Eğitim, yaşam hakkından sonra gelen en temel haklardan biridir.
Herkese ulaşılabilir olmasının yanında, herkesin eşit koşullarda yararlanmasına da olanak sağlanmalıdır.
Fırsat eşitliğinin olmazsa olmazlarından biridir.
Devletler bunun için vardır. Okumak isteyenlerin her daim yanındadır.
Ülkemiz bu konuda şanslı. Cumhuriyet tarihi boyunca, gelen tüm hükümetler eğitime çok özel bir önem gösterdi ve bütçeden en büyük payı, her dönemde olmasa da, çoğu zaman eğitime ayırdı.
Peki, ayrılan kaynaklar doğru kullanılıyor mu? O ayrı bir tartışma konusu! Ama fırsat eşitsizliği ve ulaşılabilirlikte sürekli sorunlar yaşandı. Yaşanmaya da devam ediyor!
Peki, iddia edildiği gibi bir kasıt söz konusu mu? Kesinlikle hayır!
En azından böyle olduğuna inanmak istiyorum.
Peki, o zaman sorunların kaynağı ne?
İlki, öğrenci sayımızın fazlalığı; ikincisi, sürdürülebilir, kalıcı bir milli eğitim politikamızın olmaması; üçüncüsü de kaynak israfı.
Keşke bu konulara daha fazla kafa yorulsa!..
Fırsat eşitliği
Herkesin, her konuda yüksek alım gücü yok. Aileler, her ne kadar diplomalar uzun süredir bir işe yaramasa da, hâlâ yemeyip, içmeyip, çocuklarının en iyi eğitim alması için her türlü fedakârlığa katlanıyorlar. Ama o da bir yere kadar!..
Son kuruşlarına kadar tüm olanaklarını eğitim için seferber eden veliler, en ufak ekstra bir harcamayı kaldıramaz hale gelebiliyorlar.
Pandemi döneminde bunun çok örneklerini gördük.
18 milyona hizmet veren MEB, 5 bin öğrenciye tablet dağıttı. Avrupa’nın en fazla öğrenciye sahip ülkesi olmakla övünen YÖK’ten ise tık yok. Böylesi bir bağış, sınav zengini ÖSYM’nin aklının ucundan bile geçmiyor!
Keşke daha fazla duyarlı olabilseler!
Niye mi?
Bir babanın feryadını gelin hep birlikte okuyalım:
Tablet yoksa!..
“Kendimi tanıtayım kısaca, orta halli bir aile babasıyım. Çocuğum A. Üniversitesi hazırlık sınıfında. Eğitim sırasında kullanılacağı söylenen bir tabletin alınması için 4 bin TL para talep edilmektedir.
Eğitim başlarken bu tableti almanın zorunlu olmadığı söylendi. Fakat zaman geçtikçe tableti almayan öğrencilerin ödevlerini giremediği için 90 puan üzerinden değerlendirileceği söylenmeye başlandı. Daha sonra sınavların tablet üzerinden yapılacağı ve tableti almayan öğrencilerin 100 üzerinden 60 puan değerindeki sınava giremeyeceği, bu nedenle tabletin alınması gerektiğiyle ilgili olarak tablet almayan öğrenciler toplantıya alındı.
Toplantıya katılan öğretim görevlisi, ‘4 bin TL çok para değil, aileniz bunu alabilir, aksi halde sınava giremeyeceksiniz’ diyerek toplantıyı bitirmiş.
80 kadar öğrencinin katıldığı toplantıda, öğrenciler ne olacak diye düşünerek kalakalmış durumda.
10 puan ödevden, 60 puan sınavdan, 70 puanı gitti öğrencinin bu arada geçme notu 60. Ağzınla kuş tutsan geçemezsin.
Hukuki olarak üniversitenin bu konuda zorlayıcı olup olamayacağı ve kime, nereye başvurulacağı konusunda bilgi eksikliğim var. Ayrıca böyle bir yola girersek bu okulu nasıl bitireceğiz diye düşünmeye başladık.
Veli olarak öğrencinin değerlendirilmesindeki şüpheler nedeniyle kimse tavır alamıyor ama zordayız!
Bu konuda izlenmesi gereken yollar konusunda yardımcı olabilir misiniz? Olursanız çok memnun oluruz.
Vakıf üniversitesi tercihi yaptığımız için şimdiden pişman olduk! Bakalım geri kalan yıllar, bu kâr hırsıyla bizi daha ne durumlara düşürecek...”
Yeni YÖK, özellikle de Yekta Hoca, böyle bir uygulamaya asla izin vermez ama görünen o ki üniversiteler bindikleri dalı kesmekte kararlılar!
Özetin özeti: Hani hiçbir öğrenci parasızlık nedeniyle mağdur duruma düşmeyecekti!..