Her Trabzonspor maçı öncesi ve sonrası kafaların içi arı kovanı gibi; vızır, vızır!
O öyle olsaydı, bu böyle olsaydı, şu oynasaydı...
Bir gerçek varsa, o da Trabzonspor’un bu kadro ile devre arasına kadar gideceği, sezon başı yedi düvelin bildiği, sağır sultanın sürekli dillendirdiği mevkilere ara transferde oyuncu alınmasıdır.
Zira futbol evrensel bir oyun... Bir ya da birkaç mevkide sorun olunca, etkisi ilerleyen dakikalarda diğer bölgelere yayılmakla birlikte, oyuncuların hem oynama iştahını azaltıyor, hem de moralini bozmaya yetiyor. İşin içine hakem hatası da girince, ayıkla pirincin taşını...
Dün gece Vodafone Arena’da öyle bir maç izledik ki... Pozisyon var, tempo var ve hakemin maçın sonucunu etkileyen hataları var.
Maçın hemen başında takım oyunlarında bir futbolcunun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladık. Durica’nın tedavi için saha dışına çıktığı bölümde Beşiktaş ilk golle tanıştı. İşin tuhaf tarafı, köşe atışının yapıldığı esnada Trabzonspor defansının Rhodolfo’yu boş bırakmasıydı.
Sezon başından bu yana Trabzonspor’un çare bulunamayan tipik hastalığıdır, gol yedikten sonra rakibe “dur” diyememek...
Beşiktaş maçı da bu karşılaşmalardan biri mi olacak diye düşünürken, g
Futbolda bir seri yakalamak çok önemlidir. Futbolcunun özgüveni, camianın da keyfi yerine gelmiş olur. Takım-ekip ruhu olma yolunda da bayağı bir mesafe kat etmiş olunur. Tabi ki o seriyi, o havayı yakalayabilmeniz için de bir yerden başlamanız gerekir!
Dememiz odur ki, komşu komşunun külüne muhtaçmış. Sezon başından bu yana büyük sıkıntılar yaşayan Trabzonspor’un sözünü ettiğimiz seriye başlayabilmesi için, Galatasaray’ın ardından Rizespor’u Avni Aker’den puansız göndermesi gerekiyordu. Lige tutunma anlamında Rizespor için de benzer cümleler söylenebilir.
Maçla ilgili yazacaklarımıza gelince...
Bir takım, futbolun kolektif boyutuna sarılabilmesi için, o takımın defansı et-tırnak birlikteliği taşıması gerekir. Trabzonspor’un dün yaptığı defans hatalarını bırakın profesyonel ligleri, amir memur arasında oynanan maçlarında yapılsa, amir memurundan haritadan yer beğenmesini ister!
Trabzonspor maçın hemen başında Ekici’nin çifte kavrulmuş penaltısı ile öne geçtikten sonra, çok daha iyi oynaması gerekirken, beklenirken, tam aksine mağlup duruma düştüğü maçlardaki oyununu sürdürdü. Uğur’un ağır kalışı, arkasına adam kaçırmakta sabıkası olan Mustafa’nın Oğulcan’a rahat orta yapma şansını
Trabzonspor’un ligdeki konumu belli, zor günler yaşıyor, zor bir süreçten geçiyor... Tüm bu olumsuzluklara rağmen, Trabzonspor’un İstanbul’a görkemli uğurlanışı ve büyük bir coşkuyla karşılanması takımın ve o camianın ne kadar büyük olduğunun, ‘Dev’in yeniden ayağa kalkacağının en büyük göstergesiydi... Dememiz o ki; “Dev kuyuya da girse devdir!”
Derbi maçlarının havası başkadır. Futbolcuları ekstra motive etmeye gerek olmaz... İki takım arasında öyle maçlar oynandı ki, manşetleri genelde takımların oyunu, maçın skoru değil de hakemlerin yaptıkları süsledi.
Güzel bir ilk yarı izledik. Kora kor, dişe diş. Yedi hafta izlediğimiz silik oynayan, gole hasret olan Trabzonspor gitmiş, rakibe saldıran, pres yapan, alan daraltan, gol arayan, kısaca ölü toprağını üzerinden atmış bir takım gelmiş. Nitekim 17. dakikada Bero’nun, N’Doye’nin önüne attığı pasla Trabzonspor golü buldu.
İkinci yarı oyunun ve topun hakimi tamamen Galatasaray’dı. Bunun da en büyük sebebi; sarı-kırmızılı oyuncuların ilk mağlubiyetlerini almama, bordo-mavili oyuncuların da önde oldukları maçı kaybetmeme arzusuydu. Ersun Yanal’ın elini kolunu bağlayan bir diğer etken de sakatlıkların ardından yaşanan zorunlu
‘Turgay Şeren Ligi’nde ara idi ama...
Ülkede birlik-beraberliğe en çok ihtiyaç duyulduğu dönemde, Fatih Terim, Arda Turan kapışması, 7’den 77’ye herkesin hem çenesini yordu, hem de sinirlerini keman yayı gibi gerdi!
Milli aranın nasıl geçtiğini bi de Trabzonsporlulara sorun? Bordo-mavili takımın ligdeki konumu ve Karabük maçındaki dört gollü yenilginin yaşattığı moral bozukluğu, arayı 15 gün değil de, 15 seneymiş gibi hissettirdi Trabzonsporlulara! Kafaları kemiren tuhaf sorular, endişeler, korkular... Akla hayale gelmeyen acayip senaryolar...
Maça gelince...
