Birleşmiş Milletler’in Mısır’da düzenlediği İklim Zirvesi COP27’den kaçımızın haberi var? 6 Kasım’da başlayan ve 18 Kasım’a kadar sürecek olan zirve, sadece bizi değil, tüm dünyayı yakından ilgilendiriyor.
Niye mi?
Sonunda kuraklık, yoksulluk, sefalet ve ölüm var.
27’ncisi gerçekleşen zirveye, siyasetçiler, bilim insanları, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katılıyor. Zirve, hayati derecede önem taşısa da alınan kararlar hep havada kalıyor. Yoksa bu noktaya gelinir miydi?
Son yılların en büyük kuraklığını yaşayan Avrupa, günah çıkartmaya devam etse de ABD ve Çin, küresel ısınmaya neden olan sera gazı salımında kara delikler açmaya, yani dünya iklimini bozmaya olanca hızıyla devam ediyor.
Felaketler yüzyılı olarak nitelendirilen içinde bulunduğumuz yüzyıla, yaşanan doğal felaketler yetmiyor gibi bir de savaşlar, daha çok kazanma ve daha çok güçlenme hırsı eklenince ortaya korkunç senaryolar çıkıyor.
Dünya giderek ısınıyor, denizler sürekli yükseliyor, akarsular hızla tükeniyor, toprak sürekli kirleniyor. Bu yüzden küresel ısınmanın durdurulması yönünde atılan adımlar çok önemli. İklim değişikliğiyle mücadelede en kapsamlı zirve olarak öne çıkan COP27’ye yaklaşık 190 ülkeden 40 bin siyasetçi, bilim insanı, sivil toplum örgütlerinin temsilcisi katıldı. Zirvede sadece iklim konuşulmuyor. Olası etkileri ve etkiledikleri de zirvenin en önemli konuları arasında.
Zirvenin hemen ardından finans, bilim, gençlik ve gelecek nesiller, karbonsuzlaşma, adaptasyon ve tarım, cinsiyet, su, sivil toplum, enerji, biyoçeşitlilik ve öngörülen çözümler konusunda oturumlar düzenleniyor.
Küresel ısınmanın sınırlandırılması ve gelişmekte olan ülkelere verdiği zararlar da önemli gündem konuları arasında ama bu, kimin umurunda ki!..
2015’te kabul edilen Paris İklim Anlaşması’nın altında biz de dâhil tüm devletlerin imzası var. BM, Paris’te alınan karar çerçevesinde, “1.5 derece hedefine ulaşmak için ikna edici çalışmalar yapılmadığına ve dünyanın 2.5 derece ısınma riskiyle karşı karşıya olduğuna” vurgu yapıyor, küresel felaketin önlenebilmesi için emisyonların yüzde 45 oranında azaltması gerektiğine dikkat çekiyor.
Peki, o günden bugüne ne kadar ciddiye alındı?
Kuraklık ve devamında gelecek açlık riskine karşı ne önlemler alınıyor?
Avrupa Birliği, “Çiftlikten Çatala Stratejisi” çerçevesinde kimyasalları, besin kayıplarını, gübre kullanımını azaltmayı, organik tarım alanlarını artan bir şekilde büyütmeyi hedefliyor. Peki, bizim bu konudaki projelerimiz neler?
Keşke bilgilendirmeye, bilinçlendirmeye önce okullarda başlasak. Bunu başarabilirsek, gerisi gelecektir.
İlgilenen de var!
İklim değişikliği her ne kadar ülke gündemine girmese de ilgilenen sivil toplum örgütleri var. Yaptıkları açıklamada, Paris Anlaşması’na resmen taraf olan Türkiye’nin de sera gazı emisyonu azaltım hedefini güncellemesinin beklendiğini vurguladılar.
Türkiye’nin 2030’da yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı hedefine ulaşabilmesinin gerçekçi ve mümkün olduğuna dikkat çektiler ve bunun için önerilerini sıraladılar:
2030 yılı itibarıyla kömürden elektrik üretimine son verilmesi,
Elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payının yüzde 75’e çıkarılması,
Elektrikli araçların payının binek araçlarda en az yüzde 20’ye, yolcu ve yük taşıma araçlarında en az yüzde 10’a çıkarılması,
Demiryolu yatırımlarının artırılarak binek araçlarda yüzde 5, karayolu toplu ulaşım ve yük taşımada yüzde 10 raylı sisteme geçiş sağlanması,
Sanayide, hizmet sektöründe ve tarım uygulamalarında enerji verimliliği, elektrifikasyon ve doğrudan yenilenebilir enerji kullanımının artırılması,
Binalarda ise kömür ve sıvı fosil yakıt kullanımının sonlandırılması, büyük ölçüde elektrikle ısınmaya geçilmesi.
Özetin özeti: Felaketler bir anda değil, bağıra bağıra geliyor ama bu kimin umurunda!..