Twitter’da dün “Eğitimin, ülkemizin acil çözüm bekleyen öncelikli sorunları arasında ele alındığına inanıyor musunuz?” yönünde bir anket yaptım. “Evet, inanıyorum” diyen yok gibiydi.
İktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplum örgütleri, ebeveynler ve medyası ile ciddiye alınması gereken bir tespit! Ama nedense, eğitim, çocuklarımız ve onların geleceği çok da kimsenin umurunda değil.
Peki ama nereye kadar?
Daha da önemlisi, sorunlara yaklaşım tarzımız!..
Formasyon bilmecesi!
Öğretmen yetiştirme, atama ve kariyer sistemi tümüyle değiştirilmeli, Öğretmen Liseleri ve Yükseköğretmen Okulları yeniden açılmalı, onlarca yıldır sözü edilen Öğretmen Akademisi de artık hayata geçirilmelidir.
Peki ya kangrene dönüşen sorunlar?..
Öğretmen sorununu çözmeden eğitimi ayağa kaldırmak mümkün değil!
Öğretmenler geleceğin mimarları, öğretmenlik de bir idealdir!
İş garantisi olduğu için seçenler ya da iş bulamadığı için bu kutsal mesleğe yönelenlerle gelecek dizayn edilmez.
Çeşit çeşit öğretmenlik olmaz, elinde öğretmenlik diploması olana KPSS zulmü yaşatılamaz.
Öğretmenliğe yeniden bir çekidüzen vermeden önce, mevcut sorunları ve atama bekleyen mevcut birikimi eritmek gerekir.
Bu çerçevede verilen sözler havada kalmamalı, bir an önce hayata geçirilmelidir.
İşte o konulardan biri olan formasyon ve gelinen son nokta:
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in soru önergesini yanıtlayan Bakan Selçuk, “29.06.2020 tarihli ve 12 Sayılı Kararla yapılan değişiklik önceden sertifikaya dayalı pedagojik formasyon eğitimi ‘Öğretmenlik Meslek Bilgisi Tezsiz Yüksek Lisans Programı’ şekline dönüştürülmüş ve 1
Ocak 2021 tarihinden önce pedagojik formasyon sertifika programını tamamlayanların kazanılmış hakları saklı tutulmuştur.
Öğretmenlerin niteliğini artırmaya yönelik bu değişiklik eğitim fakültesi mezunları haricindeki öğretmen adaylarına atama başvurusu yapabilmek için lisans eğitiminden sonra Öğretmenlik Meslek Bilgisi Tezsiz Yüksek Lisans Programını bitirme şartı getirilmiştir.
Bu programın başvuru ve kabul şartları ile eğitimin hangi şartlarda gerçekleştirileceğine dair hususlar, Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı arasında hâlihazırda yapılan çalışmalar sonuçlandığında kamuoyuyla paylaşılacaktır“ yanıtını verdi.
Görünen o ki havanda su dövmeye devam ediyoruz!..
Nasıl bir eğitim?
Yaşam hakkından sonra en temel hak, eğitim hakkıdır. Çünkü yaşamın sürdürülebilmesi ve kalitesi için eğitim şarttır.
Peki, bizdeki eğitimin yaşamla bir ilintisi var mı? Yani mevcut eğitim sistemi, yaşam kalitemizi yükseltiyor mu yoksa zehir mi ediyor?..
Eğitimin bir mutluluk kaynağı olması gerekir.
İlgi, yetenek, beceri ve hayalleri körelten değil, onları keşfedip geliştiren, yönlendiren bir yapıya sahip olmalıdır.
Eğitim, sınavlar için değil, yaşam içindir!
Peki, bizdeki ezberci, sınav odaklı eğitimin yaşamla, ilgi ve yetenekleri geliştirmekle, hayalleri hayata geçirmekle, mutlulukla bir ilişkisi var mı?
Evet demek o kadar zor ki!..
Sınavlar yüzünden, çocuklar çocukluğunu, gençler gençliğini yaşayamıyor. Anne babalar da mum gibi eriyen çocukları karşısında adeta kahroluyor.
Eğitimle uzaktan yakından ilgisi olmayan ya da günü kurtarmanın ötesine geçemeyen bürokratların klasik söylemi şu:
Milyonlarca öğrenci sınav olmadan liselere, üniversitelere nasıl girecek?
İşte en büyük kandırmaca bu!
Sınav sektörünün dershane destekli bu algı operasyonu umut tacirliğinden başka bir şey değildir!
Garip olan ise bunu son 50 yıldır hâlâ anlayamamış olmamız ve yerine yeni sistemler koyamamış olmamızdır!
Dünyanın neresinde, doğan her çocuk üniversite kapısına yığılıyor?
Okul sistemini güçlendirirseniz, ilgi ve yetenekleri zamanında belirler ve doğru yönlendirirseniz ne liselerin ne de üniversitelerin önünde milyonlarca öğrenci yığılmaz!..
Gelişmiş ülkelerin tamamında öğrencilerin yüzde 65-70’i mesleki eğitime, yüzde 30-35’i de akademik eğitime yönlendirilirken, bu oranın bizde tam tersi olması çok manidar değil mi?
Üstelik, “Meslek lisesi, memleket meselesi” denilirken!..
Ne olur, çocuklarımızın geleceğine sahip çıkalım. Çünkü onların geleceği ülkenin geleceğidir!..
Özetin özeti: Günü kurtarmanın ötesine geçme zamanı hâlâ gelmedi mi?..