Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Seçimler çok enteresandır.

Kazandığınızda ya da kazanma ihtimaliniz olduğunda, en uzağınızdakiler bir anda en yakınınızda olurlar. Tıpkı kaybettiğinizde ya da kaybetme ihtimaliniz olduğunda bir saniye bile beklemeden sizden kaçtıkları gibi!..

Gazeteci olarak 50 yıla yakındır çok seçim gördük, yakından izledik, adeta tarihe tanıklık ettik ve bu yönde öylesine çok örnek gördük ki artık hiçbir şeye şaşırmıyoruz. “Liderler en yalnız insanlar” derler. Çok doğru.

Çevrelerindekilerin sürekli değişmesi biraz da o yüzden.

Haberin Devamı

Yeni dönem de muhtemelen öncekilerden farklı olmayacaktır. Yeni yüzlere, yeni kopmalara, yeni dayanışmalara, yeni şaşkınlıklara hazır olalım.

Eğitimde değişim şart

12 Eylül sonrasında, YÖK Kanunu’nun hazırlanışına ve YÖK’ün kuruluşuna yönelik tartışmaları bugün gibi hatırlıyorum.

Kimileri özerk üniversitelerin sonunu getiren bir dayatma olarak nitelendiriyor kimileri de yükseköğretimi şaha kaldıracak adım olarak değerlendiriyordu.

İki tarafın da göremediği en önemli ayrıntı, sayıların böylesine anormal boyutlara gelemeyeceğiydi ama geldi!

YÖK kurulduğunda 19 üniversite vardı. En fazla 50 olur deniliyor ve o bile çok abartılı bulunuyordu. Bütün altyapı ve kurullar ona göre oluşturuldu.

Üniversite sayımız 200’ü çoktan geçti. Daha ne kadar artacağı belli değil. Neredeyse her köşe başında bir vakıf üniversitesi var.

Üniversitelerarası Kurul, yükseköğretimdeki en üst organlardan biri.

İlk yıllarda her ay farklı bir üniversitede toplanır ve her üniversiteden biri rektör, diğeri de üniversite senatosunca seçilen iki üye katılırdı.

YÖK Başkanı ve üyeler ile bazen Milli Eğitim Bakanı da katılırdı.

Üniversite sayısı 19 iken 50 kişilik bir salon yetiyordu.

Daha da önemlisi, ülkenin dört bir yanından gelen üyeler bir iki günlük bu toplantılarda en az bir kez konuşma şansı elde ediyorlardı.

Üniversite sayısı 27’ye yüksekliğinde önce toplantı yapacak salon sıkıntısı yaşanmaya başladı, 50’ye çıktığında ise gidilen kentlerin çoğunda kalacak otel bulunamadı. Bir süre sonra, yüzlerce kilometre kat edip toplantıya gelen rektör ve temsilciler hiç konuşma fırsatı bulamadan geldikleri gibi gitmeye başladı.

Haberin Devamı

Son yıllarda ise pek çok kurum ve kurul gibi Üniversitelerarası Kurul da işlevini tamamen kaybetti.

İşte bu yüzden, bu somut örnekte de görüldüğü gibi seçimden sonra eğitimde hemen her şey sil baştan yeniden ele alınmak zorunda.

Nasıl bir yapılanma?

Eğitimdeki değişim sadece yükseköğretimle sınırlı kalmamalı.

Örneğin 4+4+4 yeniden ele alınmalı, Talim Terbiye Kurulu yeniden yapılanmalı ama en önemlisi liyakat olmazsa olmazlar arasına girmeli, roller yeniden dağıtılmalı.

Sınav ve diploma odaklı eğitimden kurtulmanın zamanı geldi de geçiyor.

Günde 500 test çözen değil, okuyan, araştıran, spor yapan, sanatla ilgilenen, ekran bağımlılığı yerine doğayla iç içe olmayı tercih eden, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda hobiler edinen, üreten, geliştiren, yapamadıkları için kahrolan değil, yaptıklarıyla gurur duyan öğrenciler yetiştiren bir eğitim sistemi oluşturmalıyız.

Bu o kadar zor mu?

Kesinlikle hayır.

Haberin Devamı

Eğitimi tam gün yapar, her kentteki, her mahalledeki okulları en iyi okul haline getirir ve akademik eğitim ile hayata dönük eğitim dengesini doğru oluşturursak gerisi gelecektir. Öğretmen yetiştirme sistemimizi elbette sil baştan ele almalıyız. Okulları “nitelikli”, “niteliksiz”, sınavla girilen, girilmeyen diye ayrıştırmak yerine, kayıt/kabul işleri için yeni formüller geliştirmeliyiz.

Ve bütün bunların nasıl yapılacağı, şu günlerde bizlere enine boyuna bir bir anlatılmalı ki Cumhuriyet tarihimizin bu en önemli seçiminde oylarımızın rengini ona göre belirleyelim.

Özetin özeti: Siyasetin bize dayattığı gündeme göre değil, halkın istek ve ihtiyaçlarına göre şekillenecek bir seçim ve yönetim sürecinin hâlâ zamanı gelmedi mi?..