Önceki gün, Dünya Toprak Günü’ydü.
Ne olmuş yani diyen çok çıkacaktır.
Zaten öyle olduğu için yaşam koşulları her geçen gün daha da zorlaşıyor.
Kirlenen sadece toprak değil, hava ve su da farklı değil.
Oysa onlar yaşamın olmazsa olmazları.
Önemini ancak onları kaybettiğimizde mi anlayacağız!
Israrla sınavlar ve diploma için değil “yaşam için eğitim” dememizin nedeni bu.
Peki, toprağı, suyu, havayı canımız gibi korumayı hangi derslerde öğretiyoruz?
Bırakın diğer günleri, Dünya Toprak Günü’nde kendi adımıza ne yaptık?..
Toprak deyip geçmeyin. Sürdürülebilir bir yaşam onsuz mümkün değil.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) toprağa ilişkin tespitleri bu konuyu ciddiye almamıza vesile olur:
Toprak, gezegenimizin biyolojik çeşitliliğinin veya yer yüzeyinde yaşayan her dört canlıdan birinden fazlasına ev sahipliği yapmaktadır.
Karasal biyoçeşitliliğin neredeyse yüzde 50’si toprakta yaşar veya hayatlarının bir kısmını toprakta geçirirler.
Topraktaki organizmalar yaşamını sürdürmek için koordineli bir çaba içinde 7/24/365 çalışarak toprağa canlılık katmaktadırlar.
1 kaşık toprakta, dünyadaki insan sayısından ve canlı türlerinden daha fazla organizma bulunmaktadır.
Tür zenginliği, daha besleyici ve daha güvenli gıda üreten sağlıklı bir toprağın temel bir bileşenidir.
Dünya nüfusu günümüzde 8 milyar ve 2050’ye kadar neredeyse 10 milyara ulaşacak. Bu, gıda talebi üzerinde çok ciddi baskı oluşturacaktır.
Toprak organizmaları bitki büyümesini destekler ve tarımsal üretimi iyileştirir.
Gıdaların yüzde 95’i topraktan sağlanır. Ancak dünya topraklarının yüzde 33’ü hâlihazırda bozulmuş durumda ve yüzde 90’dan fazlasının da 2050 yılına kadar bozulacağı beklenmektedir.
Arazi ve toprak bozulması, küresel gıda güvenliği ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine (SKH’ler) ulaşılması için büyük bir tehdit oluşturuyor -dünya çapında en az 3.2 milyar insanın refahını tehlikeye atıyor.
Toprak organizmaları aynı zamanda ilaç kaynağıdırlar ve insan sağlığını destekler. Bu bağlamda toprak organizmaları ve kimi bileşikleri doğal bir eczanedir. Enfeksiyonlarla savaşmamıza yardımcı olması için aldığımız antibiyotiklerin çoğu toprak mikroorganizmaları kullanılarak yapılır.
Toprak organizmaları, kirleticileri parçalayarak veya çıkardıkları salgılar ile toprak kirliliğinin giderilmesine katkıda bulunur.
Toprak organizmaları başta mikoriza mantarları toprakta karbonun depolanmasını sağlayarak iklim değişikliğine uyum sağlama ve hafifletmesi konusunda kilit bir rol oynar.
Toprak biyoçeşitliliği, şu anda karşı karşıya olduğumuz birçok küresel soruna doğa temelli bir çözüm sunmaktadır. Biyoçeşitlilik toprak canlıları arasında sağlıklı gelişim sağlamaktadır. Ancak, erozyon, kirlilik ve yüzey sızdırmazlığı ve kentleşme nedeniyle sürdürülemez toprak yönetimi uygulamaları nedeniyle biyoçeşitlilik büyük tehlike altına girmektedir.
Çevre kirliliği, doğal alanlarda yapılan değişiklikler ve iklim değişikliği etkileriyle 1970’ten bu yana doğal hayatta canlı popülasyonu yüzde 60 azaldı. Bir milyon canlı türünün nesli tükenme tehlikesi altında. Denizlerdeki mercanların 30 yıl içinde yok olma tehlikesi altında olduğu biliniyor.
Bütün bu olup bitenleri seyretmenin, ah, vah demenin ötesinde ne yapıyoruz?
Çocuklarımıza bırakacağımız en büyük miras, beton yığınları, değerli kâğıtlar değil, her şeyden önce yaşanabilir bir doğa olmalıdır.
Özetin özeti: Dünyamızın ekosistemini bozduğumuzda geriye dönüşün mümkün olmayacağını, okulda değilse nerede, şimdi değilse ne zaman öğreneceğiz?..