Bursaspor maçında alınan üç puan, göze hoş gelen futbol ve sahadaki mücadele, gazeteleri önce Trabzonspor haberlerinden okumaya başlayan camiayı ne kadar mutlu etmişse, Ziraat Kupası’nda, soğan ekilse sarımsak çıkacak zeminde oynanan Gümüşhanespor maçındaki golsüz beraberliğin de bir o kadar can sıktığını söylemeden edemeyiz. Hazır konu açılmışken, benzer zeminde araç kullanırken yakalansanız, trafik polisinin zincirsiz trafiğe çıkmaktan cezayı yapıştıracağını da unutmamak gerek!
Yeniden lige dönecek olursak...
Nasıl ki 10’uncu dakikada Trabzonsporlu Okay’ın vurduğu, üst direkte patlayan meşin yuvarlak Kasımpaşa için şans, Trabzonspor için şanssızlıksa, 41’inci dakikada Kasımpaşalı Tunay’ın üst direkten dönen topu Trabzonspor adına şans, Kasımpaşaspor adına büyük şanssızlıktı. Hele bir pozisyon var ki Koita’nın vurduğu, kaleci Onur’un kedileri kıskandıracak çeviklikte iki hamlelik kurtarışı! Topun çizgiyi geçip-geçmediği tartışması da hakem şanssızlığı idi!
Şanssızlık kervanına Trabzonsporlu Durica’nın ikinci yarıya başlayamamasını da ekleyelim. Yerine oyuna giren Mustafa Akbaş’ın maçın uzatmalar bölümünde Onur’u geçip kaleye gitmekte olan topu kafayla çıkarttığını da tarihe not
Kuşkusuz devre arasının en hızlı takımlarındandı Trabzonspor.
Mehmet Ekici’nin durumu adeta papatya falı gibi; her sabah, öğlen ve akşam olmak üzere farklı kesimler tarafından değişik takımlara gönderildi! Amma velakin bir gerçek varsa o da Ersun Yanal’ın dün gece Ekici’nin yerine genç Yusuf Yazıcı’yı sahaya sürmesiydi.
Gecenin en çok merak edilen oyuncularından ikisi devre arası Trabzonspor’a katılan Pereira ve Mas’ın Trabzonsporluların içine su serpip serpmeyeceğiydi? Zira Trabzonsporlular yıllardır sağ ve sol bek için sadece yağmur duasına çıkmadılar!
Trabzonsporluların “çöl tilkisi” dedikleri Medjani ve karakter abidesi, takım oyuncusu Olcay Şahan’ı anlatmaya gerek yok. İnsan, sezon başından bu yana gol orucunda olan takım için ‘iyi bir golcü için bu kadar geç kalınmasa çok iyi olurdu’ demiyor değil…
Maçla ilgili yazacaklarımıza gelince…
Dün gece sahaya damga vuran iki oyuncu vardı ikisi de Trabzonsporluydu; Yusuf ve D’doye. İlk yarı Yusuf Yazıcı; yazdı, ikinci yarı D’doye okudu. Maçın hakemi Yaşar Kemal’e sormak gerekir; bu kadar basit kart mı gösterilir? Gerçi oyundan atılana kadar D’doye’nin varlığı ile yokluğu belli değildi ya…
Trabzonspor bir kişi eksik
Bazı takımlar için bazı maçlar bir sezona bedeldir. Trabzonspor camiası için de Fenerbahçe karşılaşmaları bunlardan biridir. O anlamda Ersun Yanal, oyuncularını motive etmek için en büyük kozu “Fenerbahçe’yi yenin tarihe geçin” cümlesiydi.
Hafta boyunca şehrin nabzını tuttuk. Genel görüntü; Avni Aker’de yükselen, Boztepe, Ganita, Yoroz ve Faroz’da yankılanan bir şarkı sözü gibiydi ‘O eski halimden eser yok şimdi’
Anlayacağınız ses var ancak görüntü net değildi Trabzon’da... Nerede o eski günler? Halbuki bu tip maçlar öncesi Trabzon’da hayat durur, kalpler her zamankinden hızlı atardı.
