Cuma günü Galatasaray iki puan kaybeder de, hafta sonu Fenerbahçe ve Beşiktaş mağlup olur da, Trabzonspor ezeli rakiplerinden geri kalır mı?
Y. Denizlispor’u yenmiş olsalar; haftalık kazançları 11 puan olacaktı ki, şaşırtmadılar!
Dememiz o, Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın kaybettiği hafta, geleneği devam ettirdiler!
Rakip kim olursa olsun, hiçbir maç oynanmadan, mücadele etmeden kazanılmaz. Günümüzde her takım her takımı yenebiliyor örneği, gerçeği gözlerinin önünde dururken, bu kadar vurdumduymazlık, bu kadar ciddiyetsizlik!
Maçtan önce birilerine “ kim kazanır?” diye soran, “ bu maç berabere biter” cevabını verene, ağzına açar, gözlerini kapardı, kısaca azarlardı!
Bırakın beraberliği, Trabzonsporlu oyuncuların rakibi çantada keklik misali görmesi, onları öyle bir üç puandan etti ki, ilerleyen zamanlarda mumla arayacakları…
Diğer şampiyon adayı takımların başına gelenlerden ders alınması gerekirken, Denizlisporlu Oğuz, kendi kalesine gol atıp 1-0 öne geçirmişken; altın
Sakatlıklar için fazla bir şey yazmaya, söylemeye gerek yok; zira başa gelen çekilir.
Ya Sosa olmayınca?
Sosa’sız Trabzonspor; akordu bozuk kemençe gibi! Bordo-mavili takım oynuyor oynamasına da; renksiz ve albenisiz?
O anlamda Trabzonsporlular, Arjantinli yıldızı kuş sütü ve üzüm kurusu ile beslemeliler. Dememiz o ki, Sosa’ya bir şey olursa, bordo-mavili takım üç aşağı, beş yukarı böyle oynayacak…
Bordo-mavili takım ilk yarıyı 2 farklı önde bitirmemiş olsaydı, ikinci yarı Trabzonspor’un işi öyle hiç de kolay olmazdı… Çıkarken kaptırılan toplar, dahası bazı maçlarda olduğu gibi oyunu kendi sahasında kabul etme anlayışı başlarına bir çorap örebilirdi…
Ya da Uğurcan’ın 83 ve 85. dakikalarda mükemmel çıkardığı o toplardan biri gol olsaydı, sonuç farklı olabilirdi. Trabzonsporlular için kalan dakikalar kolay kolay geçmeyebilirdi.
Dünün iyilerinden Serkan Asan’ın da hakkını teslim edelim. Çok iyi oynadı Trabzonspor’un genç oyuncusu…
‘3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde, birkaç yıl evvel Trabzonspor’un taraftarına en çok ihtiyaç duyduğu dönem, gözünün nuru engelli evladını sırtına alıp Avni Aker’e koşan anne geldi aklıma.
“ Hadi yavrum, Trabzonspor’un bize ihtiyacı var” diyen,
İyi gün dostu Trabzonsporlular, bordo-mavili takımı kaderine terk etmişken,
Trabzonspor’un yanında yer almayı kendine görev bilen anne…
***
Yerinden, yatağından kalkamayan, yürüyemeyen yavrusu 16 yaşında idi o yıllar.
Zaten evladı yerinden kalkabilseydi, konuşabilseydi ve de yürüyebilseydi; anacağından önce varırdı Trabzonsporluların kalbinin attığı yere…
43. Dakikada anladık derbi izlediğimizi; aynı dakika içinde Trabzonspor’un Sörloth, Galatasaray’ın Belhanda ile yararlanamadığı pozisyonlar vardı, geri kalan dakikalara “derbi” demek için kırk şahit gerek!
İlk yarı bordo-mavili ekibin üretken olamamasının en büyük sebebi; sarı-kırmızılı oyuncular, Sosa ile Obi Mikel’in pas yollarını-bağlantılarını iyi kestiler, oyun kurmasını engellediler.
Kalabalık orta sahadan kanatlara bir türlü aktarılamayan toplar ve ileride yalnızları oynayan Sörloth…
Yusuf ile Nwakaeme, kademeli savunma yapan Galatasaray defansı arasında eriyip gittiler, çok etkisizdiler.
Hal böyle olunca işiniz duran toplara kalır ki nitekim öyle oldu…
50. Dakikada kaptan Sosa’nın serbest vuruşta Sörloth’un kafasına nişanladığı, bir başka ifadeyle navigasyona adres girer gibi yolladığı meşin yuvarlağı ağlara gönderen kuzeyin çocuğu oldu yine.
