Gece hayatında yaş sınırı 24 olan partiler yürürlüğe girerken, Sarıyer sırtlarında yapılan bir ‘kutlama’ tüm olan bitene, ‘teflon’ düzene sert bir cevap veriyor
Önümde bir parti davetiyesi duruyor. Yeşil renkte, şık bir kutu görünümündeki davetiye esprili bir dille yazılmış. The Hall’deki ‘Insomnia by Becks Vol:2 Saver Seventies’ partisine çağırıyor. Davetiyeyi açmamla beraber, iç kapağa yapıştırılmış nota ilişiyor gözüm: “07.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu’nun yönetmeliği gereği, bu etkinlik 24 yaş üzeri katılımcılar için uygundur.”
Tekrar tekrar okuyorum. Nasıl yani? “24 yaşından küçükseniz hiç kalkıp gelmeyin, bizi de zor duruma sokmayın” mı deniyor? Ya da “Ali’ye kibarca bir bye bye” mı? Sorun şu ki: “Ali diyor hay hay!” Ali ya da Ayşe, 18-24 yaş aralığına düşen gençlik, annesi babasından daha ‘hızlı ve öfkeli’. “İçkime dokunma” diye tweet’ler atıyor, elinde içkili pozuyla Facebook profilini süslüyor. “İnadına içeceğim ulan!” tepkisiyle hezeyana gelip içeceği yoksa da içiyor. İçki bahanesiyle “Bana karışamazsın” diyerek kafa tutuyor. Üstelik söz konusu kitle, hem üreten hem tüketen olarak gece hayatının/eğlence sektörünün kemik kitlesini oluşturuyor. Zehir gibiler. Organizasyonu yapanın da, sahnede performans sergileyenin de, hatta haber yapmaya gelen muhabirin de yaşı 21-24 arasında olanı çoğunlukta. Mevzu bahis kitleyi çıkarın bakalım parti sahnesinden ne kalacak geriye? Yeni düzenlemenin altına imza atanlar gece dışarı çıkıp ‘olay mahallinde’ ne olup bittiğini görmüş müdür acaba?
‘+24’ partiler teoriden pratiğe döküldükçe, davetiye üzerindeki uyarı notuyla kalmayıp iş kapıda kimlik kontrolü uygulamasına kadar giderse ne o partiden hayır gelir, ne de gece dışarı çıkmanın tadı tuzu kalır. ‘+18’, gayet doğaldır. Kelime karşılığı ‘yetişkinler için’ oluşu işin içine bir doz seksilik katar. ‘+21’ olaya ağırbaşlılık, saygınlık katar. Anlarsınız ki öyle içip sapıtanlar, gecenin sonunda kafasını tuvaletin kapağına dayayanlar olmayacak. ‘+24’ ise söylem itibarıyla ne seksi ne de saygın bir kitleyi çağrıştırıyor.
BU KUTLAMAYA ‘TEFLON’ YÜREK DAYANMAZ
Cuma gecesi, Sarıyer sırtlarında, ‘Aile dostu’ kontenjanından bir grup insan, bir ailenin kutlamasına tanık olmak için toplandık. Oyunun adı ‘Festen/Kutlama’ ve sahnede bir ailenin babanın doğum günü sebebiyle verilen kutlama yemeği var. Gerçek kutlamayı yapan aile ise DOT. Sarıyer’deki Koleksiyon mağazasının bahçesinde yeşeren Dotkoleksiyonda projenin ilk meyvesi ‘Festen/Kutlama’. Asıl, DOT’un kutlamasına tanığız.
Herkes üç maymun
Başta Murat ve Özlem Daltaban olmak üzere Cemil Büyükdöğerli, Rıza Kocaoğlu, İpek Bilgin, Umut Kurt, Şebnem Bozoklu, Enis Arıkan, Pınar Töre, Ece Dizdar gibi özde DOT’çulardan oluşan aile ve Kerem Çatay, Menderes Utku, Deniz Marşan, Başak Fransez gibi aile dostları, kutlamanın fertlerinden.
Oyun, otopark alanında başlıyor. Ailenin kapıda buluşmasına bizzat tanık olup patırtılı bir hal hasret gidermece faslının tam ortasına düşüyoruz. “Eee hadi içeri geçelim” misali geniş bir çadırdan içeri geçiyor, salondaki yerlerimizi alıyoruz. Oyun sırasında Murat Daltaban’ın “Neden o bahçede oynadığımızı oyunu izledikten sonra anlayacaksınız” sözünü hatırladım. Mekanın oyunla sağladığı uyum kusursuz. İç içe geçmiş sahneler, kalabalık diyaloglarsa baş döndürücü. Her yerden ayrı bir zevk fışkırıyor. Kime odaklanacağınızı, nereye bakacağınızı şaşıyorsunuz. Bir ara ‘üç maymun’ anne rolünde, bakışlarıyla çok şey anlatan İpek Bilgin’e takıldım mesela.
İddia ediyorum: ‘Festen/Kutlama’, en az üç kez izlenmesi gereken bir oyun. Her seferinde başka bir sahnenin, başka bir oyuncunun lezzetine varacaksınız. Oyunun bu kadar kusursuz akmasında ise DOT’ta esen aile havasının etkisi büyük. Evet, rahatsız edici birçok tema var: Irkçılık, ensest ilişki, tecavüz... En çok ‘dokunan’ kısım ise ensest itirafını duyan aile fertlerinin hiçbir şey olmamışçasına kadeh kaldırışı, şarkılar türküler söyleyerek kutlamaya devam edişi. Bize dokunmayan yılanı bin yıl yaşatır, “Ne etliye ne sütlüye” lafını pek severiz. Sıyrıksız atlatma/can sıkmama/rahat kaçırmama uğruna bu diyarda herkes üç maymun! Görmemezlikten, duymamazlıktan gelerek ağzına eliyle kapamış insanlara diyecek bir çift sözü var: “Bakın bu sizsiniz” diyor. “Teflon tava gibi olmuşsunuz. Her şey üzerinizden yağ gibi akıp gidiyor. Kayıtsızlık, hissizlik diz boyu.” İnsanlıktan çıkan ‘teflon tava’ hallerimizi tek tek suratımıza vuruyor. Her oyundan daha sarsılmış, daha bitik çıkmamız belki de bu yüzden. Yine tokadı yiye yiye gerçeğe aymış bir halde dağılıyoruz sessizce.
Ve DOT, bir kez daha insanlığın geldiği en dip noktayı görkemli bir şölene dönüştürüyor. Hikaye anlatıcılığındaki sihir ise kimsenin kolay kolay bir arada sahip olamadığı iki şeye dayanıyor:
Zeka ve vicdan.