'Asrın felaketi’ konusunda çok uyarılar yapılmıştı ona rağmen hazırlıksız yakalandık.
Pek çok ilimiz yerle bir oldu, on binlerce insanımız yaşamını yitirdi.
Ülke olarak yüreğimiz kan ağlıyor.
Keşke şöyle yapılsaydı, keşke böyle yapılsaydı, bu olanlar olmazdı diye başlayan cümlelerin ardı arkası kesilmiyor.
Elbette birinci önceliğimiz hâlâ enkaz altında olanları kurtarmak, yaraları sarmak ve en kısa zamanda hayatı normale döndürmek.
Peki ya sonrası?
1999 sonrasında hayata geçiremediğimiz önlemleri şimdi alacak mıyız?
O hep sözü edilen “milat” artık başlayacak mı?..
Neden İstanbul?
İstanbul, tarihten gelen pek çok özelliğinin yanı sıra jeopolitik durumu ve en önemlisi de 20 milyona yakını nüfusuyla Türkiye demektir.
İstanbul’da yaşayıp da Anadolu ile bağı olmayan yok gibidir.
Allah korusun, İstanbul’a bir şey olursa evine ateş düşmeyen kent, köy, kasaba kalmaz.
Etkilenen de sadece İstanbul ekonomisi değil, tüm ülke olur.
Peki o zaman, her an olabileceği ve İstanbul’un en az yarısını yerle bir edeceği söylenen deprem konusunda neden hâlâ ciddi bir adım atılmıyor?
Yıkılması gereken binaları yıkmak için neden illa da depremi bekliyoruz?
Nüfusun daha güvenli bölgelere kaydırılması ve yapı stokunun yenilenmesi için neden harekete geçmiyoruz?
Kabahatli aramak ya da yasal engellerin arkasına saklanmak yerine gereken ne ise artık o yapılmalı.
‘Asrın felaketi’nde bir kez daha gördük ki kaybolan canlardan daha önemlisi yok!
Peki o zaman, para ise para, yasa ise yasa, irade ise irade konularında neden daha aktif davranmıyoruz?
İtiraz edenler mutlaka olacaktır.
Öncelikle ikna etmek gerekir ama yine de malları, canları umurlarında değilse, vatandaş olarak onların canını, malını korumanın da kamusal bir görev olduğu asla unutulmamalıdır.
Mağduriyetler yaşanmayacak mı, elbette yaşanacaktır ama bu mağduriyetin boyutları ne olursa olsun, depremde ve sonrasında yaşanacak mağduriyetlerden daha büyük, daha acı, daha kahredici olmayacaktır. Bu asla unutulmamalıdır.
İrade gerek!
Bu iradeyi devlet ve millet adına hep birlikte göstermeliyiz.
Ülke sevdası işte bu noktada öne çıkmalı, hiç olmazsa bu kez iş, işten geçtikten sonra değil öncesinde önlemler alınmalıdır.
İşte o vakit deprem ne zaman gelmiş, şiddeti kaç olmuş o kadar da önemli olmayabilir.
Kâğıt üzerinde düşündüklerimizi hayata şimdi geçirmeyeceğiz de ne zaman geçireceğiz?
İstanbul yıkıldıktan, ülke çöktükten sonra mı?
O sabrımızı, enerjimizi, kaynaklarımızı doğru zamanda, doğru yerde kullansaydık ‘Asrın felaketi’nin boyutları bu denli yüksek olur muydu?
Bu konuda şu an için gösterdiğimiz milli birliği, dayanışmayı ve kaynakları zamanında harcasaydık, bu kadar can yanar, bu kadar yıkım olur muydu?
Ne olur artık sürekli bir şeyleri öteleme huyundan vazgeçelim.
Bugünün işini yarına bırakmayalım. Geleceğe de odaklanalım ve acıların daha büyüğünü yaşamamak için kafa yoralım.
Bunu da ondan, bundan, şundan beklemek yerine taşın altına hep birlikte el koyalım.
Engelleyenlere hep birlikte karşı çıkalım, doğru adım atanları hep birlikte destekleyelim.
Söz konusu olan elbette sadece İstanbul değil. İstanbul’un özelliği hemen her konuda yaratacağı tahribatın çok yüksek olması yoksa ülkemizin neredeyse tamamı risk altında.
İstanbul için alınacak tüm önlemler ülke geneline de yayılmalı ve bu konuda asla taviz verilmemeli.
Ekonomi dibe vurduğunda nasıl ki acı reçeteler uygulanıyorsa, deprem konusunda da en acı reçeteler uygulansın ki bir daha benzeri felaketler yaşamayalım.
Zoru seven bir milletiz ama dara düşmeden de gelecek için her türlü zorluğa göğüs gerecek bir yapıya sahibiz. Bunu dün nasıl başardıysak, bugün de başarabiliriz.
Bu süreçte, karar vericileri korkutacak değil, güçlü kılacak adımlar atmalıyız. Arkalarında olduğumuzu hissettirmeliyiz. Sadece kendimizi değil yakınlarımızı, komşularımızı, en önemlisi de ülkemizi düşünmeliyiz.
Birey olarak elbette hepimiz çok önemliyiz ama ülkemiz ne kadar güçlüyse biz de o kadar güçlüyüz. Komşumuz ne kadar mutluysa biz de o kadar mutluyuz.
Bugün bu konuda atacağımız güçlü adımlar, geleceğin güçlü Türkiye’sinin yapı taşları olacaktır.
Özetin özeti: Depremler konusunda negatif örneklerin değil, pozitif örneklerin gösterildiği bir ülke olmanın hâlâ zamanı gelmedi mi? Bunu hep birlikte başarmalıyız.