MEB, yüz yüze eğitim için 21 Eylül tarihini açıkladı. YÖK ise üniversitelerin 1 Ekim’den sonra ders başı yapabileceklerini duyurdu! Yani, üniversiteler en erken 1 Ekim’de açılabilecek.
Her üniversite, fakülte ve program bazında, salgının seyrine göre, farkı uygulamalar ve hibrit eğitim (yarı yüz yüze, yarı uzaktan) yapabilecek!
Peki ya yurtlar?
Onlardan şu an için ses yok!
Süreç uzar mı? Her şey mümkün!
Temizlik, maske, sosyal mesafe kurallarına uyarsak öteleme olmaz, her şey bir an önce yoluna girer!..
Alarm zili
Sağlık Bakanı Koca’nın açıklamaları alarm zillerinin çaldığının çok net bir göstergesi!
“Gerekli önlemleri almazsak, kontrol edilemez bir tablo ile karşı karşıya kalabiliriz” diyor ve ekliyor: “Tedbirlere riayet, maalesef hâlâ istediğimiz noktada değil. Böyle giderse ağır tedbirlere dönmemiz gerekebilir!”
MEB’in ve YÖK’ün yüz yüze eğitimi ötelemesi biraz da bu yüzden!..
Peki, bizden istenen ne?
Atla deve değil.
Çok basit istekler.
Temizlik, Maske, Mesafe!
Bunları yapmak her şeyden önce bir vatandaşlık görevi.
Kendinizi ciddiye almıyorsanız bile, çocuklarınızı, diğer yakınlarınızı ve ülkenizi ciddiye almak zorundasınız.
Aksi yönde davranmaya hiç ama hiçbirimizin hakkı yok.
Kuralları her kim yerine getirmiyorsa, büyük bir vebal altına giriyor ki, bunun manevi sorumluluğu çok ağırdır!..
Yüz yüze eğitim!
MEB’in uzaktan eğitime yönelik kararını eleştiren de var ama çok değil.
MEB’e asıl eleştiri, gerekli ve hızlı adımları zamanında atmadığı ya da atamadığı için!
Koca yaz geçti ortada senaryoların ötesinde neredeyse hiçbir şey yok!..
Yüz yüze yerine uzaktan eğitim,
Yeni derslik yerine sınıfları seyrekleştirme,
Toplu açılma yerine kademeli açılış,
Kadrolu yerine ücretli öğretmen,
Sınıf tekrarı yerine herkesi geçirme,
Sınavlarda içeriği azaltıp süreyi uzatma,
Ek bütçe yerine dar bütçe…
Hepsi de dahiyane fikirler mi yoksa günü kurtarma projeleri mi yeniden sorgulamakta yarar var!
Dayatmalar, öneriler?
MEB, bu noktada daha dışa dönük olmalı ve her türlü öneri ve eleştiriyi ciddiye almalıdır.
Hemen her gün bize yüzlerce mesaj yağıyorsa, MEB’e binlercesi gidiyordur ve eminim ki içlerinde çok önemli saptamalar ve öneriler vardır.
İşte onlardan ikisi:
Sınıf mevcutları!
“15 senelik sınıf öğretmeniyim. Milli Eğitim Bakanlığı 1. sınıf kayıtlarında e-okul sisteminde bir şubedeki öğrenci sayısı 30’u geçmeden ikinci şubeyi açmıyor.
Örneğin, 58 tane 1. sınıf kaydınız var. Siz bunu pandemiden dolayı üç şube yaparak sınıfları 1/A şubesi 19, 1/B şubesi 19, 1/C şubesi 20 öğrenci şeklinde yapmak istiyorsunuz. Lakin e-okul sistemi bu sayıyı ancak iki şube yaparak sınıfları 29’ar kişi yapıyor.
Bu durum 2017 senesine kadar 25 öğrenci ile sınırlıydı. Hatta 4+4+4 sisteminde, 10 öğrenciye bile bir şube açtırmıştı. Sonra birden sayı bandını 30 yaptı.
Bu durumda birçok sınıf öğretmeni norm fazlası oldu ve olmaya da devam ediyor.
Şu pandemi durumunda bile bu düzeltilmedi. Hem sınıflar kalabalık oluyor hem de öğretmenler norm fazlası oluyor. Benim çalıştığım ilçede, 32 sınıf öğretmeni norm fazlası. İşin vahim tarafı ülkenin her yerinde bu uygulama farklı yönlere çekiliyor.
Bunu yapma sebepleri devletin kasasını düşünmeleriymiş. Tasarrufa nedense hep eğitimden başlanıyor!..”
Uzaktan eğitim!
“Uzaktan eğitimin sağlıklı oluşabilmesi için bence her öğretmen okula gitmeli.
Boş sınıfta tahtasının başında ders programına göre dersini anlatmalı.
Kamera sistemi sınıflarda oluşturulmalı.
Öğretmen öğrencileriyle bilgisayar ekranından iletişim halinde olmalı.
Çoğu öğretmenin ev ortamında ders anlatma koşullarının uygun olmadığını düşünüyorum. Bu şekilde üzerimize düşen görevi daha verimli yapacağımıza inanıyorum...”
Özetin özeti: Çareyi, uzaklarda değil kendimizde arayalım!..