Bilim insanları içinde bulunduğumuz yüzyılın “Pandemi Yüzyılı” olduğunu defalarca açıklamışlardı.
Afetleri, salgınları ve savaşları görünen o ki durduramıyoruz.
O halde yapılacak tek şey var.
O da riskleri olabildiğince azaltmak ve onlara hazır olmak.
Peki, bunu bugüne kadar gerçekleştirebildik mi?
Evet demek abartılı olur.
O zaman şapkamızı önümüze koyup düşünme zamanı geldi de geçiyor.
Bu konuda hem çok dezavantajlıyız hem de büyük avantajlarımız var.
Jeopolitik olarak her konuda çok riskli bir bölgedeyiz ama olup bitenler hakkında binlerce yıllık bir bilgi birikimimiz var.
Dünü doğru analiz eder, doğru planlama yapar ve bir yol haritası çizersek, gelecekte yaşayacağımız felaketlerin boyutu ne olursa olsun bu denli büyük yıkımlar ve acılar yaşamayız.
Peki ne yapmalıyız?
Yaşanan tüm acılardan dersler çıkartarak aklı, bilimi ve en önemlisi de yaşam odaklı eğitimi öne çıkartmalıyız.
Neden mi eğitim?
Her ne önlem alırsak alalım, onu sürdürülebilir kılacak, referansı akıl ve bilim olan iyi insanları, iyi yurttaşları, iyi bir eğitimin dışında hiçbir şekilde yetiştiremeyiz.
Tarih boyunca bunun çok örneklerini gördük, görmeye de devam ediyoruz.
İyi insan, iyi yurttaş yetiştirmek yeterli mi?
Elbette değil.
Yine akıl, bilim ve yaşanmışlıkları referans alan doğru önlemler alınması, doğru organizasyonların yapılması ve en iyi şekilde denetlenmesi ve tüm bunların tek elden yürütülmesi gerekir.
Milli Afet Bakanlığı işte bu yüzden önemli.
Tıpkı Milli Savunma ve Milli Eğitim gibi bu da bir beka sorunu.
Doğru olarak ele alınmadığı ve yeterince önem verilmediğinde nelerin olabileceğini fazlasıyla gördük, yaşadık, acılar çektik.
Dünden bugüne yaşananlar ve yaşadıklarımız bize şunu gösterdi:
Devletin ve diğer kamunun tüm sorumlulukları aynen devam etmeli ama onları partiler üstü bir konumda eşgüdüm içerisinde organize edecek olan ‘Milli’ bir bakanlık şart.
Öyle bir bakanlık olmalı ki devletin, milletin, hükümetin ve diğer tüm ilgili kurumların ombudsmanı olmalı. Her türlü yaptırım gücüyle donanmalı, gerektiğinde herkese, her kuruma hesap sorabilmeli.
Böylesi ‘Milli’ Bakanlar, daha önce de sık sık dile getirdiğim gibi, ya direkt halk tarafından seçilmeli ya da Meclis’in üçte iki oyuyla göreve gelmeli ki o arzulanan zor görevleri layıkıyla yerine getirebilsinler!
Peki, bu mümkün mü?
Mümkün olmalı ya da yerine çok daha farklı çözümler üretilebilmeli. Yoksa benzer acılar yaşanmaya devam eder. Bunu da kesinlikle hak etmiyoruz.
İstanbul
İstanbul Valiliği, “20 Şubat 2023 Pazartesi günü itibarıyla, riskli 93 okul ve eğitim kurumumuzdaki öğrencilerimiz depreme güvenli okullara nakledilerek, eğitim öğretim görmeye devam edeceklerdir” açıklamasını yaptı. Söylenecek çok söz var ama hiç yoktan iyidir. En azından bir adım atılmış oldu.
Özetin özeti: Yapacak daha o kadar çok iş var ki…