Başta eğitim olmak üzere pek çok konuda tıkandık.
Ekonomide, siyasette, tarımda, sağlıkta, afetlerle mücadelede, hukukta, medyada, sporda, iklimde ve daha aklınıza ne geliyorsa hemen her konuda patinaj yapıyoruz.
Dünyada da durum farklı değil.
Hemen her ülkede az ya da çok benzer sorunlar yaşanıyor. Krizlerden birisi bitiyor, bir diğeri başlıyor.
Yeni şeyler söylemek, yeni açılımlar getirmek gerek ama yaprak kımıldamıyor.
Peki, bu konuda en ufak bir arayış ya da heyecan var mı?
Evet demek o kadar zor ki...
O zaman bu gidişat nasıl düzelecek?
Tılsımlı bir değneğin minik bir dokunuşuyla her şeyin düzelmesi ancak peri masallarında oluyor.
Gerçek hayat çok karmaşık ve sorunların yarattığı baskı, her şeyi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor.
Bu noktada rol model olacak kurumlara, yeniden yapılanmalara ve en önemlisi de kişilere ihtiyaç var.
Örneğin, aklın ve bilimin kalesi üniversiteler bu konuda öncü olabilirler.
Onlar, dünden bugüne, hemen her alanda gelişimin lokomotifi olmuştur.
Onlar ne kadar güçlüyse içinde bulundukları ülkeler de ekonomisiyle, tarımıyla, siyasetiyle, adliyesiyle o kadar güçlü.
İlk 100’e, ilk 500’e, ilk 1000’e hangi ülke, ne kadar çok üniversite sokuyorsa, o ülkeler öyle ya da böyle bir şekilde diğerlerine göre çok daha güçlüler.
Bu konuda üniversite ve dünya bilimine katkı sıralamalarına bakmak yeter de artar.
Yeni bir bakış!
Bazı alanlar var ki günü kurtarmak önemlidir. Örneğin, siyasette sorunlar beklemez. Anında önlem almanız gerekir. Yoksa seçim kaybedersiniz.
Bu yüzden dünü düşünen pek olamaz.
Bilim öyle mi?
Tam tersine, bugünden çok, geleceğe odaklanmak gerekir. Yoksa farkındalık yaratamazsınız.
Farkındalık yaratamadığınızda da yol alamazsınız.
Ha bu arada bizde olduğu gibi bilimi de dar bir alana hapsedemezsiniz, örneğin sosyal bilimleri, sanatı, temel bilimleri yok edemezsiniz.
İşte bu yüzden üniversiteler çok önemli.
Onlar hata yapmaya başladığında her şey altüst oluyor. Çünkü topluma yön verenleri onlar yetiştiriyor.
İyi hukukçular yetiştirmeden hukukun üstünlüğünü sağlayamazsınız.
İyi mühendisler yetiştirmeden katma değeri yüksek, inovatif ürünler üretemezsiniz.
İyi girişimciler yetiştirmeden ekonomide söz sahibi olamazsınız.
Bu nedenle, üniversitelerimizin misyon ve vizyonlarını çağın ve geleceğin koşullarına göre yeniden belirlemeleri gerekiyor.
Diploma dağıtmanın ötesine geçip, hemen her alanda düşünen, araştıran, soran, sorgulayan, üreten, farkındalık yaratan toplum önderleri yetiştirmeleri gerekiyor.
Tıpkı Cumhuriyet'in ilk yıllarında olduğu gibi!
O zor koşullarda ilk 10 yılda gerçekleştirdiğimiz değişimi ve ivmeyi gelecek 10 yılda da yakalarsak, sonraki yıllar çok daha farklı olacaktır.
Yok eğer “Böyle gelmiş böyle gider” mantığıyla yola devam edersek, geçmişe de geleceğe de (ihanet etmiş oluruz diyeceğim ama ağır olur), haksızlık etmiş oluruz ki buna da hiçbirimizin hakkı yok.
Neden üniversiteler?
Üniversitelere çok büyük bir sorumluluk yüklediğimizin farkındayız.
Bu onların değil, parlamentonun, yargının, iş dünyasının ya da Milli Eğitim’in görevi diyenler de çıkabilir.
Onlara da saygı duyarız ama yine iş dönüp dolaşıp onlara gelecektir.
Bu nedenle, ne olur artık silkinip kendilerine gelsinler ve tren katarının son vagonu değil, ilk vagonu hatta lokomotifi olsunlar.
Her şeyden önce de aklı, bilimi, liyakati hepimizin kafasına kazıyıp, ruhumuza işlesinler.
Her defasında küllerimizden yeniden doğduk.
Bizim gibi dinamik olan zor bulunur.
Zaaflarımızı da biliyoruz.
Ve şimdi, geçmişin artıları ve eksileriyle, geleceğe yön verme zamanı. Bunu da başaracağız.
Nasıl mı?
Üniversitelerimizle.
Onlara güvenelim. Aklın ve bilimin ışığıyla gerisi gelecektir.
Özetin özeti: Bir yerden başlamak gerek ama en doğru yerden!..