‘Evde kal’maya devam ettiğimiz bu günler…
TV’ler geçmişe dair; filmler, diziler, maçlar vb. yayınlarına başlamışken…
Biz de yıllar evvel yayımladığımız Tatar’ın hikâyesine yer verelim istedik…
Buyurun hep birlikte bir kez daha okuyalım…
***
Sene 1981…
Sovyetler Birliği'nin Kızılordu’sunda genç bir askerim.
Türklük yasak, İslam yasak…
***
Müslümanlık hakkında tek bildiğimiz tek; Allah'a inanmak.
Ne namaz, ne oruç diye bir şeyin varlığından haberimiz yok.
İbadet olarak bildiğimiz tek şey erkek çocuklarımızı gizlice sünnet ettirmek. Ama yakalanmayacaksın. Bir Tatar doktor oğlunu sünnet ettirirken yakalanınca 7 ay inşaatlarda duvar işçisi olarak çalıştırıldı. Gerisini siz düşünün artık…
***
Seyahat özgürlüğü yok. Bir yerleşim yerinden diğerine gitmeden ömrünü tamamlayıp ölüyor insanların büyük bölümü.
Televizyon, radyo ve gazete var ama hepsi komünist rejimin yayın organları.
Her gün Osmanlı Topraklarına (Anadolu) kaçma hayalleri kuruyoruz. Bunun olmayacağını biliyoruz ama bizi hayata bağlayan en büyük güç de bu.
***
Günün birinde gazetede, Türkiye'den Trabzonspor diye bir takım D.Kiev ile maç yapmak için Kiev'e geliyor diye bir haber okudum.
Belki Türkiye'yi hiç göremeden ölecektim ama hayatımın fırsatı yakınlarda bir yere geliyordu.
Arka arkaya 2 gece heyecandan ve plan yapmaktan uyuyamadım.
Sonunda bütün cesaretimi toplayarak komutana gittim ve “Komutanım ben koyu bir D.Kiev taraftarıyım, Kiev'e maça gitmek için izin istiyorum” dedim. Tatar olduğumu bilen komutanın yüzü mutlulukla gülümsedi ve izin verdi.
Kiev'e trenle gitmem için düzenlenen izin kâğıdını elime aldığımda kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
***
Geçmek bilmeyen günler sonunda bitti ve trenle Kiev'e gittim. Kendimi stadyumun yanında bulunca daha da cesaret gelmişti. Orada da bir komutan buldum ve durumu anlatarak saha kenarında görev almak istediğimi söyledim.
***
Biz Tatarların çoğu yüzümüzden tanınırız. Türk takımıyla yapılacak bir maçta fanatik D.Kiev taraftarı bir Tatar, Kızılordu komutanlarının yüzünü güldürüyordu ve saha içinde görev almama da izin verildi. Kendimi saha kenarında buldum. Bacaklarım titriyordu.
***
Derken Trabzonspor sahaya çıktı. Isınmaya başladılar. 2-3 Trabzonsporlu futbolcu ısınırken tam önüme geldiler. Aralarında konuşmaya başladılar. Osmanlı torunları birkaç metre önümde konuşuyor ve ben söylediklerini anlayabiliyordum. Bacaklarım artık vücudumu taşıyamıyordu ve heyecandan bayılmışım. Ayıldığımda beni hastaneye götürmek istediler. “Çok iyiyim sadece açım” dedim ve maçı seyrettim.
***
O gün 1-0 yenildik ama Trabzonspor'u kazandım.
Askerliğim bitip Kırım'a döndüğüm günden sonra ilk işim ne yapıp edip bir radyo almak oldu. TRT radyosunu buldum. Radyo sürekli açıktı. Trabzonspor'un hiçbir maçını kaçırmamak için…
Artık seyahat özgürlüğü var. Bir gün inşallah Trabzon'a geleceğim. Sovyet baskısıyla geçen gençliğimde beni ayakta tutan ve hayata bağlayan Trabzonspor’uma ve o takımı kuran şehre şükranlarımı iletmek için..!