Öyle bir noktaya geldik ki sanki dünya batsa umurumuzda değil.
Son yıllarda çok büyük felaketler yaşadığımız için hemen her konudaki duyarlılığımızı mı kaybettik, yoksa değişen hiçbir şey olmayacağı için “Saldım çayıra, Mevla’m kayıra” misali hepten boş mu verdik?
Pandemi, deprem, doğal felaketlerin her türlüsü ve şimdi de küresel ısınma!
Ekonomideki dalgalanmalar, işsizlik, enflasyon, hayat pahalılığı…
İç ve dış göçler, ardı arkası kesilmeyen mülteciler…
Silahlanma, cinayetler, tüketim çılgınlığı, sosyal medya bağımlılığı…
Seçimler, seçimler, seçimler…
Duyarlılığımızı kaybettiğimiz en önemli alanlardan biri de eğitim.
Bir zamanlar Erzincan Hukuk Fakültesi’ne Ziraatçı dekan atandı diye kıyametler koparken, şimdi Boğaziçi Hukuk’u bir Fizikçinin yönetmesi hiç ama hiç kimsenin umurunda değil.
Üniversiteye girmek için başvuruda bulunan yarım milyon adayın birkaç ay sonra yapılan sınava girmemesi, 100 binden fazla adayın sıfır çekmesi, bazı okul mezunlarının hormonlu notlarla yüz binlerce adayın önüne geçmesi, fen liseleri başta olmak üzere en iyi liselerin öğrencilerinin bile kayıtlarını artan bir şekilde açık liseye aldırmaları, “Son bir yılda 200 bin test çözdüm” diyen öğrencilerin hiç kimseyi şaşırtmaması, asgari ücretin üçte biri kadar bile maaş almayan ücretli öğretmenler, hâlâ kayıt yaptıracak okul bulamayan öğrenciler, emekli ikramiyesinden çok daha yüksek öğrenim ücretleri, nedense artık hiç kimseyi ilgilendirmiyor!
İlgilendiriyor olsa iki laf eden çıkmaz mıydı?
Verdiği paranın karşılığını alıp almadığını sorgulamaz mıydı?
Peki, bu kadar duyarsızlaşmanın kime ne yararı var?
Hiç kimseye!
Bu yüzden bir an önce silkelenmeliyiz.
Soran, sorgulayan eğitim
Araştıran, soran, sorgulayan, milli ve manevi değerlerine sahip çıkan, üreten, paylaşan, ortak paydalarımızda kenetlenen bireyler yetiştirmek, olmazsa olmazlarımızın en başında gelmeli.
Neden mi?
Doğruları, yanlışları sorgulayıp yanlışa dur demek için.
Neden mi?
Üretmeden tüketmenin bir çılgınlık olduğunu anlamaları için.
Neden mi?
Bizi biz yapan değerleri kaybettiğimizde beka sorunu yaşayacağımız için.
Neden mi?
Bize miras bırakılan ülkemizi, bizden sonraki nesillere çok daha iyi teslim etmek için.
Doğru eğitim?
Eğitimin hem ülkeler hem de bireyler için anayasal hedefleri vardır.
Dünyanın neresine giderseniz gidin, her bireyin öncelikle iyi insan, iyi yurttaş olmaları beklenir.
İlgi, yetenek, beceri ve istekleri doğrultusunda hiçbir fark gözetmeksizin hepsine eğitimin en iyisi verilmesi arzulanır.
Biz bu konuda hem millet hem de devlet olarak çok yol kat ettik.
Hem aile hem de devlet bütçesinden en büyük pay eğitime ayırılıyor.
Yemeyiz, içmeyiz, tatile gitmeyiz, yeni bir şey alırken on kere düşünürüz ama çocuğumuzun geleceği söz konusu olduğunda hiçbir şeyi esirgemeyiz, fedakârlığın en büyüğünü yaparız.
Peki, yapılan onca özveri ve beklentiler ile gelinen nokta birbiriyle ne kadar örtüşüyor?
Daha da önemlisi, duyarsızlığımızın bugün bu noktaya gelmesinde eğitim sisteminin, sınavların ve günde 600, yılda 200 bin test çözmenin bir etkisi olabilir mi?
Zor sorular bunlar.
Düşünmektense, sorgulamaktansa, zaman kazanmak için önce topu taca atmayı yeğleriz, sonra da unutup gideriz.
Özetin özeti: Eğer ille de eleştirecek ve çuvaldızın en büyüğünü batıracak bir kabahatli arıyorsak, işe önce kendimizden başlamak gerekmez mi?..