Zor hem de çok zor bir soru.
Cevabı, ülkeden ülkeye, aileden aileye hatta kişiden kişiye değişir.
Eğitimi zor kılan da zaten bu.
Hangi sistemi getirirseniz getirin herkesi memnun etmek mümkün değil. Bu yüzden ortak paydalarda buluşulmaya çalışılır ki o bile artık çok zor.
Bu açıdan, yani bireysellik, memnuniyet ve beklentiler çerçevesinden baktığınızda işin içinden çıkmak
mümkün değil.
Niye mi?
Devletin ve ailelerin eğitimden beklentileri ile öğrencilerin, öğretmenlerin, işverenlerin beklentileri, birbirinden çok farklı hatta bazen taban tabana zıt!
Bu konuda yapılan kapsamlı araştırmalardan birinde, önce işverenlere sonra da öğretim kurumlarına yeni mezunlardan neler bekledikleri sorulmuş.
Sonuç çok çarpıcı!
İşverenlerin ilk 10’u ile öğretim kurumlarının ilk 10’u kesinlikle birbiriyle örtüşmüyor.
Öğretim kurumları, çalışkan, disiplinli, dakik, itaatkâr, sakin, saygılı, sabırlı, uyumlu, tertipli öğrenci isterken, işverenlerin mezunlarda ya da işe alımlarda aradıkları özelliklerin en başında üretken, yaratıcı, farklı, girişimci, sorun çözücü, yönlendirici, dinamik, iddialı, yetkin, kararlı paylaşımcı
gibi özellikler gelmiş.
Aynı soruyu devlete ya da anne babalara sorsak eminiz ki onların da beklentileri
çok farklı olacaktır.
Bu noktada gözden kaçan en önemli ayrıntı, aynı sorunun öğrencilere hiç sorulmaması.
Okul ve eğitim onlar için var ve gelecek de onların geleceği yani bu sorunun ilk sorulması gereken kesim asıl onlar!
Peki, onlar bu konuda ne düşünüyor?
Kesinlikle çok farklılar.
İlk aklına gelenlere değil de üzerinde biraz düşündükten sonra verdikleri cevaplara baktığınızda, yani çevre baskısı ve gelecek kaygısı gibi baskı unsurlarından bağımsız olarak düşünün dediğinizde her şey çok daha farklı olabiliyor.
Yeni eğitim anlayışı, işte tam da bu noktada başlıyor.
Bireysellik, hayaller ve beklentiler bir anda açık ara öne çıkıyor.
Eğitimde yenilik arayan pek çok ülke, “Sen hayal et, biz sana o ortamı sağlayalım” diyor.
Neden mi?
Bugünün dünyasında en değerli hazine hayal de ondan.
Yeni nesilleri 4-5 seçenekle sınırlandırmıyor, tam aksine, “Hayalde sınır yok” deniliyor.
Çok uzun yıllar “Eski köye yeni âdet getirme”, “İcat çıkarma”, “Büyükler varken sen konuşma”, “Söz gümüşse sükût altındır” diyerek çocuklarımızı her ortamda susturduk.
Sonra da neden bu kadar içlerine kapandılar diye hep endişelendik.
Saygılı oldukları sürece düşünmelerini, konuşmalarını hatta saçmalamalarını sabırla dinlemeliyiz.
Bugüne damga vuran yeniliklerden pek çoğuna dün saçma denildiğini asla göz ardı edemeyiz.
Bugün için uçuk gelen düşüncelerin yarına yön vereceğini kesinlikle aklımızdan çıkartmamalıyız.
Eğitim, birilerinin birilerine dayatması değil, bir yaşam sanatıdır ve amacı da öncelikle bireyin yaşam kalitesini yükseltmektir.
İşte bu nedenle, önümüzdeki yıllarda özellikle dünyanın gelişmiş ülkelerinde eğitim adına çok önemli değişikliklere şahit olursak hiç şaşırmayalım.
Örneğin kampüs, okul, diploma, müfredat, karne, sınav gibi bugünün olmazsa olmazların yerini daha esnek ve modüler sistemler alabilir, bireysel ilgi ve yetenekler daha öne çıkabilir, olmazsa olmazların başında da sahip olduğunuz diplomalar değil sıra dışı yetkinlikler gelebilir.
Geleceği okumak için dünyanın en güçlü şirketlerine, en zengin insanlarına bakın yeter. En tepede en eskiler değil, en yenilikçiler var!..
Özetin özeti: Pazar rehaveti içerisinde ezber bozmaya ne dersiniz...