Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Kazançlar ve kayıplar üstüne kurgulanan hayatı yaşarken ne çok hata yapıyoruz, hiç düşündünüz mü? Belli noktalara odaklanmaktan nice güzellikleri gözümüzden kaçırıyoruz. Kimi zaman yaptığımız yanlışın farkına varıp zararın neresinden dönsek kârdır mantığıyla hareket ediyoruz. Kimi zaman da hiç fark etmeden geçip gidiyoruz. Tabii güzel şeylere duyduğumuz özlem de dilimizden düşmüyor bu arada. Bu olumsuz gelişimde kişisel hatalarımız kadar bizi sarmalayan yoğun temponun payı da büyük kuşkusuz.

Nitekim ekranların dizi bolluğunda gelişen gözden kaçışlarda da aynı mantık hâkim. Şimdiye dek pek çok kaliteli yapım, gerek izleyicinin fark edememesi sonucu, gerekse kanalların yanlış taktikleriyle kim vurduya gitti. İpe sapa gelmez işler reytinglerde iyi sonuçlar alırken fark yaratma özelliklerine sahip diziler heba oldu. Nasıl ki ‘Kış Güneşi’ de değeri bilinmeyenlerden!

Haberin Devamı

‘KIŞ GÜNEŞİ’Nİ BİZE YAR EDERLER Mİ?

İlk bölümden itibaren ilgiyle izlediğim dizilerden biri, ‘Kış Güneşi’… Öyküsü güzel, kurgusu başarılı. Oyuncu kadrosu deseniz, usta ve sevilen isimleri bir araya toplamış. Müzikleri, içeriğin duygusunu yansıtan, sahnelerle bağdaşan nitelikte. Senaryonun mantığı da, ufak tefek aksaklıklar hariç yerli yerinde. Olayların varacağı nokta az çok kestirilse bile bu süreçteki gelişimlerin nasıl olacağı sürprizlere açık. Kısacası her anlamda izlenmeyi, başarılı olmayı hak eden bir çalışma.

Tüm bu olumlu özelliklerine karşın dizinin aldığı reyting sonuçlarına bakıyorsunuz… Akla durgunluk verecek sıralamada. Üstelik sadece totalde değil AB grubunda da durumu aynı.

Aslında hep söylediğim gibi, bir yapımı değerlendirmede reyting hiç önemli değil. Bana göre bu sonuçlar büyük bir haksızlığın yansıması. Gel gör ki, maddi getiri açısından baz alınan kriter de bu derecelendirme. Hal böyle olunca insan ister istemez kızıyor ‘Kış Güneşi’ne reva görülen reytinglere sebep olanlara. ‘Hiç mi gözünüz yok, zevkiniz böylesi yapımlarla bağdaşamayacak kadar düşük mü’ diye isyan etmek geliyor insanın içinden. İnsaf yani!

Haberin Devamı

Doğrusu ben hiç anlayamıyorum bu sonuçların düşüklüğünü… Nasıl oluyor da Şükrü Özyıldız’ın hüzünle muzipliği, öfkeyle romantizmi bir arada yansıtmayı başardığı Efe karakteriyle, Aslı Enver’in yumuşak, ürkek duruşuyla ayrı bir hava kazanan Nisan’ı arasında gelişen aşkla renklenen intikamcılık öyküsüne bu denli ilgisiz kalınıyor? Yeterince yaygaracı sahne, aşk üçgenlerinde yaratılan büyük entrikalar, abartılı karakterler olmadığı için mi?

Oysa Başak Parlak’ın canlandırdığı Seda, arabozucu kadın-kazık atan arkadaş kadrosunu layıkıyla dolduruyor. Diğer yapımların bölüm kazanmak için sıkça kullandıkları hastane-hapishane-çocuk aldırma ayrıntıları da mevcut. Hakan Boyav’ın Kadim’iyse, kötü adamlığı aile duygusallığıyla yumuşatan karakterlerden. Efe’nin yaşadığını öğrenmişken aynı anda ikinci kez ölüm sarsıntısı yaşayan Leyla da, ekran başındakilerin annelik duygularını titreten Şenay Gürler’in yetenekli oyunculuğuna teslim. Kötülüğün başı pozisyonunda karşımıza gelen Hakan Gerçek’in Yakup’u üstüne düşeni gerektiği gibi yapıyor. Mahir Günşiray, aşkla işi dengeleme çabasındaki Mazhar olarak gayet dingin bir kişilik sergiliyor. Anlayacağınız ‘şamata’ hariç her ayrıntı mevcut ‘Kış Güneşi’nde.

Haberin Devamı

Öte yandan dizinin izleyici ilgisinden yoksunluğu da orta yerde mıh gibi duruyor. Peki niye? Sebep tek değil ama basit.

Ekran başındakiler kendileriyle özdeşleştirebilecekleri, özlemlerini giderebilecekleri karakterlerin yer aldığı yapımları daha kolay benimsiyor. Klip misali geri dönüşleri bolca veren dizilerdeki sıradanlıkta ruhunu doyuruyor da diyebiliriz. Ayrıca minimal yansımalardan da tatmin olmuyor bizim dizi izleyicisi. Olayın özüne varmak yerine karakterlerin derinliğine inmek istiyor. Hani kalabalık aile merakından mıdır bilinmez, yandan çarklı işlerde zırt pırt boy göstererek ortama atraksiyon katan ekleme karakterler arttıkça izleyicinin beğenisi de artıyor. Yanı sıra hızlı akışlar da bizim izleyici kitlesinin kapasitesini aşıyor. Konu mıncık mıncık edilecek, kısır konuşmalarla üstüne üstüne gidilecek ki benimsenmesi kolay olsun. Tüm bunları tamamlayan reyting artırıcı ayrıntı da, ‘şamata’ oluyor!

Sonuçta; 'Kış Güneşi'nin kıymetini bilmeyenlere sözümüz bu minvalde... Efe-Nisan romantizmini başlatırken Mete’yi aradan çıkartıp Efe’nin önünü açmak için boşanma yaratan ve nihayetinde Seda’yı, nikâhlanmayı beklerken merdivenden yuvarlayan ‘Kış Güneşi’ kaliteli öykü akışına, başarılı oyunculuklarına rağmen gözden kaçmaktan kurtulamayanlar sınıfında yer almakta. Çünkü içeriği de, oyuncuları da hırçınlıktan uzak bir yapıya sahip.

Gerçi arada Mehmet Esen’in İsmail’i varoştan pencere açıp bir parça esip gürlüyor ama… Bu artı renklilik rekabet kulvarında doludizgin koşan ‘Hayat Şarkısı’yla, ‘Eşkıya’yla boy ölçüşmeye yetmiyor. Atı alan Üsküdar’ı geçiyor. Bize de bu gidişata bakıp ‘Seni, bize uzun süre yar ederler mi’ diye kaygılanmak düşüyor. Birkaç hafta daha dişini sıksa, rakiplerinin yaz tatiline girmesini beklese belki… Lakin ya dişin sıkılmasına, ‘Kış Güneşi’nin yaz günlerinde parlamasına müsaade edilmezse? İşte o zaman yeni bir kim vurduya gitme vakası daha yaşanır ekranda. Sakın ha!

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal