Kimilerine göre öğretmen olmak, dünyanın en keyifli işi.
Yarım gün eğitim, 3, 4 ay tatil, iş garantisi ve daha neler neler...
Davulun sesi uzaktan hoş gelir misali, söylenenlerden neredeyse hiçbiri doğru değil.
İçlerinde o durumda olan yok mudur, elbette vardır ama ne kadar ve o kadarı hangi meslekte yok ki?..
Söylentileri bırakıp, bugüne baktığımızda, görünen tablo, içler acısı!
Yüz binlerce evde adeta matem havası yaşanıyor.
Sözleşmeli öğretmen alım takvimi ve kontenjanların açıklanmasıyla birlikte yeni bir hayal kırıklığı daha yaşanıyor!
Kadro dağılımı hiçbir branşı memnun etmedi!
İlk hayal kırıklığı 40 bin kadro beklerken, 20 bin kadro açıklanmasıyla gelmişti, bu da tuzu biberi oldu.
“Aday öğretmen” tanımlaması, formasyon, parçalanmış öğretmen aileleri, ücretli öğretmenlik ve 2019 KPSS’de yaşananlar ise unutulacak gibi değil!..
Atama bekleyen öğretmen aileleri içerisinde sevinenler yok mu? Elbette var ama genelde, moraller dibe vurmuş durumda.
Fransızca gibi bazı branşlar var ki tek kadro bile verilmemiş! Bilişim Çağı’ndan, dijital eğitimden, kodlama ve yazılımın olmazsa olmazlığından söz ederken Bilişim öğretmenlerine verilen kadro sadece 50! Sosyal bilimleri yok etme çabamız ise ısrarla devam ediyor. Verilen kadro, hepsi hepsi 155!..
Peki, aslan payı hangi branşlara gitti?
En çok atama yapılacak alanlar sırasıyla 2 bin 883 kontenjanla sınıf öğretmenliği, 2 bin 94 kontenjanla özel eğitim, 1938 kontenjanla İngilizce, 1805 kontenjanla din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlikleri oldu ama onlar da memnun değil!..
Yıl içerisinde atamaların devamı umarız artarak gelir ve adil bir dağılım gerçekleşir...
Haydi hayırlısı diyoruz!..
Aşı takvimi?
Öğretmenlere, gecikmeli de olsa, aşı önceliği getirilmesi sevindirici.
İlk aşılar kameralar önünde vuruldu ama arkası gelmedi. Tedirginlik had safhada!
Ay sonunda yüklü miktarda aşı geleceği ve köy öğretmenleri başta olmak üzere tüm öğretmenlere vurulacağı söyleniyor.
Aşılama bitmeden okullar neden açıldı tartışması süredursun, aşı takviminin net olarak hâlâ açıklanmaması yeni tartışmaları da beraberinde getiriyor.
Bazı illerde, bazı okullarda, vaka sayılarının arttığına ilişkin bilgiler geliyor ama ne kadar sağlıklı belli değil.
Temenni ediyor ve umuyoruz ki okulların açılmasıyla birlikte vaka sayılarında artış olmaz.
Yoksa, eğitim öğretim ciddi anlamda sekteye uğrar.
Okulların açık kalması ve açılmayan sınıfların da öğretime başlaması konusunda herkesin taşın altına elini koyması gerekiyor.
Bu konuda hijyen kurallarına her zamankinden daha fazla uymalıyız ve uymayanları, çocuklarımızın geleceği için samimiyetle uyarmalıyız.
Okullardaki hijyen koşulları gibi ulaşım araçlarını da kontrol altında tutmalıyız ki, tatsız olaylar yaşanmasın.
Okulların açık kalması, sadece çocuklarımızın değil ülkemizin geleceği açısından da çok önemli.
Sağlık elbette çok önemli ama onu korumanın yolu da yine eğitimden geçiyor.
Eğitim demek sadece fizik, kimya, matematik değil, yaşamın ta kendisidir!..
Bu arada ücretli öğretmenler ve diğer eğitim çalışanlarının aşı kapsamı dışında tutulacağı söyleniyor ki bu doğru değil.
Bakan Selçuk ile görüşmemiz sırasında, bu konuyu ısrarla kendisine sormuş ve “tüm eğitim personeline aşı vurulacak” cevabı almıştım.
Özetin özeti: MEB ile diğer eğitim paydaşları arasında ciddi bir diyalog sorununun olduğu kesin. Keşke bu noktada ortak bir dil kullanılabilse. Çok konuşup hiçbir şey anlatmamak en kötüsü!..