Olası büyük İstanbul depremi için geri sayım çoktan başladı.
Hazır olduğumuza ya da yeterince önlem alındığına, alınmaya devam edildiğine inanan var mı?..
Ortalıkta öylesine senaryolar dolaşıyor ki yenilir, yutulur gibi değil.
Ortak akıl şimdi değil de ne zaman devreye girecek?
Depremin yaratacağı tahribatın boyutlarını şimdi değil de ne zaman göreceğiz?
Aklı, bilimi, liyakati şimdi değil de ne zaman referans alacağız?
Yaşananlardan şimdi değil de ne zaman ders çıkaracağız?..
Ateş düştüğü yeri yakıyor gibi görünse de tüm ülke kan ağlıyor.
Acı çekmek kader olmamalı...
Samimiyet sınavı
İstanbul için felaket senaryoları üretmeye olduğu gibi keşke bu belayı en hafif nasıl atlatabiliriz konusuna da aynı oranda kafa yorulsa!
Nasıl mı?
Sorarak, sorgulayarak.
Örneğin:
Olaya herkesin kendi penceresinden bakıp, o yönde akıl yürütmesi yerine, siyaset üstü ve bütüncül olarak bakmak daha iyi olmaz mı?
Deprem sonrasında kimin haklı, kimin haksız çıkacağına odaklanmak yerine, bugün neler yapabiliriz sorusuna çok daha kararlı bir şekilde cevap arayıp bunları hayata geçirmez miyiz?
Kaç bina yıkılması gerekiyorsa yıkılamaz mı? İçindekiler bir an önce çok daha güvenli kentlere ya da felaket sonrasında gündeme gelecek uydu kentleri şimdi yaparak oraya taşınamaz mı?
İstanbul nüfusu daha ne kadar artacak? Dondurulmalı mı, azaltılmalı mı ya da bugüne kadar olduğu gibi kendi haline mi bırakılmalı?
Fay hattı üzerindeki binalar yıkılıp yeniden mi yapılmalı yoksa o bölgeler hepten mi boşaltılmalı?
İstanbul için yeni bir imar planı şart mı? Şartsa neyi bekliyoruz?
Deprem sonrası için harcanacak kaynaklar şimdi harcanamaz mı?
İstanbul’dan gideceklere, gittikleri yerlerde de kolaylıklar sağlanamaz mı?
İstanbul’u cazibe merkezi haline getiren kurum sayıları dondurulamaz mı? Örneğin 60’ın üzerinde üniversite ve toplam öğrenci sayısı 3.5 milyon olan dünyada kaç kent var? Hele bir de deprem riski altındaysa!
Deprem sonrası yaşanan birlik ve beraberlik ruhu, öncesinde de yaşanamaz mı?..
Yurttaşlık ve kentlilik bilinci
Eğitimin öncelikli amaçlarından birinin de “yurttaşlık bilinci” kazandırmak olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz.
Peki, bunu ne kadar başarabildik?
Yine aynı şekilde kentlilik bilinci yaratma konusunda hangi noktadayız?
Örneğin, kent konseyleri bu konuda yeterli oldu mu? Bu yönde ciddi adımlar atılıyor mu?
Örneğin İstanbul’da yüzde kaçımız kendimizi İstanbullu olarak görüyoruz?..
İstanbul, kentlilik bilinci olmadan, kente sahip çıkılamayacağının en çarpıcı örneklerinden biri.
Kaçımız İstanbul’u İstanbul yapan değerleri ne kadar tanıyor, ne kadarını yaşıyor, ne kadar kıymetini biliyoruz?
İstanbul bir refah kenti mi yoksa bir eziyet kenti mi?
Eziyet kenti ise hâlâ niye direniyoruz? Niye daha da büyütüyoruz? Hâlâ niye enkaza dönüşmesini bekliyoruz?
Kabahatliyi uzakta aramak yerine, çuvaldızın en büyüğünü arada bir de olsa niye kendimize batırmıyoruz?
Sorun yaratan, kabahatli olan, yapması gerekenleri yapmayan hep başkaları mı?
Bu süreçte üzerimize düşen görevlerin ne kadarını yerine getirdik, vekâlet verdiklerimize ne kadar hesap sorabildik?
Özetin özeti: İstanbul’u sevmek sözle değil icraatla olur. Bu konuda hepimiz bir samimiyet testinden geçiyoruz. Başkaları bir yana, peki, siz bu konuda ne kadar samimisiniz?..