MEB yine gece yarısı yaptığı bir açıklamayla 17 Mayıs’tan itibaren uzaktan eğitime devam edileceğini duyurdu. Peki ya sonra? Ona da 17 Mayıs’ta karar verilecekmiş. Gel de çık işin içinden.
Açıklama şöyle:
“17 Mayıs 2021 Pazartesi günü resmi ve özel, örgün ve yaygın tüm eğitim ve öğretim kurumlarında uzaktan eğitim yapılacaktır.
Resmî ve özel, örgün ve yaygın tüm eğitim ve öğretim kurumlarında yüz yüze eğitimin devamıyla ilgili karar, 17 Mayıs 2021 tarihinde yapılacak durum değerlendirmesinin ardından kamuoyu ile paylaşılacaktır. Kamuoyunun bilgisine saygıyla sunulur.”
Her zamanki gibi yine muallak bir karar. Yüz yüze eğitime geçilecek mi, geçilmeyecek mi belli değil.
Ve, söz konusu açıklama niye bugün ya da yarın değil de pazartesi günü?..
Evde bayram!
Pandemide sona geldik mi? Henüz belli değil.
Belli olan tek şey var, o da artık çok sıkıldık.
Hayat bir an önce normale dönmeli ki moraller yerine gelsin.
“Önceki bayramların bayramlığı mı kalmıştı ki kapalı devre bayramı eleştiriyorsunuz” diyenler mutlaka çıkacaktır. Haklılar. Bayram demek, tatil demek noktasına gelmişti. Pandemi bu acı gerçeği de bir kez daha hatırlatmış oldu!..
Uzaktan etkileşim hep vardı ama koronayla birlikte yaşam biçimi haline geldi.
Önce eğitim uzaktan oldu, sonra uzaktan çalışmaya geçtik, hastanelerde yoğunluk yaşanmasın ve turist kaçmasın diye uzaktan karantina dönemi başladı, alışveriş, oyun, sanal geziler derken dijital hayat olmazsa olmaz hale geldi.
“Nerede o eski bayramlar” diye iç geçirenlere gelince, varken kıymetini bilebildik mi, bu noktaya gelmesine seyirci kalan bizler değil miydik?..
Dünü dünde bırakalım, hiçbir yere çıkamasak da bugünü yaşayalım ama gelecek hayallerinden de asla vazgeçmeyelim. Yoksa, üzüldüğümüzle kalırız.
Huzurlu, keyifli ve bir o kadar da sağlıklı bir bayram dileğiyle...
Onlar mı bizi anlamıyor, yoksa biz mi onları?..
Pandemiyle birlikte kuşaklar arası çatışma doruğa çıktı. Kapalı dönemde bunu çok daha net gördük!
Eskiden dedeyle torun arasında frekans farklılığı vardı, şimdi makas daha da açıldı. Kardeşler arasındaki çatışma dur durak bilmiyor.
Büyükler ise sadece yakınıyor! Peki, haksızlar mı?..
Dünya öylesine hızlı değişiyor ki bu değişime ayak uydurmak giderek daha da güç hale geliyor.
Sosyolojik sorunlar her ne kadar bugün için yeterince ciddiye alınmasa da önümüzdeki yılların en önemli konusu haline gelecek. Hatta geldi bile!
Kuşaklar arası çatışmada sorun biz yetişkinlerde mi yoksa gençlerde mi?
Bu konuyu çok yönlü olarak, enine boyuna tartışmakta yarar var. Çünkü at gözlüklü bakış açısıyla eleştirerek bir yere varılmıyor.
Çocuklarımızı eskiden “İcat çıkarma”, “Eski köye yeni âdet getirme” diye bastırıyorduk, şimdi sınavlarla yaratıcılıklarını köreltip, hayalleriyle dalga geçip, “Boyundan büyük laflar ediyorsun” diye dar kalıplar içerisine sıkıştırıyoruz!
Onları enkaza çevirmeye hiç hakkımız yok!
Zehir zemberek eleştirilerle doğruyu bulmalarına katkıda bulunmadığımız gibi özgüvenlerini de köreltiyoruz!
“Peki ya siz ne yaptınız?” deseler, ne diyeceğiz?
Z kuşağını “zıpır” bulanlara, dünyaya bakmalarını öneririz!..
Dünyanın en zengin, en güçlü, en yaratıcı, en üretken kişileri, artık eskisi gibi yaşı 70’e dayananlar değil!
Yetişkinlerin engin deneyimleri gençlerin enerjisiyle birleştiğinde her şey çok daha farklı olacak ama nedense hâlâ birbirimizi yemeyi tercih ediyoruz.
Bu noktada her iki tarafın da zaman zaman empati yapmasında yarar var.
Bugün gençlere hak ettiği ilgiyi, desteği, anlayışı, toleransı göstermeyenler, ileride kendileri de aynı tabloyla karşılaşabilirler.
Özetin özeti: Ne ekersek onu biçeriz! Nefret ekerek, saygı biçilmez!..