Yaşam hakkından sonra en kutsal haklardan biri de eğitim hakkı.
Peki, eğitimde fırsat eşitliğini ne kadar sağlayabildik?
Cumhuriyet öncesine bakıldığında, eğitim hakkından, fırsat eşitliğinden söz etmek abesle iştigal olurdu. Çünkü eğitim, sadece seçkinlere ve yönetenlere özel bir haktı.
Halka yayılması, en temel anayasal hak olarak kabul edilmesi Cumhuriyet’le birlikte oldu.
Küllerinden yeniden doğan Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük hedeflerinden biri, ülkenin en ücra köşesine kadar okul açıp, öğretmen göndermekti. Bunu büyük ölçüde de başardı. Ama sonra bir sabah uyandık ki onlarca yıldır yemeyip, içmeyip açtığımız köy okulları, hepsi birden kapandı. Bu kararı verenler, bunu, Cumhuriyet adına yaptıklarını iddia etseler de gelinen nokta ortada.
Köy okullarının kapanmasıyla, önce köylerimiz boşaldı, sonra da tarım, hayvancılık öldü ve en önemlisi de doğduğumuz topraklara olan aidiyet yok olup gitti.
Kırsaldan kente taşındık da böyle oldu diyenler elbette olacaktır ama işin aslı köklerimiz kurutuldu ve şimdi o köyleri yeniden canlandırmak mümkün olmuyor!
O beğenmediğimiz ve kapılarına kilit vurduğumuz köy okulları Cumhuriyet’i aydınlatan fenerlerdi. Okula gitmeyen çocuk yok denecek kadar azalmış ve başarılı olanların önü hep açık olmuştu.
Rahmetli Demirel, Cumhuriyet nedir diye soranlara, “Cumhuriyet benim” der ve sonra da “Cumhuriyet olmasaydı, benim gibi Isparta’nın ücra köşesindeki bir çoban nasıl Başbakan, Cumhurbaşkanı olabilirdi” diye sözlerine devam ederdi.
Eğitim görenlerin, daha doğrusu, okuma yazma bilenlerin oranı Osmanlı’da da Cumhuriyet’in ilk yıllarında da çok düşüktü. Latin harflerine geçişle ve çok daha önemlisi eğitim seferberliğiyle okullaşma oranlarımız hızla arttı.
Cumhuriyet tarihi boyunca gelen tüm iktidarlar eğitime fazlasıyla önem verdi ve bugün geldiğimiz nokta, kuruluş yıllarıyla kıyaslandığında, gerçekten de göz kamaştırıcı.
Başta kalite ve istihdam planlaması olmak üzere sorunlarımız yok mu? Fazlasıyla var ama dünden bugüne gelen biz eminim ki bu sorunu da zorlanmadan aşacağız.
Eğitim hakkı!
Eğitim hakkı konusunda bugün gelinen nokta dünden çok farklı. Daha düne kadar, üniversiteye girip, mezun olmak çok önemliydi. Üniversite diploması hemen her kapıyı açıyordu. Oysa bugün, diploma değil, kazanımlar önemli. Yani, neyi, ne kadar bildiğiniz; neyi, ne kadar yaptığınız; neyi, ne kadar başardığınız; hangi konuda kendinize ve ülkeye neyi, ne kadar kazandırdığınız çok daha önemli.
Bugünün dünyasında, eğitim hakkı kadar, nasıl bir eğitim de sorgulanmaya başlandı. İşte bu yüzden, sadece biz değil, tüm dünya arayış içerisinde.
Verilen eğitim, sadece entelektüel bir bakış açısı kazandırmakla kalmayıp, iyi bir insan, iyi bir yurttaş ve mutlu bireyler yetiştirmelidir. Yoksa, her köşe başına bir üniversite de açsanız, yüz binlerce kontenjan boş kalabiliyor.
Günümüzde eğitim hakkı kadar önemli olan bir başka kriter de bireysel yeteneklerin belirlenmesi ve onların geliştirilmesidir. Yani, bireye yönelik eğitim metotlarının geliştirilmesidir.
Evet, eğitim hakkı çok önemli ama çok daha önemlisi, eğitimin size kazandırdıklarıdır.
Özetin özeti: 100. yıla fabrika ayarları ve günümüz değerlerini harmanlayarak hazırlanmalıyız...