"Eğitim şart, bilim olmadan topyekûn kalkınma mümkün değil" görüşü sanki eskisi kadar rağbet görmüyor. Aksini düşünenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
Neden mi?
Aldıkları eğitim ve diplomaların bırakın hayatlarını kolaylaştırmayı, daha da zorlaştırdığı, çok zaman kaybettirdiği, pahalı olduğu ve en önemlisi de emek ve harcamalarının adil bir karşılığı olmadığına inanılıyor.
Dünya genelinde de durum farklı değil.
Haklılar mı haklılar ama çözümü asla ve asla eğitime ve bilime sırt çevirmek olmamalıdır.
Peki, ne yapmak gerekir?
Her şeyden önce sağlıklı bir durum tespiti yapmakta yarar var.
Eğer bu doğru yapılır ve gelecek doğru okunursa gerisi kendiliğinden gelecektir.
Neden ille de eğitim?
Eğitim hemen her alanda çok önemli mi yoksa kimilerinin iddia ettiği gibi gereğinden fazla abartıyor muyuz?
Olmasa da olur mu?
Ekmek, su, hava kadar elzem mi?
Eğitimde zorunluluk olmalı mı yoksa isteyen isteği kadar mı almalı?
En önemlisi de nasıl bir eğitim?..
Bu konular, farklı nedenlerle, son yıllarda dünyanın her yerinde öylesine sık tartışılır hale geldi ki eğitim ve bilimin en sıkı savunucuları bile kendilerini sorgulamaya başladı.
Harvard’ın yeni Başkanı Claudine Gay’in “Fildişi kulelerden çıkıp toplumun bir parçası olmalıyız” söylemi, gelinen son noktanın dışa yansıması.
Umarız her kurum başkalarını eleştirmeden önce bu özeleştiriyi kendisi yapar.
Bu konuda çok soru var ve hemen hepsi de hayati öneme sahip sorular.
Hiçbiri cevapsız kalmamalı.
İşte bu yüzden, bu sorunları halının altına süpürmek yerine, tek tek uzun uzadıya tartışmalı ki inanarak yola devam edilsin.
Gönülden yapılmayan her iş gibi inanmadan yapılan eğitimin de bir yararı olmadığı kesin.
Eğitimin, bilimin, aklın önemine canı gönülden inanıyorsak, başta öğrenciler olmak üzere toplumun her kesimini önce buna inandırmalıyız ki gerisi gelsin.
Eğitim bir yatırım mı, en temel ihtiyaç mı yoksa bir yaşama değer katma sanatı mı?
Daha da önemlisi, eğitim bir umut ışığı mı yoksa ömür törpüsü mü?
Eğitime yüklenen misyon öylesine önemli ki altından kalkmak mümkün değil.
Diploma için eğitim mi yoksa yaşam için eğitim mi sorusunun cevabını bir türlü bulamadık.
Gelecek için eğitim diyoruz ama sınavlarla geleceğimizi ipotek altına aldık. Neredeyse anaokullarına bile sınavla öğrenci alır hale geldik.
Üniversite bitiyor, sınavlar bitmiyor.
Peki, bu sınavlar çocuklarımıza hangi yetkinlikleri kazandırıyor?
Akademik bir donanım sağlıyor mu?
Evet demek mümkün değil!
Severek yapacağı bir meslek kazandırıyor mu?
Evet demek çok zor.
Mutlu olmalarını sağlıyor mu?
Olan da var olmayan da.
Sancılar biraz da bu yüzden.
Geleceğe hazır mıyız?
Gelecek bugünden farklı hem de çok farklı olacak.
Beklentiler tümüyle değişecek.
Diplomaya değil, hangi alanda ne kadar yetkin olduğunuza bakılacak.
Yaşam tarzıyla birlikte meslekler de değişecek.
Günümüz mesleklerinin yerini bambaşka meslekler alacak.
Dünün yok olup giden meslekleri gibi, bugünün mesleklerinden pek çoğunu da gelecekte hatırlayan kalmayacak!
İşte bu nedenle, eğitim adına harcadığımız zamanı, parayı, emeği, heyecanı ve en önemlisi hayallerimizi en verimli şekilde değerlendirmeliyiz.
Sınav ve diploma odaklı eğitimden üretime, istihdama, refaha ve mutluluğa odaklı eğitime şimdi değil de ne zaman geçeceğiz?..
Özetin özeti: Geleceğe yön verecek olan, dün olduğu gibi bugün ve yarın da eğitim ve bilim olacaktır. Bunu asla unutmayalım ve gereğini yerine getirelim.