Özel okul ücretleri aldı başını gidiyor.
Yıllık zam oranları yüzde 100’ü çoktan aştı.
Öğrencilerin öğrenime başladıkları yılın ücretleri ile mezun oldukları yılın ücretleri arasında derin uçurumlar var.
Bu durumdan veliler de rahatsız, okul sahipleri de.
Yapılan her zam öğrenci kaybına neden oluyor. Bu da özel okulları kara kara düşündürüyor.
İlk ve orta dereceli okullarda durum böyle de üniversitelerde farklı mı?
Durum onlarda daha da vahim.
Adları ve statüleri her ne kadar “vakıf üniversitesi” olarak gözükse de birkaçı dışında tamamına yakını adeta özel üniversite gibi hareket ediyor, YÖK de sadece seyrediyor.
Özel öğretim kurumlarındaki öğrenim ücretleri, aradaki kur farkına rağmen pek çok ülkeden çok daha pahalı hale geldi.
Peki, özel okullar olmamalı mı?
Daha iyi bir eğitim için elbette olmalı ama ücretleri de makul seviyelerde tutulmalı.
Bu konuda tek fedakârlık velilerden bekleniyor, tüm yük onların sırtına yükleniyor.
Oysa dünya üniversitelerinin ekonomik modellerine bakıldığında devlet, özel okul sahipleri ve üniversiteler yükü eşit oranlarda paylaşıyor.
Nasıl mı?
Devlet, üzerindeki eğitim yükünü azalttığı için daha az vergi alıyor; özel okul sahipleri, temel yatırımlarını ve bursiyer öğrencilerin yükünü velilerin sırtına yüklemiyor; üniversiteler de bilim ve teknoloji üreterek bütçelerinin önemli bir kısmını kendileri karşılıyor.
Bizdeki mali yapılanma ise tek ayaklı. Yükü ya tümüyle devletin sırtına yüklüyoruz ya da velilerin.
Bu da bindiğimiz dalı kesmek anlamına geliyor ki bu devran böyle devam etmez, edemez ve en önemlisi de eğitimde kaliteyi yükseltmez!..
Rekor üzerine rekor
Halkımızın ve gençlerimizin eğitim sevdası dünden bugüne hiç azalmadı, tam aksine, hep arttı.
Pek çok ülke üniversitelerine kaydedecek öğrenci bulamazken, eğitime ayırılan kaynaklar, öğrenci sayıları ve kişi başına düşen öğrenim süreleri giderek azalırken bizde sürekli artması takdire şayan.
Bu isteği ve heyecanı doğru yönlendirebilirsek, geleceğe yönelik olarak yaptığımız en büyük yatırım bu olur.
Üniversitelere bu yıl 3.5 milyon başvuruyla tüm zamanların rekoru kırılmış.
Müthiş bir rakam. Peki ya sonrası?
Bu adaylardan ne kadarı üniversiteye girecek, ne kadarı mezun olacak ve en önemlisi de kaçı öğrenim gördüğü alanda iş bulabilecek?..
Bu sorunun doğru cevabını bulduğumuzda emin olun gelecek bugünden çok daha farklı olacaktır.
Yeni düzen şart!
Anaokulundan üniversiteye, öğretmenden bilim insanı yetiştirmeye, üretim odaklı eğitimden istihdama, öğrenim ücretlerinden burslara, kariyer basamaklarından öğrenci değişimine, meslek yelpazesinden modüler eğitim sistemlerine, eğitimi ve paydaşlarını ilgilendiren hemen her alanda ciddi reformlar gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Bunu bir asır önce onca savaş yoğunluğuna ve yoksulluğa rağmen başardıysak, bugün de başarabiliriz. Başarmalıyız da. Çünkü neredeyse 40 yıldır sınav odaklı eğitimin köleleri haline geldik ve gençlere diploma kazandırmanın ötesine geçemiyoruz!..
İşte tam da seçimler öncesinde biraz da bu konuların konuşulması gerekmez mi?
Hangi parti, hangi ittifak çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği konusunda ne düşünüyor, ne öngörüyor?
Keşke sonu “cek”, “çak”la biten cümleler yerine ekonomik konularda olduğu gibi somut projelerini ve Bakan adaylarını açıklasalar da veliler, öğretmenler ve öğrenciler oylarının rengini ona göre şekillendirseler.
Siyasetin önceliği, seçmenlerin istekleridir. Eğer biz ille de eğitim, daha iyi eğitim, istihdam ve refah dersek, onların konuşacakları konuların en başında bunlar gelecektir.
Ne olur artık bunu yapalım, onları bu noktaya çekelim.
Niye mi?
Demokrasi, refah, hukuk, istihdam, mutluluk, özgürlük, huzur ve daha iyi bir gelecek için.
Özetin özeti: Sandığa başkaları için değil kendimiz için gitmeliyiz. Birinci önceliğimiz de ülkemiz ve çocuklarımızın geleceği olmalı. Bizi biz ciddiye almazsak, kimse almaz!..