Günlerdir kaldırılan 150, 180 barajını konuşuyoruz.
Peki, ya asıl konuşulması gereken üniversitelerimiz?
Onlar olmadan büyük ve güçlü Türkiye sevdamızı asla gerçekleştiremeyiz.
Bu yüzden, Cumhuriyet tarihi boyunca, hangi lidere sorarsanız sorun, en büyük projelerinin başında üniversiteler geliyordu.
Peki, üniversiteler bu misyonlarını yeterince yerine getirebildiler mi?
Çok çaba gösterdiler, çok yaralar aldılar, içlerine kapandılar ama hâlâ en büyük umudumuz, yine onlar.
Çünkü bilim, teknoloji, araştırma, inovasyon ve en önemlisi de üretim olmadan geleceği yakalamamız mümkün değil!..
Bu yüzden, onları her fırsatta hırpalamak yerine daha da güçlendirmeliyiz.
Üniversitelerimizi her türlü dış etkenden korumak ise çocuklarımız ve ülkemizin geleceği açısından hepimiz için anayasal bir görev olduğu kadar vicdani bir sorumluluktur.
Teknoparklar?
Gelecek için üniversiteler kadar önemli bir diğer kurum ise son yıllarda sayıları giderek artan teknoparklardır.
Bilim ve teknolojiyi katma değeri yüksek ürünlere dönüştürmenin yolu oradan geçiyor.
Üniversitelerimizin yanı sıra büyük kentlerimizin olmazsa olmazı haline gelmekte olan teknoporklar, çocuklarımıza bırakacağımız en büyük miraslardan biri olacak.
Araştırma deyince, Sabiha Gökçen Havalimanı’nın hemen yanında kurulan devasa İstanbul Teknopark’ta ve yine aynı şekilde ODTÜ- İTÜ-YTÜ ve diğer teknoparklarda ne oluyor, duyanınız, bileniniz, ziyaret edeniniz var mı?
Müthiş yatırımlar yapıldı, müthiş araştırmalar gerçekleşiyor, peki ya sonrası?
Kaçımız gidip ziyaret etti, kaçımız işimizi büyütmek için gidip onlardan destek istedi, kaçımız herhangi bir sorunla karşılaştığımızda gidip onların birikiminden yararlandık?..
Araştırma üniversiteleri
Dünya geneline bakıldığında üniversitelerin birbirinden çok farklı misyon ve vizyonları var.
Kimileri araştırma üniversitesi, kimileri bölgesel kalkınma için lokomotif üniversiteler, kimileri de istihdama yönelik meslek kazandıran üniversiteler.
Birini diğeriyle kıyaslamak ya da hepsini aynı kefede değerlendirmek hataların en büyüğü olur.
Yekta Hoca’nın YÖK Başkanlığı döneminde bu konuda epeyce yol alındı. Kalite adına ciddi adımlar atıldı. Umarız kalıcı olur.
TÜBİTAK
Bilim ve araştırma denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biri de TÜBİTAK.
Hasan Mandal ile birlikte adeta yeniden doğdu. Yerli aşı konusunda kat ettikleri yol, dünya ölçeğinde bile inanılmaz boyutlarda. Son dönemde Türkovac’la bir kez daha vitrine çıktılar ve arkası çok daha güçlü bir şekilde geliyor.
Bilim için bilim yerine güncel sorunlara çare için bilim üretmeye başladılar ki asıl olması gereken de zaten buydu!
Geriye baktığımızda daha pek çok soruna yönelik araştırma projeleri ve o projeleri hayata geçirecek genç bilim insanları için de ayrı yatırım programları var.
Savunma sanayiinde gerçekleşen yenilikçi projeler de gurur verici.
Günü kurtarmaya yönelik popülist adımlarla keşke onları gölgelemesek.
En önemlisi de yapılanları da en azından yapılmaması gerekenler kadar sahiplenebilsek. İşte o zaman taşlar sanki daha bir yerli yerine oturacak.
Özetin özeti: Eğitim, bilim, teknoloji, inovasyon ve en önemlisi de katma değeri yüksek, sürdürülebilir bir kalkınma, sabır, ciddiyet, kararlılık, liyakat ve topyekûn seferberlik gerektirir. Peki biz buna yani bilim ve üretim toplumu olmaya hazır mıyız?..