Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Seçim öncesi de olsa eğitimin böylesine yoğun bir şekilde gündeme gelmesi sevindirici.

Daha da sevindirici olan ise farklı önerilerin ortaya atılması ve bu konuda sözlerin verilmesi.

Örneğin 100 bin atama, örneğin tüm köy okullarının açılması, örneğin yılda üç kez sınav, örneğin okul öncesi eğitimin zorunlu hale gelmesi, örneğin MEB’in bağımsız bir yapıya kavuşturulması, örneğin herkese yurt, örneğin maaş gibi burs, örneğin her öğrenciye öğle yemeği, örneğin herkese iş…

Daha onlarcası sayılabilir ve hepsi de üzerinde uzun uzadıya konuşulması gereken çok önemli konular.

Haberin Devamı

İsterseniz fazla detaya girmeden kısa kısa da olsa tek tek ele alalım:

Diyelim ki 100 bin yeni öğretmen atandı, peki ya geri kalanlar ve diğer diplomalı işsizler ne olacak?

Diyelim ki tüm köy okulları açıldı; peki, sadece açılmaları yetiyor mu? Kimler atanacak, öncekilerden farkı ne olacak? Köye dönüş nasıl sağlanacak?

Diyelim ki yılda üç kez sınav yapılacak, hani çocuklarımızı sınav belasından kurtaracaktık, hani umut tacirliğine ve dershanelere olan bağımlılığı ortadan kaldırılacaktık? Önemli olan sınav sayısı mı yoksa sonuçları mı? Çok sınavla, daha çok stres ve daha çok zaman ve para kaybının dışında değişen ne olacak?

Diyelim ki okul öncesi eğitim zorunlu hale geldi? Kaç yıl olacak, atanacak 100 bin kadrodan kaçı okul öncesine tahsis edilecek, tam gün mü olacak yoksa birkaç saat mi?

Diyelim ki MEB’de liyakate dayanan bir sistem oturtuldu, devamlılığı nasıl sağlanacak, dış etkilerden nasıl korunacak ve en önemlisi de dönüşüm nasıl olacak?

Diyelim ki her öğrenciye yurt olanağı sağlandı, odalar kaç kişilik olacak, kahvaltı ve yemek verilecek mi, aldıkları bursun ne kadarı yurda gidecek?

Diyelim ki maaş gibi burs verilirken hangi maaş esas alınacak, sürekliliği ve enflasyona karşı korunması nasıl sağlanacak?

l Örneğin her öğrenciye öğle yemeği verilecek de öğretmenlere ve diğer çalışanlara verilmeyecek mi, verilecekse zaten yetmeyen kaynaklarla, sistemin sürdürülebilirliği nasıl güvence altına alınacak?

Diyelim ki bir defalığına herkese iş sağlandı, arkadan gelenler ne olacak? Aynı söz beş, on, yirmi yıl içinde hayata atılan gençler için de söz konusu olacak mı?..

Haberin Devamı

Nasıl ve kim yapacak?

Cumhuriyet tarihi boyunca Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturanlara baktığımızda çok azının eğitimci olduğunu görüyoruz.

Pek çoğunun uzaktan yakından eğitimle ilgileri yoktu. Bakanlık koltuğuna oturdukları gün eğitimle ilgilenmeye başladılar, görevden ayrıldıkları gün de tüm ilgileri sona erdi.

Başarılı olanı gördük desek yalan olur.

Sıkıntıların bugün bu kadar büyük olmasının nedeni de bu.

Liderler hiçbir dönemde doğru bilgilendirilmedi ve genelde de istenilenin hep tam tersi yapıldı. Umarız yeni dönemde de benzer bir tabloyla karşılaşmayız.

Bize sadece şu sözü versinler yeter:

Sınavlarla, diplomalarla değersizleştirilen değil, bilgi ve donanımlarıyla özgüvene sahip, kendileriyle, aileleriyle, kentleriyle, ülkeleriyle, kendilerini yönetenlerle gurur duyan gençler yetiştireceğiz.

Peki, bu mümkün mü?

Kesinlikle mümkün.

Hem de çok kısa bir sürede gerçekleştirilebilir.

Haberin Devamı

Yeter ki ne istediğimizi bilelim, vizyoner bir yol haritası çizelim ve bunu kimlerin gerçekleştireceğine karar verelim.

Bu da egosu şişik eğitimcilerle değil ömrünü eğitime adayan, eğitimin mutfağında pişmiş eğitimcilerle olur.

Öğretmenlerimize birinci 100 yılın ilk çeyreğinde verdiğimiz değeri ve saygınlığı kazandırmadan, ikinci 100 yılda benzer mucizeler yaratmamız mümkün değil.

İşe öncelikle oradan başlamak ve sınavlardan kurtulmak en doğru bir başlangıç olacaktır.

Özetin özeti: Hemen her konuda olduğu gibi eğitimde de değerler erozyonu yaşandı. Kabahatli arıyorsak, kabahatli hepimiziz. Çözümünü de yine hep birlikte gerçekleştireceğiz.