Çok sık yapılan karar değişiklikleri insanı yoruyor.
Bu yüzden uzun uzadıya düşünüp bir defa karar vermek, en doğru olanı.
Ama bizim gibi tez canlı uluslarda, özellikle de Akdeniz kuşağındaki ülkelerde, ne söyleseniz boşuna. Önce yapar ya da konuşur, sonra düşünürüz.
Atalarımız, boşuna kervan yolda düzelir dememişler. Navigasyon aletleri gibi anında yeni rota oluşturur, hiçbir şey olmamış gibi yola devam ederiz.
Pandemi döneminde eğitimde çok fazla karar değişikliği oldu. Kimi zorunluydu kimi de öngörüsüzlükten kaynaklandı. Bize özel bir durum mu? Kesinlikle hayır. Dünyanın her tarafında ve özellikle de Akdeniz ülkelerinde tez canlılığın getirdiği bu hızlı karar alma kültürü, görünen o ki daha uzun süre aç/kapa düzenini devam ettirecek.
Mağduriyetler
Zor bir dönemden geçiyoruz.
Diğer sektörler bir yana eğitimde mağdur olmayan yok gibi.
Öğretmenler de mağdur öğrenciler de.
Okul sahipleri de mağdur veliler de.
Yemek ve servis hizmeti sunanlar da mağdur o hizmeti alanlar da.
Yayıncılar da mağdur, kurs alıp, verenler de.
Okul öncesi de mağdur üniversiteler de...
Suçlu ya da kabahatli arayarak bir yere varamayız, çünkü herkesin kendine göre gerekçeleri var. Ama haklı ama haksız. Bu noktada önemli olan, kuralların doğru konulması ve adil bir şekilde uygulanması.
Velileri en çok rahatsız eden farklı uygulamalar ve bazen de kendilerinin “enayi” yerine konulması!
Her şeyin altında kasıt aramamak gerekir. Bu yüzden masanın neresinde oturuyor olursak olalım, mutlaka empati yapalım. O durumda ben olsaydım nasıl davranırdım, nasıl tepki gösterirdim diye öngörülerde bulunalım, ona göre hareket edelim.
Öyle ya da böyle bu zor günler de sona erecek. İşte o zaman hâlâ birbirimizin yüzüne samimiyetle bakıyor olmalıyız. Hele ki çocuklarımızın ve eğitim kurumlarımızın geleceği söz konusu ise!..
Pandemi nedeniyle yaşanan zorluklar, sadece bizde değil, dünyanın hemen her yerinde fazlasıyla tartışılıyor. Devletler, bilim insanları ve diğer paydaşlar, elinden geleni yapmaya çalışıyor ama bir yere kadar.
Bu yüzden bazen devletten ya da başkalarından beklediklerimizi, kendimiz yerine getirelim.
Eleştiri haklarımız saklı kalmak kaydıyla, taşın altına elimizi koyalım. Sorunları çözelim, yeri geldiğinde eteğimizdeki taşları dökeriz.
Amaç bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek olmalı!..
Kırıcı değil yapıcı
Hemen her gün yüzlerce mesaj geliyor.
Hemen hepsi de hüzün ve isyan dolu.
Sorunlar, çözülemeyecek sorunlar değil ama sihirli dokunuşlar gerekiyor.
MEB, YÖK ve ÖSYM, bu zor süreçte, daha aktif bir rol alarak minik dokunuşlar gerçekleştirebilir. Böylece ne veliler mağdur olur ne de kurumlar yıpranır.
Kriz yaratan konularda, makul noktalar mutlaka bulunur, bulunmalı da! Ama nedense, hiç kimse bu sorumluluğu almak istemiyor!..
İşte son aylarda sıkça yaşanan mağduriyet konularından biri ve yaşananlar:
“12. sınıfa giden kızım var. Geçen sene ikinci dönem üniversite hazırlık kursuna yazdırdım. İki ay gitti, salgından dolayı kurs kapandı. Buna rağmen gidemediği ve yüz yüze eğitim almadığı kursa, aranıp sorulmamasına rağmen icra, avukatlık faiz masraflarıyla birlikte ödeme yaptık. Neymiş online eğitim verilmiş! Biz belki bizden yarısını alırlar diye umarken, ne yarısı, bir de faiziyle aldılar.
Bu sene, başka kursa verdik, yine salgın ve yine ne kurs ne de okul var! Her şey online. Şimdi de Bakan çıkmış, ‘Tüm müfredattan sorumlusunuz’ diyor.
11. sınıf 2. dönem yok. 12. sınıf ilk dönem yok. Daha 11. sınıfın telafisi düzgün verilmedi. Online dersler yarım saat, yüz yüze olsa 40 dakika olacaktı, bu kadar eksik varken, nasıl tüm müfredattan sorumlu olurlar, bunu anlamak mümkün değil.
Bakanlık, ne yüz yüze eğitim için kurslara para ödeyip online eğitim aldığımızda yanımızda oldu ne de girilecek sınavda müfredat konusunda yardımcı oluyor.
Bir de özel okulların şişirilmiş ortalama puanları yüksek, devlet okullarının ise düşük. Bu ne adaletsizlik? Bir anne olarak hakkımı helal etmiyorum.”
Özetin özeti: Sorun çok ama hiçbiri çözülemeyecek sorunlar değil. Yeter ki asıl işi bu olanlar topu taca atmasınlar!..