere rağmen şimdilik reytingleri götüren bu abartı nereye kadar iş yapar? Temennim ‘Pis Yedili’ gibi uzun ömürlü olması ama bunu da bi düşünmek gerek gardaş.
Anibal GÜLEROĞLU