Seçime sayılı günler kaldı. Hemen her konuda inanılmaz vaatler söz konusu. Peki ya eğitimde?
Adeta derin bir sessizlik söz konusu?
Aslında en kolay, en masrafsız ve özellikle de gençlerin, ebeveynlerin ve öğretmenlerin oylarının rengini belirleyecek olan o ama nedense siyasiler dün olduğu gibi bugün de iktidarıyla, muhalefetiyle bunu görmezden geliyor.
Aslında uzağa gitmeye, yeni modeller aramaya hiç gerek yok. MEB arşivleri başarısızlık timsali olan projelerle olduğu kadar, çok başarılı örneklerle de dolu. Geriye dönüp bazı alanlarda fabrika ayarlarına dönmek yeter de artar…
Bu noktada her şeyden önce temel kararlar vermek gerekiyor.
Örneğin okula başlayan her öğrenciyi üniversite önüne yığmaya, sınav bataklığına sürüklemeye, sıfır puan alan öğrencileri bile üniversiteye alıp, mezun etmeye devam mı edeceğiz yoksa bu macera buraya kadarmış deyip yeni bir yol haritası mı çizeceğiz?
Örneğin öğrenim kademeleri içerisinde en önemlisi olan okul öncesi eğitimi ciddiye alıyormuş gibi yapmaya devam mı edeceğiz yoksa zorunlu eğitim kapsamına alıp hak ettiği önemi bir an önce verecek miyiz?
Örneğin Anadolu liseleri ve yabancı kolejlerin kapatılan orta bölümlerini hemen açacak mıyız yoksa eğitimde açılan yaraların en büyüklerinden biri olan yabancı dil öğrenmeyi hepten rafa mı kaldıracağız?
Örneğin Anadolu liselerinde yabancı dil ağırlıklı eğitime yeniden dönecek miyiz yoksa mazide hoş bir seda olarak kalmaya devam mı edecek?
Örneğin mesleki eğitim kurumları yine eskiden olduğu gibi sınav odaklı değil de “altın bilezik” kazandırmaya yönelik hale gelecek mi?
Örneğin öğrencileri doğru yönlendirecek yetki ve donanımı öğretmenlerimize sağlayacak mıyız yoksa yeteneklerinin körelip heba olmalarına seyirci kalmaya devam mı edeceğiz?
Örneğin 10 milyona yakın işsiz ya da öğrenim gördüğü alanın dışında üç kuruş paraya çalışanların sorunlarına daha ne kadar duyarsız kalacağız, istihdama ve üretime yönelik bir eğitim modeli geliştirmeyi ne zaman akıl edeceğiz?
Örneğin bazı alanlarda önümüzdeki 30 yıla yetecek kadar mezun varken meslek yelpazesini günümüze ve geleceğe göre yeniden dizayn etme konusunda üç maymunu oynamaya devam mı edeceğiz?
Örneğin gerçeklerle yüzleşmek yerine umut tacirliğinden asla vazgeçmeyecek miyiz?
Örneğin öğretmen yetiştirme ve kariyer sistemini daha önce denenmiş ve çok başarılı olmuş öğretmen okulları zeminine mi oturtacağız yoksa yanlış üzerine yanlış yapmaya devam mı edeceğiz?
Örneğin her çocuğun başarılı olabileceğine yönelik inancımızı pekiştirme yerine “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” anlayışıyla eleme sistemine daha sıkı sıkıya mı sarılacağız?
Örneğin aynı okulda aynı derse giren öğretmenlerimizi sınıflandırmaya, mülakata ve “deli saçması” KPSS dayatmasına devam mı edeceğiz yoksa liyakate dayalı yeni kariyer sistemi mi oturtacağız?
Örneğin çok uzun yıllar olduğu gibi sadece sınavda soru çıkan derslerin değil, her dersin önemli olduğuna yönelik deneyim ve birikimlerimizi yeniden canlandırmayı mı deneyeceğiz yoksa “Böyle gelmiş, böyle gider” diyerek yola devam mı edeceğiz?
Örneğin her öğrenciye bir hobi kazandırabilecek bir alt yapı oluşturmak yerine kurslar açarak sınav köleleri yetiştirmeye devam mı edeceğiz?
Örneğin milli bayramları, yine eskiden olduğu gibi coşkuyla kutlamaya devam mı edeceğiz yoksa hepten unutturmak için oluruna mı bırakacağız?
Örneğin yurt içi ve yurt dışı değişim programlarını yeniden olabildiğince canlandırıp ülkemizle ve dünyayla bütünleşen gençler mi yetiştireceğiz yoksa daha da içlerine kapanmalarına ve sosyal hayattan kopmalarına neden olan sınav odaklı eğitime devam mı edeceğiz?..
Benzeri daha yüzlerce çelişki sıralayabiliriz. Bu durum sadece bizde değil dünyanın hemen hemen her yerinde aynı ve benzer sıkıntılar söz konusu. Sorunları ciddiye alanlar daha mutlu, almayanlar ise debelenip duruyor.
Özetin özeti: Eğitimde çok başarılı örneklere imza attık, yine atabiliriz. Yeter ki isteyelim.