Akıllara zarar veren, tüyler ürpertici bir hikaye... Gece eğlenmeye çıkan kadınların başına gelebilecek türden... İşte bir işletmenin kapatılmasına yol açan olaylar zinciri
MiniMüzikhol, şehrin nadir gece kulüplerinden, insanların dans ettiği sayılı mekanlardan. Geçen cuma, iki kız arkadaş buraya gidiyor. “Kalabalık, tanıdık, rahat rahat dans eder, eğleniriz” düşüncesiyle kapıda sıra bekliyorlar. Gecenin sonuna kadar bir sorun yok. İçkileri içerken, eşe dosta selam vermece, dans etmece halinde sürüp gidiyor gece. Gecenin sonunda mekan sahibi kişi kızlardan biriyle konuşmaya başlıyor. Önce gayet sıradan, zararsız geyikler dönüyor... Kız çantasını montunu alıp gitmeye yeltenince adam önce ısrar ediyor, “Dur, bir içki ısmarlayayım, ne güzel laflıyoruz” diye. Kız hafif işkillenmiş, “Yok gideyim” modunda. Kapıda bekleyen kızın arkadaşıysa adamın korumasına takılmış durumda. Koruma “Arkadaşının geleceği yok, içeride keyfi yerinde” deyince o da evinin yolunu tutuyor. İçeride mekan sahibi adam ve kızdan başka kimse kalmamış, diğer müşteriler, işletmeci ekip çoktan gitmiş. Kızın ısrarlı “Yok gitmem lazım” lafları üzerine mekan sahibi adam önce bir yumruk indiriyor kızın gözüne. Kız
Michelin Yıldızlı Comelia Poletto’nun pahalı restoran kültürüne çektiği rest tartışma konusu oldu. Michelin Yıldızı’nı iade eden şeflerin artışı ‘Fine dining’in sonunu mu getirecek?
Kahramanımız Comelia Poletto uzun yıllar çalışmış didinmiş, nihayetinde tek Michelin Yıldızı’nı takmış göğsüne. Sekiz yıldır işlettiği restoranı Poletto, ‘Dünyanın En İyi Lokantaları’ listesinin gediklisi olmuşken Comelia, ‘dünyaca ünlü şef’ etiketinden, bitmeyen bir sirke dönüşen gösteriş odaklı/şaşaalı yemek masalarından artık fenalık geldiğini fark ederek önce Michelin Yıldızı’nı iade ediyor; ardından klas restoranı Poletto’nun kepenklerini indirip, her zaman hayali olan daha sade ve basit bir restoranı açmak için kolları sıvıyor.Comelia, önümüzdeki ay Hamburg’ta açacağı Akdeniz mutfağı ağırlıklı yeni restoranını Monocle dergisine şöyle tarif ediyor: “Pahalı mönülerden kurtulup insanlara sadece yaşama zevkini tattırmak istiyorum. Açık bir mutfak, peynir ve şarküteri ürünlerinin satılacağı bir köşe ve yemek sonrası kahvenizi içebileceğiniz ufak bir bar olacak.”
Poletto’nun hikayesi Monocle dergisi ve çeşitli yeme-içme blog’ları tarafından iyice köpürtülmüş ve günün sonunda “Fine dining
Kokteyllerde yeme-içme kültürünün pek dillendirilmeyen gizli bir raconu var. Geçen hafta, Tron galası öncesi Obika’daki verilen kokteylde yanımdaki kadın bir an bana dönüp “Tatlınızı da yediniz. Maşallah, bir öğünlük yemeği çıkardınız” deyince mahçup mahçup oturdum düşündüm. Kabul, çaktırmadan ondan üçer, bundan beşer derken kişi başına düşen ‘finger food’ sayısını aşmış olabilirim. Kendimce mazeretleri sıralıyorum: Mideme düşkünüm. Bu bir. Obika’nın her şeyi çok lezzetli. Bir tane aldın mı tadı damağında kalıyor. Bu iki. Evet, aceleden yemek yemeden gelmiş olabilirim. Etti üç. Ve evet, kolum boyumla doğru orantılı olarak uzun. Her kolumu uzatışımda, ‘yemeğe uzanma’ hareketim en az 3-5 kişinin görüş hizasına giriyor.
