Eğitim sistemimizde sıkıntı olduğu herkesin malumu.
Pandemi sürecinde sorunlar biraz daha su yüzüne çıktı, hepsi o.
Bu yüzden suçu hiç kimse koronaya yüklemesin, sorunları halının altına süpürmesin.
Yaşanan sıkıntılar ve yanlış gidişat, öyle 20-30 yılın eseri değil. En az yarım asırlık sorunlar.
Sadece giderek katmerleşti o kadar!..
Peki, çözüm için yola çıkan olmadı mı? Elbette oldu ama birinci öncelik hiçbir zaman eğitim olmadı. Kimi günü kurtarmaya kimi de arka bahçe yaratmaya çalıştı. Sonuçta gelinen nokta ise bütçeden en büyük pay eğitime ayrılmasına rağmen hâlâ bir hoşnutsuzluğun olması, oturup ciddi ciddi düşünmemiz gereken bir konu.
Bu kadar kaynak ayrıldığına göre eğitimin önemi ve samimiyet konusunda sorun yok ama uygulamada kangrene dönüşmüş sorunlar var ve ülke olarak acilen çözüm üretmemiz gerekiyor!..
Amaç ve hedef?
Eğitim ne için? Sınavlar için mi yoksa yaşam için mi?
Gelin hep birlikte bu soruya cevap arayalım. Bulduğumuzda, yol haritasını da çizmiş oluruz!..
Her şeyin olduğu gibi eğitimin de bir amacı olmalı!
Sınav ve diploma odaklı bir eğitim mi yoksa istihdam, üretim ve yaşam odaklı bir eğitim mi?
Ya da hepsi mi?
Bu soruya, net bir cevap bulamadığımız sürece eğitimde savrulmaya devam ederiz!..
Eğitimin temel kurallarından biri de, öğretilen bilgilerin, öğrenciye bir yararının olacağına inandırmaktır. Eğer bunu sağlayamazsanız, öğretilen bilgiler bir yaşam biçimi haline gelmez, sınavda alınan yüksek puanın ve diploma peşinde koşmanın ötesine geçemez.
Tıpkı şu anki sistemde olduğu gibi!..
Oysa her ders bir yaşam biçimi haline gelmeli, önemi ve kazanımları titizce ele alınmalıdır.
Örneğin, coğrafyanın, mahallemiz, köyümüz, kentimiz, ülkemiz, vatanımız olduğu en iyi şekilde vurgulanmalı ve yine aynı şekilde deprem, heyelan, tarım, küresel ısınma, kuraklık ve bir kader olduğu kafalara kazınmalıdır.
O da yetmez, coğrafyanın toprak, hava su, ekmek yani yaşamın ta kendisi olduğu öyle bir anlatılmalı ve içselleştirilmeli ki öğrencilerin gözünde, bu ders de tıpkı diğer dersler gibi olmazsa olmazların başında gelsin.
Peki, biz ne yapıyoruz?
Tıpkı diğer bazı dersler gibi coğrafyayı da dersten saymıyor, hak ettiği önemi vermiyoruz. Sonra da yaşadığımız tüm felaketlere, en savunmasız şekilde yakalanıyoruz!
Eğitim bu mu? Hani bizi hayata hazırlayacak ve karşılaştığımız sorunları çözmemize yardımcı olacaktı?..
Yüz yüze mi, uzaktan mı yoksa hibrit mi diye daha da kafa karışıklığı yaratmadan önce, keşke, biraz da amaç ve hedefleri konusunda kafa yorsak çok daha iyi olmaz mı?
Eğitime şaşı bakış
Eğitimin öncelikli hedefi, çocuklarımızı mutlu etmek, yaşam kalitemizi yüksek kılmaktır.
Peki, bunu yerine getirebiliyor mu?
Çocuklarımız ilgi, yetenek ve istekleri doğrultusunda iyi bir eğitim alıyor ve sonrasında da eğitim aldığı alanda dolgun bir ücretle iş bulabiliyor mu? Kariyer yapabiliyor mu?..
Bulduğunuz ustadan, gittiğiniz doktordan, evinizi inşa ettirdiğiniz mühendisten, çocuğunuzu emanet ettiğiniz öğretmenden, oyunuzu verdiğiniz siyasetçiden, okuduğunuz gazeteden, izlediğiniz televizyondan, yargıdan, esnaftan, yediğiniz, içtiğiniz gıdalardan memnun musunuz?..
Bütün bunların eğitimle ne alakası var demeyin ne olur.
Her şeyin başı eğitimdir.
Bir ülkede eğitim ne kadar iyiyse, demokrasi de, yargı da, medya da, ticaret de, binalar da o kadar güçlüdür.
Bir ülkede eğitim ne kadar içselleştirilmişse doğaya, insana, değerlere saygı, o kadar yüksektir.
Bir ülkede eğitim ne kadar üretkense, o ülkede bilime ve refaha katkı o kadar yüksektir.
Eğer eğitimde, her dersin hedefleri gerçek anlamda kazandırılmış olsaydı, doğal felaketlerle olduğu gibi virüslerle mücadelede de o denli başarılı olunurdu.
Ne olur artık eğitime sınav ve diploma ekseninden bakmaktan vazgeçip biraz da yaşam odaklı bakmaya çalışalım.
Özetin özeti: Eğitim şart ama nasıl bir eğitim? Bu soruya cevap aramanın zamanı hâlâ gelmedi mi?..