Trabzonspor’un golünden sonra derbinin ateşi yükseldikçe yükseldi! Bambaşka bir ikinci yarı izledik, kaçan goller saymakla bitmez… Bordo-mavili takım onlardan
Önce Sosa’nın hakkını teslim edelim. Sakatlığından ötürü günlerdir ‘oynayacak-oynamayacak’ denilen kaptan, maçtan önce hocasına ‘ne olursa olsun sahada arkadaşlarımla olmalıyım’ diyerek, Trabzonsporluların gönlünü bir kez daha fethetti. Bordo-mavili takımı, onca sakatı ve cezalı oyuncusu olmasına rağmen yukarılara taşıyan, başarılı olmasını sağlayan ruh bu olsa gerek. Örnek oluyor, ders veriyor Sosa...
Maçla ilgili yazacaklarımıza gelince...
Maçın hemen başında Sörloth’un topla gittiği mesafeye, eski-yeni fark etmez bir araç en az bir litre benzin yakardı! Ankaragücü defansının yaptığı hatayı affetmedi, müthiş oynadı, geceye resmen damgasını vurdu Kuzeyin altın çocuğu! 3. gol öncesi yaptıkları da alkışlanacak hareketlerdi.
Bordo-mavili takım Karadeniz gibi; bazen sessiz-sakin, bazen dalgalı, rüzgârlı ve yağmurlu!
Zaman zaman günümüz çağdaş futbolundan kesitler sundu Ünal Karaman’ın öğrencileri. Kanatlardan genç Yusuf ile etkili oldular. Gecenin enlerinden idi Yusuf Sarı...
Orta saha pas
Bünyamin Kahriman ( 24), Serhat Kırkayak (23), Ahmet Muhammed Demirel (21), Mesut Keleş (19). Bu dört
aslan gibi delikanlıya, gece saat 04’te pusu kurdu trafik canavarı Samsun Tekkeköy’de.
Fidan gibi delikanlılar Ankara’da öğrenciydiler. Okuyup büyük adam olacaklardı. Ülkede birbirlerine düşman
kesilenlere, yanlı düşünenlere ders vereceklerdi…
***
Trabzonspor-Fenerbahçe maçı öncesi bir araya gelip, Trabzon’a gitmeye karar vermişlerdi.
Cümle âleme ibret olsun diye, Fenerbahçeli Ahmet Muhammed Demirel’i de Avni Aker’e buyur ettiler.
“ Evlendiğimiz gecenin sabahında takımla Almanya’ya gidecekti. Sabah kalktığında ‘ altınlar bana lazım oldu. Borç vereceğim. Bana verir misin?’ dedi. Ben de sorgusuz sualsiz verdim. Aldı Almanya’ya gitti. Hiç sormadım. Sonradan duydum ki Trabzonspor’a vermiş. Günümüzde böyle vefalı davranışlar yok. Çok gururlu bir insandı. Bilezikleri alamadık Trabzonspor’a gitti. Bilezikler ve üç dolama kordonum vardı. Ben duyduktan sonra da bir şey demedim. Yine olsa yine verirdim. Trabzonspor sevdamıza feda olsun”
Trabzonspor’un efsane oyuncularından Cemil Usta’nın eşi Serpil Usta’nın, gazeteci yazar sevgili Cevat Ocak’ın kaleme aldığı “ Efsane Takımın Efsane Kaptanı Dozer Cemil” adlı kitabında okuduk bu cümleleri.
***
Efsane Cemil Usta, hayata gözlerini yummadan önce bir gazeteye verdiği röportajda şunları söylüyor:
“ … Liverpool’a attığım golü ise hiçbir zaman hafızamdan silemem… Sakatlığım nedeniyle maçtan önce kasıklarımdan iğne olmuştum. Maça çıkmadan Suat ağabeye
Alnından öpülesi Milli Takım oyuncularımızla gurur duyduk…
Büyük iş başardı çocuklar, tarih yazdılar.
Emeğe geçen herkese teşekkürler.
Ülke olarak buna çok ihtiyacımız vardı.
Kolay değil EURO 2020’ye giden yolda oynanan karşılaşmaları unutmak.
Fransa ile oynadığımız maçlar mesela. Hele ikinci maçta son dakikada gelen beraberlik golünün bizlere yaşattığı sevinç ve gol sonrası futbolcularımızın Mehmetçiklerimize yolladıkları asker selamı, hepimize ayrı bir gurur yaşattı. Tüyleri diken diken eden sahnelerdi o anlar.
İzlanda maçında, “eyvah” dediğimiz anda filelere gitmekte olan topa Merih’in kafa ile yaptığı müdahale hafızlardaki yerini hep koruyacak.