İç hesaplaşma sonucu çıkan sonuç şu: Kokteyl raconunu ihlal etmek! Bir elinizde içkiniz, ayaküstü sosyalleşirken bir yandan atıştırmanın bir yandan milletle kaynaşmanın dillendirilmemiş, gizli bir raconu var. Kural bir: Servis edilecek yemeğe güvenip asla aç gitmeyin. Kokteyller bir karın doyurma faaliyeti değildir. İçkide sorun yok. Çaktırmadan çakırkeyif olabilirsiniz pekala. Fakat ağzınızdan “Oh, çok şükür bugün de doyduk” gibi bir laf çıkmamalı.
Anahtar
Gece hayatında yaş sınırı 24 olan partiler yürürlüğe girerken, Sarıyer sırtlarında yapılan bir ‘kutlama’ tüm olan bitene, ‘teflon’ düzene sert bir cevap veriyor
Önümde bir parti davetiyesi duruyor. Yeşil renkte, şık bir kutu görünümündeki davetiye esprili bir dille yazılmış. The Hall’deki ‘Insomnia by Becks Vol:2 Saver Seventies’ partisine çağırıyor. Davetiyeyi açmamla beraber, iç kapağa yapıştırılmış nota ilişiyor gözüm: “07.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu’nun yönetmeliği gereği, bu etkinlik 24 yaş üzeri katılımcılar için uygundur.”
Tekrar tekrar okuyorum. Nasıl yani? “24 yaşından küçükseniz hiç kalkıp gelmeyin, bizi de zor duruma sokmayın” mı deniyor? Ya da “Ali’ye kibarca bir bye bye” mı? Sorun şu ki: “Ali diyor hay hay!” Ali ya da Ayşe, 18-24 yaş aralığına düşen gençlik, annesi babasından daha ‘hızlı ve öfkeli’. “İçkime dokunma” diye tweet’ler atıyor, elinde içkili pozuyla Facebook profilini süslüyor. “İnadına içeceğim ulan!” tepkisiyle hezeyana gelip içeceği yoksa da içiyor. İçki bahanesiyle “Bana karışamazsın” diyerek kafa tutuyor. Üstelik söz konusu kitle, hem üreten hem tüketen olarak gece hayatının/eğlence sektörünün
Bir sene boyunca ‘Parti Ajanı’ girmedik parti, konuşmadık mevzu bırakmadı. Her yazı sonrası yapılan telefon konuşmaları “Karikatürize bir fotoğraf ve takma adla yazmak kolay tabii!” cümlesiyle bitti. Madem öyle işte fotoğraf, işte imzaSene 2009; aylardan kasım. CADDE yeni fırından çıkmış, konular editörü Ceren Şehirlioğlu ile şehrin havalı partilerden birinde gazeteyi ıslatıyoruz. Birlikte yaptığımız haberler, dergiler yadedilmiş; iş dedikoduları dönmüş, sırada uzaktan gelen derin yırtmacın hikayesi var. Film şeridi misali anlatmaya başlıyorum. Derin yırtmaçla ilk nerede, nasıl tanıştığımı; basmalı elbiselerinden nasıl da bir gecede derin yırtmaca terfi ettiğini...
Derken o bitiyor, sıra yan masada dönen üçlü aşkın deşifresine geliyor.
Partileri, sokakları, kulüpleri, gizli kapılar ardındaki odaları, ağır makyaj altındaki sosyal kelebekleri bir bir en şeffaf haliyle anlatırken Ceren’in gözleri büyüyor. Gittikçe büyüyen, gittikçe parlayan iki göz karşısında ürkmemek elde değil. Neyse ki heyecanına hakim olup, anlattığım izlem ve gözlemleri özümseyip birkaç dakika gecikmeli olarak tepki veriyor: “Bunları yazmalısın!!! Yaz, yaz, yaz...”
O gece yaşananları kapsayan ilk