Altan Altın

Altan Altın

Altan.Altın@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geniş kitlelere ulaşan yayın organlarında yazıyorsanız doğal olarak okuyucu ile olan etkileşiminiz de aynı oranda fazla oluyor. Bu etkileşim çok büyük oranda olumlu yönde ama bazen de olumsuz eleştiri şeklinde gelişebiliyor. Yazınız alkışlanınca tabii ki mutlu oluyorsunuz. Ama fark ettim ki olumsuz yönde eleştiri aldığım yazılarda iki farklı yönden daha kârlıyım. Birincisi, eğer yazınızda yanlış bir yer varsa okuyucunuzun uyarısı sayesinde konuyu bir kez daha ve daha dikkatli inceliyorsunuz ve doğruyu öğreniyorsunuz, ikincisi ise yazınızın dikkate alındığını ve gerçekten okunduğunuzu hissediyorsunuz.

Geçtiğimiz hafta “Aynı soy ağacının meyveleri” başlıklı yazım yayınlandıktan sonra benzer bir olay yaşadım.

Bir okurum, geçen haftaki yazımın baş kahramanı olan Hemşire Henrietta Le Mesurier ile İstanbul’da ölen James Edward Le Mesurier’in akrabalığının olmadığını sadece büyük bir rastlantı eseri isim benzerliği olduğunu bana söyledi. Kendisi Le Mesurier Ailesi hakkında bilgi sahibiymiş. Bu konuda bizi uyaran okurumuza teşekkür ederiz.

Bu müthiş isim benzerliği bizi yanılgıya düşürmüş olabilir. Ama yazımızın ana fikri olan “Bu toprakların zenginlikleri üzerindeki emperyal emeller” hiçbir yanılgıya mahal vermeyecek kadar açık bir gerçektir. Yazımızda asıl anlatmak istediğimizin bu olduğu bellidir.

Neyse... Köşemizin adıyla paralel çizgimize dönelim.

Sadece 20 gün içine sığan Akhisar depremi, Elazığ depremi, Van’daki çığ felaketi ve ne yazık ki İdlib şehitlerimiz gibi bitmek bilmeyen gündemlerimiz nedeniyle bizdeki ana haber bültenlerinde alt sıralara düşen Corona virüs salgını dünya gündeminde hala en üst sıralarda.
Tarihteki salgınlardan edindikleri tecrübeler nedeniyle hiç de haksız sayılmazlar. Birkaçını sayalım:

- M.Ö 165-180 yılları arasında yaşanan Antoninus Vebası kayıtlardaki en büyük salgınlardan biridir. Roma nüfusunun yüzde 30’unun bu salgında öldüğü söylenir.

541 yılında yaşanan Jüstinyen Vebasının Avrupa’dan Filistin’e kadar tüm bölgeyi etkisi altına aldığı ve bu salgında İstanbul nüfusunun yüzde 40 azaldığı tarihsel kayıtlarda yer alan bilgiler arasındadır.

- 1346-1353 yılları arasında yaşanan Kara Veba toplumda tanrının ve kilisenin sorgulanmasına dinde reformun ve hayatın pek çok alanında rönesansın başlamasına sebep olacak kadar Avrupa’da büyük etki bırakan bir salgındır. En az 75 milyon insanın öldüğü söylenir.

- Birinci dünya savaşının hemen ardından ortaya çıkan H1N1 influenza salgını İspanyol Gribi olarak bilinir. 500 milyon insanın etkilendiği ve kimilerine göre 50 milyondan fazla insanın öldüğü bir felaket olarak istatistiklere geçti.

Bu saydıklarımız sadece bir kaçı…

15. yüzyıl Amerika su çiçeği, 16. yüzyıl Meksika Cocoliztli, 1852- 1860 Asya kolera, 1855-1859 Asya veba, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Tifüs salgınları gibi daha pek çok salgın var yaşanan.

İzmir’imiz de dış dünyaya açık bir liman kenti olması nedeniyle hep salgın hastalıklarla iç içe yaşamış. Hatta Bornova ve Buca’nın gelişmesinde neredeyse her yaz kent merkezinde yaşanan kolera salgınlarından kaçan Levantenlerin etkisi bilinen bir gerçektir.

Bu konuda kent tarihimiz ile ilgili araştırmalar yapan değerli arkadaşım Abdülkadir Hazman’ın www.kentyasam.com da yayınlanan “İzmir’de Sağlık Denince” başlıklı üç makaleden oluşan serisini, okumanızı tavsiye ederim.