Eğitime yönelik her karar on milyonlarca öğrenci, öğretmen, veli ve diğer paydaşları çok yakından ilgilendiriyor.
Yılda birkaç değişiklik söz konusu olsa, o kadar da önemli değil diyebilirsiniz. Yok eğer akşamdan sabaha sürekli yeni yaptırımlarla karşı karşıya kalıyorsanız, ne moraliniz kalıyor ne motivasyonunuz!
Peki, bu yaz-boz uygulamalar pandemi var da o yüzden mi oluyor? Elbette hayır. Dünden bugüne değişen bir şey yok. Günü kurtarmak için her şey mubah. Pandemi de bahanesi oldu.
Peki, günün sonunda, bir memnuniyet söz konusu mu?
Eğitimle uzaktan yakından ilgisi olup da mutlu olanı görürseniz, ne olur onu bizim yerimize de kutlayın.
İnandırmadan olmaz!
Eğitimin en temel kurallarından biri de vereceğiniz dersin önemine öğrenciyi inandırmanızdır.
Yoksa ne fizik, kimya, matematik öğrenirler ne de yabancı dil, tarih, coğrafya, felsefe! Öğrenci, bütün bunlar benim ne işime yarayacak diye sorgulamaya başlarsa sadece sınav odaklı çalışır. Sınava girer ve sonra her şeyi unutur. Geriye de hiçbir tortu bırakmaz!..
Peki, bu kadarı yeterli mi?
Yani öğrenciyi inandırdığınızda iş bitiyor mu?
Kesinlikle hayır!
Eğitim diğer alanlardan çok farklı. Öğreteceğiniz ya da yapacağınız her ne ise bu konuda öğrencinin yanı sıra başta öğretmen ve veliler olmak üzere diğer paydaşları da inandırmanız gerekir. Yoksa sonuç alamazsınız.
Eğitim tarihimizde bunun yüzlerce örneği var.
Örneğin kredili sistem, örneğin Bilişim Sınıfları, örneğin basamaklı kur sistemi, örneğin TEOG, örneğin FATİH Projesi ve daha niceleri...
MEB’in proje çöplüğüne dönmesi biraz da bu yüzden!..
Öğretmen yok sayılıyor
Sanki onca tecrübe hiç yaşanmamış gibi akşam karar verip, sabah okul açıyoruz.
Bu konuda ne okul yöneticilerinin ne de öğretmenlerin görüşü alınıyor.
Her şeye Ankara’da masa başında karar veriliyor, sonrası neredeyse hiç düşünülmüyor.
Önceki akşam, yarın okullar açılacak denildi.
Peki, okullar, öğretmenler, öğrenciler, veliler, her açıdan yüz yüze eğitime hazır mıydı?..
Hafta sonu LGS var.
Bu zorlu sınavdan sonra hangi öğrenci okula gider?
Karneler için tercihe dayalı not verildi ve hemen herkes sınıf geçti. Bu durumda, 18 Haziran’da verilecek karnenin ne önemi kaldı?
Dahası, 18 Haziran’da karne alan öğrencilerden kaçı 2 Temmuz’u bekler, kaçı daha sonra da okula gider?..
İletişim sorunu var
Bakan Selçuk, dün yaptığı basın toplantısında yaz boyunca okula devam konusuna açıklık getirdi. Gelin önce ona bir göz atalım:
“Okullarımız 2 Temmuz’dan yeni eğitim-öğretim yılının başlayacağı tarihe kadar okulların fiziksel imkânlarından faydalanmak isteyen öğrencilerimiz için açık tutulacak. Yaz boyu okullarımızda çocuklarımızı ağırlayacağız, isteyen öğrencilerimize fiziksel etkinlikler, isteyen öğrencilerimize akademik programlar sunabileceğiz. 1’den 2’ye geçen öğrencilerimiz için okuma yazma taraması başlatılacak. Bu taramalarımızın sonuçlarına göre ihtiyacı tespit edilen öğrencilere ek ders ve ek materyal desteği sağlayacağız. Liseler için kritik kazanımlar taraması hazırladık.
Tespitler neticesinde özel programlar uygulayarak öğrencilerin lise eğitimlerini daha güçlü sürdürmelerini ve üniversiteye hazırlanmalarını hedefliyoruz. Elbette bu süreçler her okulun ihtiyacına göre şekillenecek.”
Dahası var:
“Telafide Ben de Varım” programının tanıtımında yine uzun senaryolar anlattı. Ne kadar uygulanacak, hep birlikte göreceğiz.
Bu arada, “Gelecek hafta da ortaokul ve lise öğrencilerimizle kavuşacağız. Bilhassa bu son haftaların, mezun olacak öğrencilerimiz için hayat boyunca unutamayacakları bu günleri okullarında hep birlikte geçirecek olmaları bizim için emin olun ayrı bir sevinç. Hepsine başarılar diliyor, gözlerinden ayrı ayrı öpüyorum” değerlendirmesinde bulundu.
Bakalım kaç öğrenci bu keyfi yaşamak için riski göze alıp okula gidecek ve ne gibi hayat boyu unutamayacağı anılar yaşayacak?
Kulağa hoş gelen sözler ama uygulamada ne kadar karşılık bulur hep birlikte göreceğiz. Keşke telafi eğitim yerine daha sempatik isim bulunsaydı.
Bakan Bey’in iletişim konusunda sıkıntıları var. Çok görünmek, çok konuşmak, çok üretmek her zaman doğru değildir.
Özetin özeti: Bu zor günler de öyle ya da böyle geçecek. Peki ya sonrası? Bütün bu yaptıklarımızı ya da yapmadıklarımızı hâlâ savunuyor olabilecek miyiz?..