Mavi Tur, deniz sevdalıları için dillere destandır, hele ki bir de “Sarı Yaz” denilen bu mevsimde olursa.
Bodrum, Fethiye, Marmaris, Göcek, Datça, Marmaris ve daha pek çok noktada başlar ve günübirlik olanları da var haftalarca süreni de.
Hani kimi ülkelere petrolü, doğal gazı, yer altı madenleri var diye özeniriz ya, bizim dünya güzeli koylarımız onlardan daha değerli! Üstelik sonsuz rezerve sahipler. Tabii eğer değerini biliyor ve koruyabiliyorsanız!..
Eminönü’nden Kadıköy’e vapurla geçerken bile başı dönen, midesi bulanan ve oturduğu yere çakılan biri olarak mavi turdan hep uzak durdum. Hep öteledim.
Hadi bir kez deneyim dediğimde ise başımıza gelmedik kalmadı. Deniz, bu ötelemelerin intikamını benden fena aldı!
Denizanası efsanesi herkesin dilinde ama “çarpılan”ı ara ki bulasın. Öyle şanslıyım ki daha ilk turumda en belalısı olan ahtapot tipi olana çarpıldım. Nasıl bir şey olduğunu görmedim ama ensemden boynuma ve kollarıma inen inanılmaz bir acı hissettim, karaya çıktığımda ensem, boynum, omuzlarım kollarım kıpkırmızıydı ve derin izler oluşmuştu. Görenin panik olmaması mümkün değildi. Allah’tan ekibimizde doktor arkadaşımız vardı, o sakinleştirmeye çalıştı ama nasıl bir tedavi uygulayacağımıza, herkesten farklı bir öneri geldiği için bir türlü karar veremedik.
Önce sirke denedik, sonra sıcak su ve sabun, daha sonra da ismini hatırlamadığım hap ve merhemler...
Böylesi durumlar için tavsiye edilen merhem acıyı iki katına çıkartınca, anında sıcak suyla yıkadım ve rahatladım.
Sonuç olarak, denize giren herkes için potansiyel bir risk olan denizanaları için en iyi tedavi yöntemi sıcak su, sabun, ağrı kesici ve sabır. Üç dört günde normale dönseniz de, o sürede gözünüz ne deniz görüyor ne de güzellik. Düşündüğünüz ve gözlemlediğiniz tek şey denizlerimizin nasıl bu hale geldiği oluyor!..
Pandemi ve yurt dışı kısıtlaması nedeniyle koylar tekne kaynıyor. Hemen her gün alışveriş, kahve, dondurma tekneleriyle karşılaşıyorsunuz ama sahillerin temizliğine ya da zorda kalanlara yardıma yönelik tek bir tekne göremedik.
Bir ara çapamız koptu ve hareket edemez ve sığınacak bir yer bulamaz olduk. Yeni bir çapa ara ki bulasınız. Binlerce teknenin tur attığı bu bölge, her açıdan kesinlikle sahipsiz. Görev ve yetkiler kimde belirsiz. Olan o güzelim koylara oluyor. Böyle giderse mavi tur da yakın bir gelecekte tarih olur ve kabahatlileri yine hep uzaklarda ararız.
Gitmeyin mi? Gidin ama her türlü macerayı da göze alın. Her şeye rağmen değer. Çünkü bir daha o güzelim koyları, denizi ve doğayı bulamayabilirsiniz.
Yüz Yüze’de sürdürülebilirlik!
Okulları açmak çok önemliydi ama çok daha önemlisi devamlılığı sağlamak yani okulları açık tutabilmek. Zor da olsa bunu da başarabiliriz. Yeter ki isteyelim, yeter ki kararlı olalım, yeter ki bu yöndeki uyarıları dikkate alalım ve son gülen biz olalım.
Başta Sağlık Bakanlığı, Bilim Kurulu, Eğitim Sen, Türk Tabipler Birliği ve ilgili daha pek çok kurum, eğitimde sürdürülebilirliğin sağlanması için uyarı ve önerilerde bulunuyor.
Hemen hepsi de makul öneriler. Örneğin ek dersliklerin yapılması, örneğin kış gelmeden havalandırma sorunlarının çözülmesi, örneğin teneffüslerde yoğunluğun önlenmesi, örneğin hijyen koşulların sağlanması ve asla rehavete kapılınmaması.
MEB, elinden geleni yapıyor ve okulların açık tutulması sadece onların değil hepimizin görevi.
Peki MEB, daha fazlasını yapamaz mı?
Örneğin koordinasyon görevini daha iyi yürütemez mi, ilgili kurumların söylemlerini daha ciddiye alamaz mı?
Alırsa iyi olur. Çünkü bu konuda artılar da, eksiler de onlara mal edilecek...
MEB’in pandemi dönemi karnesinin çok iyi olmadığını herkes dile getiriyor.
Yeni öğretim yılı karnesi, umarız ‘yıldızlı pekiyi’ ile dolu olur.
Temennimiz, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği için ayakta alkışlanmaları.
Peki bu noktaya nasıl gelinir?
Ankara’dan yapılan açıklamalar ile sahadan yani okullardan gelen bilgiler örtüştüğünde amaç hâsıl olur ve bu da o kadar zor olmamalı!..
Özetin özeti: Elimizdekilerin kıymetini bilmek için ille de onları kaybetmemiz mi gerekiyor?..