Dün ve bugün gibi gelecek de çok önemli.
Dünün tecrübesiyle bugün yapılanlar, bir anlamda geleceğimizin teminatıdır.
Bu yüzden dün ve bugünden ne kadar dersler çıkarırsak, geleceğimiz o kadar güçlü olacaktır.
Önümüzdeki yıllar, dünden ve bugünden çok farklı olacak!
Fazla değil çocukluğunuz ya da gençliğiniz ile bugünü kıyaslayın ve 10’la çarpın, geleceğimiz nokta işte o olacak!
Bazı sektörler yok olup gidecek, bazıları inanılmaz boyutlarda gelişecek, bazılarını ise ilk kez tanıyacağız.
Gelişime ayak uydurmanın yolu ise eğitimden geçiyor.
Bu değişimi yakalayan üç adım öne çıkacak, farkına varamayanlar geride hem de çok geride kalacak.
Bu durum, sadece kişiler için değil, kurumlar ve devletler için de aynı olacak.
Altın anahtar eğitim!
100 yıllık eğitim modelleri ve müfredat programlarıyla geleceği yakalamak mümkün değil.
İlkeler ve beklentiler elbette değişmez ama öğrenme ve öğretme yöntemleri ile vizyoner bakış, sürekli kendini yenilemeli. Özellikle de eğitim.
Önümüzdeki yıllarda, bazı şeyler hiç değişmiyor gibi gözükse de eğitimde ve hayatın her alanında büyük değişimler yaşanacak.
Roller ve rol modeller değişecek, bilgi, beceri ve yetkinlikler çok daha önemli hale gelecek. Yani günde 500 test çözen ve elinde üç beş diploması olan değil, elinden her iş gelen kalifiye elemanlar aranılır olacak.
Öğrenci odaklı eğitim öne çıkacak, öğretmen, öğretenden çok yönlendiren olacak. Teknoloji desteği artacak. Hibrit modeller öne çıkacak.
Bireysel öğrenme, yeni çağın olmazsa olmazı haline gelecek. Geleceğimize başkaları değil artık kendimiz yön veren olacağız.
Peki, bu herkes için geçerli olacak mı? Elbette hayır!
Bu sürecin kazananları, kahramanları ve liderleri, değişimin ve kendi yeteneklerinin farkına varanlar ve geliştirenler olacaktır!..
Üniversite başvurularına baktığımızda görünen o ki değişen çok fazla bir şey yok. Hâlâ ısrarla diploma peşindeyiz. Yarım milyonluk artışın başka izahı olamaz!
Peki, diplomalar hayatımızı ne kadar kolaylaştırıyor, yaşam kalitemizi ne kadar yükseltiyor?
İşte bu noktada sadece yönetenlerin değil, ebeveynlerin ve gençlerin de şapkalarını önüne koyup, düşünme vakti geldi de geçiyor.
Devlet ya da hükümetler bu işi ciddiye almıyorsa, kendimiz kendi geleceğimizi düşünmek ve şekillendirmek zorunda kalacağız.
Çocuklarımızın ve dolayısıyla ülkemizin geleceğini tesadüflere bırakamayız!
Eğitim şart ama nasıl bir eğitim sorusunu ısrarla sormalıyız ve bizim için en doğru olanı aramalıyız.
Üretim odaklı eğitim
Kriz dönemlerinde öne çıkan en önemli unsurun, hemen her alanda üretim, kalite ve sürdürülebilirlik olduğunu yaşayarak gördük.
Bundan sonra atacağımız her adımı bu çerçevede yani her alanda üretim, kalite ve sürdürebilirlik çerçevesinde değerlendirip, eğitim sistemimizi ona göre dizayn etmeliyiz.
Diplomaların ‘kâğıt parçası olmanın ötesine geçemediği’nin sorgulandığı ülkelerde, bu çark hep yavaş işlemiş, diğerlerinde ise eğitimin kalkınmaya katkısı çok daha üst düzeylerde olmuştur.
Dünya bilimine katkı sıralaması ile kalkınmışlık arasındaki korelasyonun paralellik taşıması bu yüzdendir.
Biz bu konuda şanslı olduğumuz kadar uygulamada sorunlar yaşayan ülkelerdeniz.
İç ve dış göçler nedeniyle, bırakın kent düzeyinde, okul bazında bile sürekli değişen öğrenci sayıları eğitimde taşların yerli yerine oturmamasının en önemli nedenlerinden biri.
Sınav ve diploma odaklı mahalle baskısı da YÖK ve ÖSYM benzeri yönlendirici kurumlara doğrulardan çok dayatılanı yaptırıyor.
Ülke de çocuklar da hepimizin. Arkadaşımız mutsuzken biz mutlu olamayız. Bu yüzden herkesi mutlu edecek projelere kafa yormalıyız.
Özetin özeti: Eğitimde kabahatli aramak yerine doğru olana odaklanmalıyız.