Bir gerçek varsa, o da Trabzonspor’un ismi, forması-arması, sabırla ve umutla bekleyen Trabzonsporlulardı. Umutlar ve gözler; devre arası eksik bölgelere yapılacak takviyelerde.
Gecenin duygusal tarafı; Avni Aker’e veda edilmesiydi. Tribünlerin ve sahanın dili olsaydı da konuşabilseydi keşke..!
Sahaya dönecek olursak...
Trabzonspor’da Yusuf kırmızı kart görene dek bordo mavili takım adına her şey yolundaydı. 29. dakikaya kadar doğru düzgün gol pozisyonu olmayan Fenerbahçe’nin Fernandao ile attığı penaltı; Trabzonspor adına harç bitti yapı paydostu!
Trabzonspor’u bir kişi eksik bırakan Yusuf, sahada olduğu da
M.Başakşehir, 14 haftanın lideri. Oynadıkları maçlarda günümüz çağdaş futbolundan kesitler sunuyorlar. Öyle ki bazen bunu otomatiğe bağlamışçasına makine gibi yapıyorlar. Bu sezon yüksek tempoyla oynadıkları Beşiktaş maçı var ki, Emre Belözoğlu sakatlanıp oyundan çıkana dek olağanüstü oynamışlardı. Anlayacağınız Emre ile bir başka oynuyorlar. Kadro derinliğinin olmaması ve taraftar desteğinin çok az olması en büyük dezavantajları elbet.
Sol bekleri iki eski Trabzonsporlu Ferhat ve Eren... Bu örneği Trabzonspor camiasının sabırla, sistemle ve planlama ile arasının nasıl olduğunu hatırlatmak için verdik! Düşünün; Tıp Dünyası kanserin çaresini buldu, Trabzonspor’un hâlâ bir sol beki yok!
Birkaç yıl evvel kim diyebilirdi, eski adıyla İBB, yeni adıyla M.Başakşehir’in böyle bir takım olabileceğini? Abdullah Avcı, sistemli, sabırlı çalışarak, işin içine sevgiyi de katarak, diğer takımlardan ayrılan tecrübeli futbolcular ile gençleri harmanlayarak böyle bir takım oluşturmuş, bizlere de tebrik etmek ve başarı dilemek düşer.
Maçla ilgili yazacaklarımıza gelince...
Bir takımın defansı et tırnak birlikteliği taşımıyorsa o takımın futbolun kollektif boyutunu sahaya yansıtması mümkün değildir. O
“Evdeki hesap çarşıya uymuyor” cümlesine en iyi örnek; Trabzonspor’un Akyazı stadında oynamaya başlayacağı tarih olsa gerek! Biliyorsunuz daha evvel birkaç kez tarih verilmişti. Yapımcı firma (TOKİ) “ işimiz bitmedi” deyince, eliniz/kolunuz bağlı beklemek zorunda kalıyorsunuz…
Doğruyu söylemek gerekirse, en iyi, en uygun tarih sezonun ikinci yarısının ilk maçıdır ki, hem devre arasında Trabzonspor’da eksik mevkiler tamamlanmış olur, hem taraftarın heyecanı-ilgisi tavan yapmış olur, hem de stadın eksiği-gediği tam anlamıyla giderilmiş olur…
Maçla ilgili yazacaklarımıza gelince…
35. dakikaya kadar Trabzonsporlu oyuncuların gol atmaya niyeti yok gibiydi. Topu ayağına alan her bordo mavili oyuncu topla birkaç hareket yapmadan arkadaşına pas vermedi. İlla o hareket yapılacak! Arkadaşının uygun durumda olması birçoğunun umurunda değildi. Allah’tan N’doye, topu takım arkadaşına değil de yanlışlıkla Adanasporlu Foginhoya verdi, Foginhoya da N’doye’nin ikramına güzellik yapıp Yusuf’a ilk golü attırdı! Aksi halde Yusuf takım arkadaşlarından o şekil pas alamazdı.
