Adeta körler, sağırlar çağı yaşanıyor. Kimse kimseyi görmüyor, dinlemiyor, kimse kimseyle diyalog kurmuyor.
Görülmeyen, dinlenmeyen ve en önemlisi de ciddiye alınmayanların en başında da gençler geliyor.
Herkes Z kuşağını konuşuyor ama “Peki, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?” diye soran yok.
Enerjilerini, sabırlarını, heyecanlarını, hayallerini köreltmek için elimizden geleni yapıyoruz ama onların dik ve onurlu duruşlarını göreni, saygı duyanı ara ki bulasınız.
Görmedikleri, yaşamadıkları, çekmedikleri çile kalmadı derken, peş peşe yaşanan krizler de tuzu biberi oldu.
Evet, çabuk sıkılıyorlar, öfkeli ve mesafeliler ama niye böylesiniz diye soran da yok.
Ebeveynler de dâhil tüm yetişkinler onlardan şikâyetçi, onlar da kendilerini anlamama konusunda direnen herkesten şikâyetçi.
Peki, bu işin sonu nereye varır?
Sağlıklı bir öngörüde bulunmak her zaman zordu ama sanki şu günlerde çok daha zor.
Dayatmalara karşılar, sosyal medyada her şeyi, sorgulamadan kabullenmeleri mümkün değil.
İlgilerini çeken konularda detaycılar ama ilgi alanlarına girmeyen konular umurlarında bile değil.
Eksileri yok mu?
Kimin yok ki!
Görmeyelim ya da sineye mi çekelim?
Elbette hayır ama harcamak için değil de kazanmak için mücadele verirsek, bu herkesin yararına olur.
Eskilerin, “Anne, baba olunca anlarsın” diye bir sözü var.
Çoğu o potaya girdi ya da girmek üzere.
Bakalım kendi çocuklarıyla nasıl bir etkileşim içerisinde olacaklar.
Protest kişilikleri aynen devam mı edecek yoksa onlar da “Böyle gelmiş, böyle gider” diyenler kervanına mı katılacaklar, hep birlikte göreceğiz.
Gençler, özellikle de Z kuşağı gençliği çok çekti.
Ne olur onlara daha fazla yüklenmeyelim.
Başta istihdam olmak üzere hemen her konuda önlerini açalım.
Soran, sorgulayan, araştıran, üreten, büyük düşünen, girişimci bir gençlik istiyoruz diye hep söylemiyor muyuz?
Ne olur artık, onlara bu fırsatı tanıyalım.
Hobi yoksa…
Öğrenci denince akla hep ders ve akademik başarı geliyor.
Spor, sanat, oyun ya da diğer etkinlikler yok gibi.
Yıldız takımlar sporcu bulamıyor, sanata yöneleni ara ki bulasınız, oyun oynayacak çocuk da sokaklar da artık kalmadı.
Abartılı gibi gözükse de sınav odaklı eğitim ve dijital bağımlılık sonucu gelinen son nokta bu.
Çağdaş eğitim sistemlerinde akademik eğitim kadar ders dışı etkinlikler de çok önemli. Yarım gün okul, yarım gün etkinlik olmazsa olmaz kurallardan biri.
Bizde ise bırakın seçmeli dersleri, spor ve sanata yönelik derslerde bile test çözülür hale geldi.
Sınavlar yüzünden çocuklar çocukluğunu, gençler de gençliğini yaşayamıyor.
Oysa ders dışı etkinlikler de en az dersler kadar önemli ve çok daha önemlisi, zamanında yapılıyor olması kadar, sürdürülebilir hale gelmesi gerekir.
Çocuk, genç ya da yetişkinler olarak baktığımızda hobisi olanların sayısı, oransal olarak, ideal ortalamaların çok altında. Oysa hobiler yaşamın rengi ve yaşam kalitesini yükselten en önemli detaylar.
Eğitim söz konusu olduğunda keşke bu ayrıntıları da biraz olsun düşünebiliyor olsak ama nerdeee…
Bir an için başkalarını bırakıp kendimize bakalım.
Mum dibine ne kadar ışık veriyor, onu sorgulayalım.
Peki, sizin ya da çocuklarınızın hobileri neler?
Hangi sıklıkta yapıyorsunuz ve onlara ne kadar zaman ayırıyorsunuz?
Sürdürülebilir hale getirebildiniz mi yoksa fırsat buldukça mı yapıyorsunuz?
Keyif alarak mı yapıyorsunuz yoksa olanla mı yetiniyorsunuz?
Yeni açılımlar düşünüyor musunuz?..
Hepsi de zor sorular.
Daha önce de sorduk ama ya duymazlıktan gelindi ya da görmezden!
Neden mi? Ucu bize de dokunacak da o yüzden.
Bu arada gelinen noktanın özeti için öğretmen atamalarında branşlara göre dağılıma bakın yeter de artar!..
Özetin özeti: Dünkü yöntemler çare olmadığına göre yenilerini arama zamanı hâlâ gelmedi mi? Eğitimi de tıpkı gençler gibi yakından izlemek gerek...