12. Adam ilk defa iş başında idi. Zemin klasik Ağustos, Eylül aylarının bozukluğunu üzerinden atmış; saha cillop gibi... Sıra geldi şeytanın bacağını kırmaya. Zira Trabzonspor, Akhisar maçlarında ama öyle, ama böyle hep bir iş kazasına uğramıştır!
İlk yarı Trabzonspor’un kaleyi bulan şutu yoktu. O anlamda Fatih, kariyerinin en rahat maçını oynadı. Akhisar da farklı değildi. Rodallega ile bir şut girişimleri var hepsi o kadar.
İkinci yarı rakip sahaya sofrayı erken kurdu Trabzonspor. Nerde ilk yarı eline top değmeyen, kalesine top gelmeyen Fatih... Resmen devleşti Trabzonspor’un eski kalecisi. Biz saymaktan bıktık, Fatih
Karabük’e akın etmiş, Konyaspor maçında son dakikada galibiyet golünü atan Yusuf Erdoğan’ı kutlamak, yakalamak için peşinden depar atan bordo-mavili futbolcular gibi... Taraftarın endişesi, korkusu da yok değildi hani... Trabzonspor’un deplasman fobisi, oynadığı her maçta bordo-mavili takımı boş geçmeyen Traore’nin hobisi...
Bu ayda, bu mevsimde gökyüzünde metal para büyüklüğünde bulut görmek ne mümkün!
Zemin cillop gibi; insanın kuzu olup yayılası geliyor!
İyi de kim oynayacak?
Trabzonspor’u deplasmanda yalnız bırakmayan futbolseverlerdeki ruhun çok değil onda biri bordo-mavi formayı giyen futbolcularda olsa!
Gel gör ki, maç Osmanlı ve Alanya maçlarının fotokopisi gibiydi. Yenilen dört gol, halı sahada amir memur arasında oynanan turnuvalarda olsa memura haritadan yer beğendirirler!
Trabzonspor gol yemeyiversin; su görmüş kesme şeker gibi dağılıveriyor. Mağlubiyet hali, futbolcuların pek hoşuna gitmiş olacak ki, yetmedi bir daha, bir daha ister gibiler. İnsan hiç mi tepki vermez, reaksiyon göstermez mi? Yazıklar olsun!
Yatabare, Trabzonspor forması altında yapamadığını bir maça sığdırdı. İlk golde Mustafa’nın ayakta uyurgezer halinin katkısı olduğunu unutmamak gerek...
Konyaspor “3S, 1D”nin (Sevgi-Sabır-Sistem-Destek) eseri takımlarından. Yani Trabzonspor’da yıllardır özlenen, olması istenilen, hasretle beklenen tablo...
Düşünün, bordo-mavili takım 153 gün sonra taraftarıyla buluşabiliyor. Gelen sayısı da bin kişi.
Avni Aker’in zemini patates tarlası gibi. Bırakın futbol oynamayı, yürümekte zorlanırsınız. Hele teknik kapasitesi yüksek oyuncular için...
Uzatma dakikalarında gelen gole o kadar çok ihtiyacı var ki Trabzonspor’un. Yusuf, adeta iğnenin deliğinden geçirdi meşin yuvarlağı. Herkes Yusuf’tan orta yapmasını beklerken, o direkt kaleye vurmayı tercih etti. Pozisyon öncesi Suk’un da hakkını vermek gerekir. Dün en çok koşan, mücadele eden oyunculardan biriydi. Sürekli pres yaparak Konya defasının oyun kurmasını engelledi.
İlk yarı beklenenin çok uzağında oynadı Trabzonspor. Ayakta kalan sadece Durica vardı. Hele Onur’un kurtardığı bir pozisyon vardı ki Rangelov’un vurduğu... O pozisyon gol olsa, Trabzonspor için bayağı bir zor gün olurdu.
İkinci yarı bambaşka bir Trabzonspor izledik. Rakibe ileride basan, nefes aldırmayan, sürekli golü koklayan ve kovalayan. Konyaspor’a pozisyon vermediler.
Tüm bunlar, hatlar arasındaki kopukluklar giderildiğinden,
Hani derler ya “Zurnanın zırt dediği yer”...
Aytemiz Alanyaspor maçı da Trabzonspor için öyle idi; mutlaka kazanılması gereken maç. Olası bir mağlubiyet camiada kazanların kaynaması-kaynatılmaya başlatılması, homurtuların yükselmeye başlaması demekti...
Zira arka arkaya alınan Gaziantepspor ve Osmanlıspor mağlubiyetleri ve de kötü futbol canları bayağı bi sıkmış, bayramın tatsız, tuzsuz geçmesine en büyük etkendi.
Anlayacağınız herkes diken üstünde!
Nihayetinde vatandaş, topun üç direkten içeri girmesini bekler; takımının galip gelmesini ister...
Hafta içi Ersun Yanal, “Bu dönemi en az hasarla atlatmamızın sırrı sahada daha fazla savaşmak ve yardımlaşmaktan geçiyor” demekle, iş özeti yaptı, reçeteyi sundu ama... Önemli olan sahaya ve puan tablosuna yansıması...
Maça gelince...
Bazıları için ‘para’, bazıları için forma...
Milli Takım arasıydı biliyorsunuz. Kullanabilen takımlar için en iyi ilaçtır; ara...
Ulusal takımda parayı mevzu yapan oyuncuları tabir caizse aforoz etti Terim. İyi de etmiş derim...
Sonuç:
Allah bin bereket versin. Bundan iyisi Şam’da kayısı...
‘Olmazsa olmaz’ı prim olan oyuncular ile Hırvatlar karşısına çıkılsaydı ne mi olurdu?
Her halükarda boyumuzun ölçüsünü alırdık.