Gol sonrası Trabzonspor’un ikinciyi bulması içten değildi. Başta N’doye olmak üzere bordo oyuncuların vurdumduymazlığı, sözünü
Trabzonspor için tam bir keskin viraj! Kaybedilmesi halinde durum vahim, çünkü aşağısı uçurum… Hasar tespit; zarar, ziyan çalışmalarının yapılabilmesi için kâhin olmaya gerek yok, tablo ortada. Hal böyle olunca Trabzonspor camiasında söylenecek şarkının adı da; “Böyle gelmiş böyle gidecek, korkarım vallah…” olacaktı elbet.
Korku, tehlike, endişe, stres, panik, kısaca ne ararsan var, hatta kızgınlık ve öfke de… Öyle ya birader koca Trabzonspor bu hallere nasıl düşer? Film gibi yani…
Trabzonspor’un olmazsa olmaz maçıydı Kayseri deplasmanı… 6 puanlık karşılaşmadan elin boş dönerse vay haline, şaka maka gireceksin korku tüneline…
Her iki takım için de zordur bu tip maçlar… Hele baskıyı yaşayan ve camialarına yaşatan futbolcular için daha zordur…
İlk yarının özeti; ilk bölümlerde dağınık, kopuk oynayan, ne oynadığına adını koymakta zorlandığımız Trabzonspor’un vasat oyunu, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan ve sağ kanattan zaman zaman iyi bindirmeler yapan Yusuf’un 20. dakikada yan direkte patlayan şutuna kadar devam etti.
Bordo-mavili takım ne zaman ayağa oynamaya başladı, pozisyonlara girdi. Nitekim gol de N’doye, Bero yardımlaşmasından geldi. Bero’un da hakkını teslim etmek
Sezon başı birileri çıkıp da, Trabzonsporlulara Trabzonspor’un bugünkü konumunu söyleyebilseydi; alacağı cevap “kafayı bir yerlere mi çarptın?” olurdu herhalde!
Gelinen noktada sonuç da, sorunlar da kabak gibi ortada...
Şunu da söylemeden geçmeyelim, genelde yorumlar başlangıçlar üzerine değil de sonuçlar üzerine yapılabiliyor. Öyle ya, buralara nasıl gelindi?
Herkes şapkasını önüne koyup, neler yapılması konusunda fikir-çareler üretilmesi gerekir.
“Bir musibet bin nasihatten iyidir” derler ya, Trabzonspor’un yeniden ayağa kalkması, eski günlerine dönmesi için bu durum tarihi bir fırsat, başlangıç kabul edilip alınacak radikal kararlar, atılacak önemli adımlar adına milat olabilir, olmalıdır da... Zaten başka da şansı yok Trabzonspor’un!
Maça gelince...
Karşılaşmanın hemen başında Selçuk Şahin’in, ceza sahasının içerisinde Güray Vural’a omuz atmasının penaltı olması-olabilmesi için başka ne olması gerekirdi? Benzer hareket, saha dışında yapılsa, muhabbet karakolda başlar, mahkemede biterdi! İlk yarının diğer kırılma anı, Uğur Çiftçi’nin, Zeki Yavru’ya yapılan çifte kavrulmuş hareketiydi ki, Trabzonspor’un penaltısını es geçen Fırat Aydınus, nihayet kuralı uygulayabildi.
Gençlerbirliği’nin
Hüzünlerin, mutlulukların yaşandığı, tarihlerin yazıldığı yerin adıdır Hüseyin Avni Aker…
Milyonlarca insanın hâlâ kulaklarında çınlar radyolardan gelen o anonslar:
“Mikrofonlarımız şimdi Avni Aker’de…”
Ardından büyük bir uğultuyla gelen “Golll” sesi…
Dünya böyle tanıdı futbolun mabedi Avni Aker’i…
Dün gece de yayıncı kuruluşun ekranlarında son yayın yapıldı…
Milyonlarca Trabzonsporlu da görmeden, gitmeden Trabzon şehrine aşık olmuşsa; Trabzonspor’un Avni Aker’de yazdığı destanlar sayesindedir.